Operasyonu kim çekiyor?

A -
A +

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, geçen hafta gazetecilerle buluşmasında CHP’ye yönelik yolsuzluk operasyonlarını değerlendirirken enteresan bir şey söyledi. Yazıcı, İBB’de önemli ölçüde yolsuzluk yapıldığı kanaati taşıdığını belirtirken "Ama" diye şerh düşerek "Her gün manşet yapıp tartışmanın hukuk devleti normları bakımından sağlıklı olmadığı kanaatindeyim. Masumiyet karinesi gözetilmeli. Medya ve kamuoyunun bu süreçlerde hassas davranması gerekir" dedi.

 

Muhalefet medyası açıklamaları "AKP’den ilk büyük itiraz" şeklinde yansıttı. Yazıcı, sözlerinin tevil edildiğini, başka yere çekilmemesi gerektiğini söyledi.

 

Öncelikle bu sözleri bir hukukçu olarak söylüyordu. Elbette haksız değildi. Yargı kararı olmadan herkes masumdur. Bu konuda siyasetçinin de medyanın da dikkat etmesi beklenir. Nitekim, yakın geçmişte birçok davada sıkıntılar yaşandı, daha sonra mağduriyetler oluştu. Farklı kutupta yer almak ve bir kişiye öfkeli duymak, adaletsizliğe sevk etmemeli.

 

Fakat CHP'li belediyelere yönelik davaların manşetlere taşınması kadar doğal bir şey olamaz. Ses kayıtları ortaya çıkmış. Yolsuzluklar deşifre olmuş. İtirafçı sayısı 40'ı bulmuş. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin kamuoyunun yakından takip ettiği davada gelen itiraflar bomba bir haber konusudur. Bunların ifadelerinin yazılıp çizilmesi gazetecilik görevidir.

 

Muhalif çevreler iktidara yakın medyanın algı yaptığını öne sürüyor. Malum en üst perdeden boykot çağrılarında bulunuyorlar. Üşenmedim ilk İBB operasyonunun gerçekleştiği 19 Mart'tan bu yana çıkan gazete manşetlerini taradım. Kim ne yazmış diye baktım.

 

Muhalefet operasyonların siyasi olduğunu savunuyor. Muhalefet medyasının argümanı da bu fikir üzerine kurulu. Haber ve yazılarında "kumpas, siyasi, haksızlık, hukuksuzluk" gibi kelimeler kullanıyorlar. İddiaları ve şüpheli ifadelerini sayfalarında görmüyorlar. Bant, bavul, jammer gibi delilleri türlü bahaneyle kapatmaya çalışıyorlar. Son üç ay içerisinde manşetlerinin dörtte üçünü CHP'yi aklamaya ayırmışlar. Ne dünyayı kaosa sürüklemeye aday İsrail-İran ne Pakistan-Hindistan savaşı ne Gazze'deki katliamlar umurlarında olmuş...

 

İktidar medyasında ise "ahtapot, rüşvet, çark, çete, haraç" gibi kelimeler öne çıkıyor. Haberlerin ekserisi şüpheli ifadeleri üzerinden yapılıyor. Bu konuda Yeni Şafak öne çıkıyor. Gazete 100 günde CHP konulu 33 manşet atmış. Sözcü'nün Cumhuriyet'in yanına yaklaşamamışlar.

 

Yani iktidara yakın medyanın manşetlerle operasyon çektiğini söylemek doğru değil. Asıl operasyonu ciddi iddiaların üstünü örtmeye çalışarak muhalefet medyası yapıyor. O kadar iddiaya, itirafa ve delile rağmen "Ne oldu boş dosyanı dolduramadın mı?", "Geri adım yok, mücadeleye devam", "Meydanı adalette sicili bozuklara bırakamayız", "Öyle de böyle de yenileceksin" "Davanın altı boş" "Sahte tanık arıyorlar" türü manşetler atmak gazetecilikle açıklanır bir şey değil.

 

Şunu merak ediyorum: CHP'deki yolsuzluk iddialarının benzeri AK Parti'li belediyelerde çıksa, aynı şekilde belge, itiraf, ses kayıtları ortaya dökülse İsmail Saymaz, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel, Nevşin Mengü, Soner Yalçın, Deniz Zeyrek, Timur Soykan, Özlem Gürses ne yapardı? Nasıl bir tavır takınırdı? 'Bu iş siyasi' derler miydi, altında bir çapanoğlu ararlar mıydı? Masumiyet karinesinden bahsederler miydi, yoksa şüphelilerin yedi sülalesini hırsız mı ilan ederlerdi? Takdir sizin.

 

Masumiyet karinesi önemli, gazeteci buna riayet etmeli ve belgelerle konuşmalıdır. Ancak ülkenin baş belası olan yolsuzlukların sulandırılmaya ve üstünün medya eliyle kapatılmaya çalışılması korkunç bir faciadır.

 

 

 

Fatih Selek'in önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.