Bu ucuzluktan kurtulmadıkça!..

Sesli Dinle
A -
A +
Sirkeci'den Cağaloğlu'na çıkarken solda, Marmaray durağından Eski Postane binasına giderken sağda Halil Lütfi Dördüncü İş Hanı dikkat çeker.
 
Binanın tam köşesinde bir kare içinde HL harfleri ve 4 rakamı yazar.
İlginç bir hikâyesi vardır bu binanın ve adını aldığı kişinin.
 
Halil Lütfü Dördüncü, Babıali'nin en cimri patronlarından biridir.
O kadar cimridir ki, Dördüncü olan soyadını rakamla 4. diye yazar!..
Rıfat Ilgaz hapisten yeni çıkmıştır, yeri yurdu parası pulu yoktur. Halil Lütfü gazetenin kâğıt deposunda yatmasına müsaade ettiği Rıfat Ilgaz’ın maaşından 'otel parası' diye kesinti yapar.
 
Yerdeki parkeler aşınıyor diye personelin pençeli ayakkabı giymesine kızar...
 
Bir gün polis muhabiri Hasan Pulur'a "Sen, her ay benden tek sütunluk yer çalıyorsun" der.
 
Sonra gerekçesini söyler: “Haberlerin sonunda polisin tahkikatı sürüyor diye yazıyorsun. Tabii ki tahkikat sürecek. Boşuna yer işgal ediyorsun. Satırları alt alta dizsem tek sütun eder."
Adamın tıynetini bildiği için Pulur şaşırmaz. Ama bir daha da haberlerinde polise tahkikat yaptırmaz!
 
Bunu neden anlattım?
 
Pandemiden sonra kâğıt fiyatları ikiye üçe katladı.
 
Yayınevleri öyle her kitabı basmıyor artık. Seçicilik başladı. Tabii işin olumlu yanı şu ki, bu seçicilik kaliteyi de beraberinde getirecek, daha ciddi kitaplar okuruyla buluşacaktır.
 
Esasında basılı gazetelerde durum farklı değil. Kâğıt kıymetli, her santimin sütunun ağır bir bedeli var. Gazetelerin maliyeti hiç olmadığı kadar fazla ama ülkede gazetecilik çok "ucuzca" yapılıyor.
Tekzipten manşetler görüyoruz.
 
Oysa yazılı gazeteciliği ayakta tutacak şey; kalite, kalite, kalite…
 

“Ali nişanı” “Veli madalyası”…

 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Türk Devletleri Teşkilatının Semerkand zirvesinde çifte nişan taktılar. Türk dünyasını birleştirmesi ve Müslümanlara sahip çıkmasından dolayı.
 
“Türk Dünyası Âli Nişanı”nı ajanslar “Ali nişanı” diye geçti.
 
"Veli nişanı" der gibi!
 
Bütün yayın organları "Ali" diye yazdı.
 
Oysa "Âli" olması gerekirdi.
 
Âli, “Yüce, yüksek” demek. Ali de farklı değil ama âli yazılması gerekirdi.
 
Türk Dil Kurumu, çoğu kelimede inceltme/düzeltme işaretlerini kaldırdı. Oysa her kelimeye uymaz ki. Misal “Bankaların karı düştü” dersen belki kurtarır ama “bankaların karı eridi” dersen abuk bir durum ortaya çıkar.
 
BBC’nin bir belgeselinde görmüştüm.
 
Bir pazarcıyla konuşmuşlardı.
 
Altyazıda “Sonuçta ben de karımı üstüne koyup satmak durumundayım” diye yazıyordu. Adamın bahsettiği karı değil kârı idi. Bazen tam tersi de olabiliyor. Mesela “sukut-u hâyâl” (sukut:düşmek), “sükût-u hayal” (sükût:susma) diye yazılıyor.
Hadi yazı dilinde dikkat edilmiyor, konuşmada dikkat etmek gerekiyor. Bazı haber spikerleri ‘âli’yi ‘ali’ diye okudu. Çok komikti.

Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır
 
Habertürk yazarı Nagehan Alçı yine bir bomba patlattı!..
İstanbul Ticaret Odası seçimlerinde sonuçlar açıklanmadan CHP'yi muzaffer ilan etti.
"Buradan dönüş imkânsız, CHP örgütü resmen sandıkları patlattı. AK Parti büyük bir hezimet yaşadı" diye mesaj paylaştı.
Daha sonra sildi, yanıltıldığını söyleyerek özür diledi.
Ve Saadet Partisi'nin yayın organı TV5...
FETÖ'den firari Hakan Şükür'ü yayına çıkardı.
Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ezkaza bir iktidar değişsin, ortalığın "rüzgâr güllerinden" geçilmeyeceğine, FETÖ'cüleri ekranlara çıkarmak için birbirleriyle yarışacaklarına hiç şüphem yok...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.