Yangından çıkan dersler

A -
A +
  Ülkenin birçok noktasında aynı anda çıkan yangınlar Türkiye’ye önemli şeyler öğretti. BİR: Kriz anlarında iletişim çok önemli. Toplumu aydınlatmak, hem sahadaki insanların moral ve motivasyonu açışından hem halkın doğru bilgilendirilmesi açısından hayati. Orman çalışanları canını hiçe sayıp muazzam gayret gösterdi. Fakat bakanlığın iletişim adına iyi bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Teknik dil tatmin etmedi, tersine propagandayı güçlendirdi. Teknik aksaklıklar şaşırttı. Çarşamba akşamı üç bakan ortak açıklama yaptı mesela. Birçok kanal canlı yayına geçti. Ne var ki ses sistemi çok kötüydü. Bazı kanallar bu yüzden vermedi. Bu toplantılarda en muhalifi bile gelip soru sormalı ve cevabını alabilmeli. Manipülasyonun böylece önüne geçilmeli. Pandemi sürecinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın basın toplantılarını buna örnek gösterebilirim. İKİ: Felaket zamanlarında paranız geçmiyor olabilir. Bastırırım banknotları kiralarım mantığı vatandaşın çaresizlik hissine kapılmasına yol açabilir. Bu da kargaşayı artırır. ÜÇ: Her yangında tezviratlara yol açan batık Türk Hava Kurumu’nu gündemden çıkarmak, kendi sivil yangın filomuzu kurmak en azından hava aracı kiralama dışında B planı hazırlamak kaçınılmaz. DÖRT: Yangından daha tehlikelisi yangın/felaket anlarında toplum birlikteliğini kundaklamaya girişimleri. Ki burada çok net gördük ki, sosyal medya denilen şey ülkeyi birbirine kırdırmak için biçilmiş bir fitne ocağı! Kundakçı provokasyonlara karşı alınacak hukuki tedbir, ülke selameti açısından aciliyet arz ediyor. BEŞ: Medya artık yeni bir çağı yaşıyor. Yeni nesil iletişim mecraları meramı doğru anlatmak için iyi bir imkân. Bazı YouTuberler yangın bölgesinden yayınlarla geleneksel medyadan rol çaldı. Ama bunun da bir ayarı ve sınırı olmalı. Her önüne gelen telefonu kapıp yayın yapmamalı. Beyaz gömlekle hortum tutan şovmenlere, ateşi görünce aklıma mangal yapmaktan başla bir şey gelmeyenlerin söndürme tüpüyle fotoğraf vermesine izin vermemeli. Takipçi elde etmek adına şaklabanlık sergileyenlere izin verilmemeli...   Mahmut Hoca’dan beklenti    Prof. Dr. Ziya Selçuk, Millî Eğitim Bakanlığı'ndan istifa etti. Atandığında "Millî Eğitim'e 27 yıl sonra bir 'eğitimci' bakan getirildi. Türkiye 70 yılda 45 eğitim bakanı gördü. Bunların 20'si hukukçuydu. Sadece dördü eğitimciydi" diye yazmıştım. Selçuk'un isabetli bir karar olduğunu düşünüyordum. Peki ne oldu? Pandeminin ortasında kalması Ziya Hoca'nın en büyük talihsizliğiydi. Ardında "Nisan ve kasımda birer hafta ara tatil uygulaması"nı hatıra bıraktı. Okul zillerini tek tipleştirmesi, Alo 147 hattını kaldırması beğenildi. Tarih derslerini seçmeli yapması, "cinsiyet eşitliğine duyarlı okul" diye garip bir proje hazırlaması çok eleştirildi. İlkokulda sınıfta kalmış olması, geçmişte taksi şoförlüğü yapması, güzel şeyler söyleyip tespitlerde bulunması ama bunun sahaya yansımaması özel hayatıyla ilgili önemli noktalardı. Gelelim yeni bakan Prof. Dr. Mahmut Özer'e... Mahmut Hoca, mühendis kökenli ama eğitim sahasında iyi bir devlet tecrübesi edindi. Bilhassa mesleki eğitim konusundaki gayretleri çok önemli. Bu sene üniversite sınavına 2,4 milyon aday girdi. Bunların yüzde 32’si baraj altında kaldı. Kontenjan sayısı ise 1 milyon idi. Liselere Giriş Sınavı'na da 1 milyon 240 bin öğrenci girdi. Sınavla girilen okul kontenjanı ise 174 bin oldu. Yani yüz binlerce çocuğumuz ve gencimiz akademik başarısı yeterli olmadığı hâlde boş yere sınavlara boğuluyor. Sistem; enerji, vakit, emek öldürüp bomboş bir nesil ortaya çıkarıyor.  Çare mi, mesleki eğitim! Prof. Dr. Mahmut Özer'in bu meseleye ağırlık vermesini umuyorum. Zaten eğitimde başka çıkış yolu yok.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.