Türkiye’deki din öğretiminin anatomisi

A -
A +

Doç. Dr. MUSTAFA ŞEKER
mseker@yildiz.edu.tr
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Din eğitim ve öğretimi her insan için tabii bir ihtiyaçtır. Eşref-i mahlûkat olarak yaratılmış hiçbir insan, yaratılış gayesinin idrakine algılarını kapatamaz. Kapatıyorsa bu ya gafletten ya da bir inattan dolayıdır. Bu mevzu insanlık tarihini okuyan her kişinin malumudur. Ülkemizde de din eğitim-öğretimi, yıllarca devlet eliyle verilmiş olup verilmediği zamanlarda da sivil inisiyatifler, bu boşluğu doldurma gayretine girişmişlerdir. Özellikle dinî hayat üzerine, geçen asırda uygulanan yasakçı yaklaşımların pek de tutmadığı görülse de bu tavırların fikir babalarının “bu yasakları nasıl kalıcı hâle getirebiliriz?”  sinsi yaklaşımlarının her zaman var olduğu algısı, toplumun bilinçaltında yer tutmuştur. Aslında bu tereddütlerin, algıların ötesinde fiiliyata da geçmiş olduğu şüphesi hep diri kalmıştır. Zira zaman zaman duyduğumuz “insanlar değişti, vurdumduymaz oldu”, “biz böyle bir millet değildik, bize ne oldu”  şeklindeki serzenişlerin de aslında bu yasakçı zihniyetin başarısı olarak telakki edilebilir. Zira kültür hayatı bir duvar gibidir. Çekeceğiniz bir tuğla ileride gerçekleşebilecek büyük yıkımın habercisi olabilir. Din de kültür hayatının temel taşıdır. Öyle ki insanların davranışlarında ve hayat prensiplerinde inanç faktörünün çok mühim bir yer tuttuğu soysal psikologların da araştırmalarına konu olmuştur.
Halkın beklentileri çerçevesinde, siyasi hayatın tabii bir neticesi olarak politikalar geliştirmeyi mecburi kılan ‘İmam Hatip’ler için, özellikle son 30 yıl içinde büyük bedeller ödendiğini bilmeyen yoktur. “İmam Hatip” ismi ise artık bir marka hâline gelmiş, bu kurumlar için büyük bedeller ödeyen insanların hatıralarının bir nişanesi olarak bugünlere kadar taşınmıştır. Özellikle bu ülkede siyasi hayatı pahasına da olsa her şartta bu okulların arkasında durmuş, hatta büyük bedeller ödemiş, Cumhurbaşkanlığı makamına kadar da gelmiş biri vardır. Hatta varlık ile yokluk imtihanının verildiği “15 Temmuz” bile aslında imam hatipleri ayakta tutmak için verilmiş bir mücadelenin en önemli halkasıdır. Çünkü ülkede hain bir yapı kurmuş olan FETÖ, sivrisineklerini ve kurduğu ihanet şebekesini, imam hatiplerin katsayı mücadelesi verdiği yıllarda palazlandırmış, din eğitimi ihtiyacının ortaya çıktığı boşluktan istifade ederek beynini yıkadığı kimseleri bu süreçte avlamıştır. Artık ileri ki yıllarda yani yakın geçmiş zamanda din eğitim-öğretimi noktasında “İmam Hatipler” önünde bir mânia kalmayınca da insanlar, çocuklarını bu okullara göndermeye başlamışlardır. Ayrıca hain FETÖ’nün bataklığı olan “hem dinî eğitim veriyoruz hem de akademik başarıya sahip öğrenciler yetiştiriyoruz”  yalanını inşa ettiği dershanelerin kapatılması da “İmam Hatipler”e olan ihtiyacı iyice ortaya çıkarmıştır. Türkiye düşmanlarının desteklediği hain FETÖ’nün elindeki bütün doneler de böylece teker teker yıkılmıştır. Bunun sonucu olarak da vatana kasteden hainler, devleti yıkma mücadelesine hız vermişlerdir. Yani FETÖ’nün yayılmacı yolunu önce siyasi iradenin “İmam Hatipler”i yayma isteği kesmiştir denilebilir. Çünkü insanlar çocuklarını, “ekranlarda salya sümük ağlayarak taraftar kazanan bir şarlatana”  değil de devlet eliyle açılan okullara göndermeyi tercih etmişlerdir ki bu durum, hain FETÖ’nün zaten sonu demekti. Ayrıca bu hain örgütün iktidara ilk diş bilemesi böyle başlamış, azgın dişlerini böyle ortaya çıkarmıştı. Eğer siyasi irade, halkın iradesini yok sayanlara karşı verdiği yıllar süren mücadelenin benzerini bu sapık örgüte karşı da vermeseydi bu alçaklar belki de onlarca yıl daha sürecek palazlanma devrini sürdürecekti. İşte hain FETÖ, kendi sonunu getirecek “İmam Hatip”  adımından çok rahatsız olmuş sonrasında da hain niyetini su yüzüne çıkarmıştır. Şimdi bunu niçin yazdık? Çünkü “İmam Hatipler”in açılması sürecinde yaşananlar, bir nevi ülkemizin beka mücadelesine dönüşmüştür. Ayrıca siyasilerin “İmam Hatip”  adımı, onlarca yıl devletin iliklerine kadar sızmış bir yapının niyetini su yüzüne çıkaran bir yaklaşım olması sebebiyle de ayrı bir öneme sahiptir...
Bu misaller; “İmam Hatipler”in, özellikle bundan sonraki süreçte, hem önemli bir misyonun temsilcisi olduklarını, hem de büyük sorumluluklar taşıdığını unutmaması için verilmiştir. Şahsım da bir “İmam Hatipli” olarak vurgulayacağımız mevzular, “kol kırılır yen içinde kalır” a hizmet etmesin diyedir. Zira 15 Temmuz gecesi, başta Sayın Cumhurbaşkanımızın uğruna, ailesinin canını bile ortaya attığı vatanımızın “İmam Hatip”  gibi kıymetli bir değerinin bile kendi kafasına ve kendi anlayışına göre hareket etme lüksü kesinlikle yoktur. Hiç kimsenin de olmadığı gibi…  Bugüne kadar geldiği nokta ve bugün taşıdığı sorumluluk hasebiyle, halkasından yüz binlerin geçtiği belki de bundan sonra da milyonların geçeceği “İmam Hatipler”, bu ülkenin uğruna yüzyıllarca, yüz binleri şehit verdiği imanının ve inancının bir nişanesidir. Sorumluluğunu ve vazifesini de ecdadından aldığı güçle, 1400 senedir bozulmadan gelen Kur’ân-ı Kerim, Sünnet, İcma ve Kıyası Fukaha’dan zerre kadar şaşmadan, mübarek dinimizin temel akidelerini de göz ününde bulundurarak yapmak mecburiyetindedir.  Bu millet özellikle son yıllarda; dini, kendi yarım aklına ve anlayışına göre açıklamaya kalkışan zevatla, dinsizliği saltanat hâline getirmeye çalışan ağababalar arasında kalmıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi “kol kırılır, yen içinde kalır”  anlayışı ile hareket ederek çıplak gözle bile görülebilecek aksaklıkları dile getirmemeyi bir “İmam Hatipli” olarak vebal addediyorum. İşin içinde olanlar konunun aksaklıklarını göremeyebilir fakat bir eğitimci olarak bu aksaklıklar şu an ciddi problemlere de gebedir. Şöyle ki bir arkadaşım geçenlerde şunu söyledi; “Oğlum imam hatip lisesine gidiyor. Bir sabah namazı sonrasında ‘çok sevaptır Haşr sûresini bugün sen oku’ dedim. Okumaya çalıştı ama her tarafı hata! Dehşete kapıldım. ‘Oğlum sen liseye gidiyorsun, üstelik ortaokulu da İmam Hatip’te okudun ve yakında okul bitecek. Sen hâlâ bu sureyi doğru düzgün okuyamıyorsun. Bu nasıl iştir?’ demekten kendimi alamadım...”  Başka bir arkadaşım da; “Temel dinî meselelerde fıkhî çok basit birkaç mevzu sordum çocuk cevap veremedi”  demişti. Başka bir dostum da; “Bir proje imam hatip okuluna gittim. Konferansta ‘İmam-ı Azam ve İmam-ı Şafii hazretleri hakkında 3 dakika kim konuşur?’ dedim, neredeyse hiç kimse çıkmayınca, gayriihtiyari idarecilere, ‘hocam bu nasıl proje okulu! Daha İmam-ı Azam ve İmam-ı Şafii hazretlerini tanımıyor bunlar’ diyerek sitem ettim”  demişti. Bunun üzerine İmam Hatip okullarının ders programlarını incelemeye karar verdim fakat dehşete kapıldım, moralim bozuldu. “ Sayın cumhurbaşkanının açılması ve başarılı olması için uğruna çok büyük sıkıntılar yaşadığı ‘İmam Hatipler”in ders programı bu mu gerçekten?”  demekten kendimi alamadım.
İmam Hatip Ders
Programı ve Haftalık
Ders Saatleri hakkında
Ortaokulda 5. sınıftan 8. sınıfa kadar baktığımızda Türkçe dersi 6 saat, matematik 5, fen bilimleri 4, sosyal bilgiler 3 saat olarak veriliyor  (Her ders ise 40 dakikadır) . Yabancı dil; bazı sınıflarda haftalık 3, bazılarında 4 saat. Din öğretimine dair derslere baktığımızda; Kur’ân-ı kerim, Arapça, Peygamber Efendimiz’in hayatı haftalık ikişer saat, temel dinî bilgiler ise sadece 40 dakika. Seçmeli din, ahlak ve değerler adı altında ise sadece 1 saat Kur’ân-ı kerim öğretiliyor. Yani 5. sınıftan 8. sınıfa kadarki süreçte haftalık verilen dersler bu şekilde…
Lise programında ise ortak dersler olarak tabir edilen Türk dili ve edebiyatı, matematik, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya, felsefe, yabancı dil gibi derslerin ezici ağırlığı görülüyor. Tablonun bir altında ise meslek dersleri tablosu verilmiş… Kur’ân-ı kerim dersi her sınıf seviyesinde var. Arapça dersi de son iki sınıfta öğretiliyor. Tabloya baktığımızda Temel dinî bilgiler dersi ortaokuldaki gibi haftada 1 saat. Fıkıh ve akaid gibi derslerle durum telafi edilecektir diye düşünürken bir de ne göreyim! Fıkıh dersi sadece 10. sınıfta 2 saat, bir önceki yıl 2 saat olan akaid ise sadece 11. sınıflarda 1 saate düşürülmüş. Yani İslamiyet’in ana mevzularının anlatıldığı ve “nasıl yaşanır” a cevap aranan derslerin haftalık tablodaki yeri bu kadar… Hâliyle hâlleneceğimiz Resûlullah Efendimizin mübarek hayatının anlatıldığı “Siyer” dersi ise sadece 10. sınıflarda 2 saat olarak veriliyor. Yani Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nın, “Resûlullah’ın annesi ve babası da ölmüş, haydi sen de anneni babanı öldür de sünnet işle”  diyen din adamı kılıklı cahil birini eleştirdiği muhteşem mesajına ithâfen görmek istediğimiz “Siyer” dersinin tablodaki yeri bu olmamalıydı. Dinler Tarihi lise boyunca sadece 1 saat, hadis ve kelam, hitabet ve mesleki uygulama, İslam kültür ve medeniyeti dersleri ise lise boyunca sadece 2’şer saat. Osmanlı Türkçesi ise 10. sınıflarda sadece ve sadece seçmeli olarak 1 saat veriliyor. Temel İslam bilimleri adı altında verilen  seçmeli  derslerinin tablodaki durumu ise içler acısı...  (Kaynak; MEB Ortaokul ve Anadolu İmam Hatip Liseleri Haftalık Ders Programı Çizelgesi)
Hiç kimse kusura bakmasın ama bu şekilde kaliteli ve nitelikli bir din eğitimi verilemez. Fakat nicelikten ziyade niteliğe dikkat edilmesi daha önemlidir. Yani ders içeriklerinin dolu, öğretmenlerin de ehil ve nitelikli olması gerekir. Fakat bütün öğretmenlerimizi tenzih ederiz ama ilahiyatların durumu da içler acısı… Yani İlahiyat Fakülteleri de ayrı bir sıkıntı… Hazırlanan program ve uygulanan tedrisat; nakli esas alan, yüzyıllardır gelmiş binlerce büyük İslam âlimlerini referans kabul eden, haddini ve hududunu bilen ilim adamlarını yetiştirmesi gerekirken kendi aklına ve anlayışına göre kaide koyan bazı kimselerin yetişmesini engelleyemiyor. Bu durum da bize bu okullarda, din-i İslam’ın kaidelerini bu zamana kadar taşıyan “İman, İlim ve Edeb” hassasiyeti konusunda bir sıkıntının olabileceği ihtimalini düşündürüyor ki biz buna ihtimal vermek istemiyoruz. Eğer varsa felaket ki ne felaket!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.