“İTALYAN İŞİ” 1909 operasyonunun perde arkası

A -
A +
Mehmet Hasan Bulut
Araştırmacı Yazar
 
Sloganı “İttihat, Terakki ve Hürriyet” olan masonik Genç İtalya (Giovane Italia) birliği Avrupa’daki bütün ülkelerde kopyalandı. Osmanlı topraklarına ise İtalyan nüfuzunun kuvvetli olduğu Pera-Beyoğlu ve Selanik üzerinden sızdı. “Yeni” fikirlere sahip bu kişiler kendilerini, Genç (Jön) Osmanlılar/Türkler olarak isimlendiriyordu.
 
 
Tüccar aristokratlarca idare edilen Venedik devleti, bugünkü modern dünyanın doğduğu yerdir. ‘Yeni Dünya’yı meydana getiren fikirler, İspanya’dan kovulan Yahudilere kapılarını açan ve Avrupa’nın ilk gettosunu kuran Venedik’ten bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Paranın, matbaanın ve istihbaratının gücü sayesinde takip ettiği Makyavelli siyaseti, kurdurduğu farmasonluk ve Cizvit gibi tarikatların katkısıyla Venedikliler, önce Avrupa, sonra dünya siyasetine, ekonomisine ve bilimine istikamet vermiştir.
 
“ŞEYTAN’IN İNTİKAMI”
 
16. asrın sonlarına doğru Venedik’te, Leonardo Dona, Nicolo Contarini ve Antonio Querini gibi vatansever asilzadeler tarafından “Genç/Civan” (Giovani) cemiyeti kuruldu. Bu ‘Genç’ler, Venedik’in milletlerarası arenada daha aktif rol oynamasını istiyordu. Roma Kilisesinden hiç hazzetmiyorlardı. İngiltere ve Hollanda ile kuvvetli irtibatları vardı. Enteresandır, grubun sözcüsü, ateist bir rahip olan Paolo Sarpi idi. Morosini ailesinin evinde toplandıkları için Ridotto Morosini olarak da bilinen cemiyet, devletin idaresine hâkim oldu.
Gençler’in yaydığı modern fikirler, ilk ihtilalini, Venedik’in 8. Henry’den beri müdahil olduğu İngiltere’de gerçekleştirdi. 1649’da Kral I. Charles idam edildi ve İngiltere Cumhuriyeti (Commonwealth) kuruldu. Venedik’te Sarpi’yi ziyaret ettikten sonra sıkı bir monarşi düşmanı olan İngiliz şair John Milton, kurulan bu yeni devlette vazife almıştır. Şeytan’ı övdüğü “Kayıp Cennet” adlı eserinde, yıkılan her kralın; Şeytan’ın Tanrı’dan ve âdemoğlundan aldığı bir intikam olduğunu söyler.
 
“Genç Türkler”in kökleri
 
İhtilalci Genç hareketi, 19. yüzyılda, İtalyan Giuseppe Mazzini’nin gayretleriyle bir sisteme oturtuldu. Onun tarafından, sloganı, “İttihat, Terakki ve Hürriyet” olan masonik Genç İtalya (Giovane Italia) birliği kuruldu. Avrupa’daki bütün ülkelerde kopyalanan bu cereyan, İtalyan nüfuzunun oldukça kuvvetli olduğu İstanbul’daki Pera-Beyoğlu ve Selanik üzerinden Osmanlı topraklarına da sızdı. Balkanlarda çok sayıda taraftar topladı. “Yeni” fikirlere sahip bu kişiler kendilerini, Genç (Jön) Osmanlılar/Türkler olarak isimlendiriyordu.
Genç’ler, Osmanlı İmparatorluğu’nu meşrutiyet sistemine geçirmek için faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Meşrutiyeti kabul etmeyen Sultan Abdülaziz, Şehzade Murad’ın İtalyan doktoru Kapolyon’un (Capoleone - Cappa di Leone) da içinde bulunduğu ekipçe ortadan kaldırıldı. Yerine, meşrutiyeti ilan etmek şartıyla, yeğeni Şehzade Abdülhamid tahta çıkarıldı.
Sultan Abdülhamid, alınan dış borçlarla ekonomisi iflas etmiş bir imparatorluğun başına geçmişti. Gençlerin arkasındaki alacaklıların asıl niyetinin farkındaydı. Ruslarla yapılan harbi bahane ederek meşrutiyeti rafa kaldırdı. Meclisi kapattı, idareyi eline aldı. Borçların tahsili için de Düyun-u Umumiye idaresinin kurulmasına müsaade etti. İtalya, bu idarede yer alan altı yabancı devletten biriydi.
 
İhtilal Hazırlıkları
 
Sultan Hamid ile karşı karşıya kalan Genç Türklerin bir kısmı yurt dışına kaçtı; diğerleri de yeraltına çekildiler. Sultan Abdülaziz’in öldürülmesinde rolü olan Mithat Paşa gibilerse hapsi boyladı. Fakat İtalya’nın başını çektiği Avrupalı güçler rahat durmuyordu. Ekonomik olarak baskı yapıyor, Sultan buna karşı koymaya kalkınca da donanmalarını Boğaz’a sürüyorlardı. Diğer yandan da Balkanları karıştırmaya devam ediyor, Genç’leri yeniden organize ediyorlardı.
Makedonya’daki patırtıları kontrol altına alma bahanesiyle Avrupalı güçlerce 1904’te burada milletlerarası bir jandarma teşkilatı kuruldu. Başına, İtalyan General Emilio Degiorgis geçirildi. Generalin de iştirak ettiği Selanik’teki gizli toplantılarda Genç’ler yeniden teşkilatlandırıldı. İtalyan Yahudisi Emmanuele Carasso, başında bulunduğu mason locasının kapısını Genç’lere açarak onları İtalya’nın kanatları altına aldı.
Avukat Carasso, ileride Vatikan’ın kasası olacak Yahudi Bernardino Nogara’nın iş ortaklarındandı. Nogara ise, Osmanlıya verilen borçları tahsil etmek için kurulan Düyun-u Umumiye'nin İtalya temsilcisiydi. Venedikli iş adamı Giuseppe Volpi için çalışıyordu. Patron Volpi, Venedik’in aristokrat ailelerinden Pisani’lere mensup Nerina Pisani ile evliydi. Bir başka asilzade; Piero Foscari ile birlikte iş yapıyorlardı.
 
ORDU SÖZ DİNLEMEDİ
 
Selanik’teki Genç Türkler, Genç İtalya’nın sloganından yola çıkarak, İttihat ve Terakki Komitesini kurdu. Bu komitenin içinde, Üçüncü Orduya mensup genç Osmanlı subayları da vardı. İtalya donanmasının desteğini de arkalarına alarak, 1908 yazında Makedonya’da ayaklandılar. Sultan Hamid’in nasihat için gönderdiği paşaları birer birer vurdular. Nasihatin kâr etmediğini anlayan Sultan, üzerlerine ordu göndermek istediyse de, askerin artık sözünü dinlemediğini acı bir şekilde gördü. Nazırlarıyla görüştükten sonra geriye yapacak tek şey kalmıştı: 23 Temmuz gecesi Makedonya’ya çektiği telgrafla Meşrutiyet’i yeniden ilan etti. Bu haberin ardından, Müslümanların yaşadığı yarımada sessizliğe gömülürken, İtalyan Beyoğlu’nda ve Selanik’te günlerce süren kutlamalar yapıldı.
Genç Türkler, iktidara gelir gelmez hükûmete çok sayıda İngiliz müşavir aldılar. Osmanlı donanmasını İngiltere’ye, orduyu Almanya’ya, mâliyeyi de Fransa’ya emanet ettiler. Anadolu'da Meşrutiyete karşı başlayan ayaklanmalar sert bir şekilde bastırıldı. Sultan Hamid’e sadık subaylar ivedilikle ordudan tasfiye edildi. Yerlerine İttihatçı Genç subaylar yerleştirildi. Fakat Sultan Abdülhamid hâlâ baştaydı. Bu yaşlı kurt yüksek dehası ve siyaseti sayesinde ipleri tekrar eline alabilirdi. En kısa zamanda indirilmeliydi!
 
HÜRRİYET ORDUSU
 
13 Nisan 1909’da, İttihatçı Genç’ler ve yabancı konsolosluklar tarafından kiralanan bazı provokatörler, Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a getirilen avcı taburları arasında bir isyan başlattı. İttihat ve Terakki Komitesine mensup bazı Genç muhafazakâr(!) kalemler, gazetelerde İttihat Terakki aleyhinde yazdıkları yazılarla ateşi körüklediler. Sultanahmet Meydanı’nda toplanan isyancıların arasında molla kılığında ajanlar dolaşıyor ve Meşrutiyet ve İttihat Terakki aleyhine tezahürat yapıyorlardı. Ajanların tahrik ettiği kalabalık, liberal görüşlü Genç Türkleri vurmaya başladı.
İstanbul’da isyan çıkarılmadan çok evvel, Genç Türkler Selanik’te toplanmış ve bir ordu kurmak için kolları sıvamıştı. Hazırlıklarını tamamlayan ordu, görünüşte isyanı bastırmak gayesiyle 16 Nisan’da yola çıktı. İstanbul’a yürüyen bu ordu ile alakalı İkdam gazetesi, “Silah Başına!” başyazısı ile şöyle yazıyordu:
Selanik nasıl bir hürriyet kaynağı olduğunu bugün de ispat ediyor. İhtiyat ve redif askerleri silahaltına alınır alınmaz, bütün gençler ve hamiyetli gönüllüler (Arnavut, Bulgar, Rum, Sırp, Ermeni, Yahudi) koşa koşa silah almaya gitmişlerdi.
Alman Yahudilerine ait Şark Demiryolu Şirketi’nin (Compagnie des chemins de fer Orientaux) trenlerini kullanan ordunun başında Mahmut Şevket Paşa vardı. Mithat Paşa’nın yetiştirmesi olan Paşa, modernist Yahudilerin kurduğu Alyans mektebinden mezundu ve emrinde 700 gönüllüden müteşekkil bir Musevi taburu da vardı.
Ordu Hadımköy civarına geldiğinde, Ermeni mebus Vartakes Efendinin de dâhil olduğu, Daşnaksutyun Cemiyetinin temsilcileri kendilerini karşılamaya çıktı. Başta Binbaşı Enver olmak üzere İttihatçı Genç’ler, Ermeni heyetine bu hareketlerinden dolayı teşekkür etti. Askerler de, "Yaşasın Daşnaksutyun Cemiyeti!" diye karşılık verip alkış tuttular. Yeşilköy’de mola veren ordu, 22 Nisan’da İstanbul’a vardı.
 
YILDIZ SARILIYOR
 
Orduya destek olmak üzere Avrupalı güçlerin donanmaları Osmanlı kıyılarında bekliyordu. Vilayetlerden gelen telgraflarda, İtalyan, İngiliz ve Fransız filolarının Antalya ve Mersin açıklarında seyrettiği yazıyordu. İngiliz donanması, Bozcada’nın karşısında yer alan Beşike körfezine demirlemişti. Rus donanması da Sivastopol’dan Karadeniz’e açılmıştı. Bu devletlerin İstanbul’daki elçileri de kabineye muhtıra göndermiş; iki ordu arasında kan dökülürse donanmalarıyla müdahale edeceklerini bildirmişlerdi.
23 Nisan gecesi şehre giren ordu, kışlanın bulunduğu Taksim ve Maçka ve Pangaltı’da küçük çatışmalara girdi. Bâb-ı Âli top atışına tutuldu. Komite muhalifleri hızlı bir şekilde idam edildi ya da vurularak öldürüldü. Camilere sığınan ve isyanla alakası olmayan bazı hocalar ve talebeleri de Bulgar komitacılar tarafından katledildi. Kısa bir zaman içinde şehir kontrol altına alınmıştı. Sırada asıl hedef vardı. Genç’ler, 26 Nisan gecesi giriştikleri harekât ile, Sultan Hamid’in bulunduğu Yıldız Sarayı’nı sardılar. Sarayın suyu ve elektriği kesildi. Muhafız ve hademeler esir alındı. Daha sonra da Genç’ler, Bulgar komitacı Sandanski ve çetesini alarak, sarayı yağmaladılar.
Avukat Carasso’nun liderliğindeki heyet, ertesi gün saraya giderek Sultan Hamid’e ‘hal’ kararını bildirdi. Esir alınan Türklerin Sultanı, trenle Selanik’e götürüldü. İtalyan Yahudisi Allatini’lere ait villaya kapatıldı. Bir İtalyan bankasından aldığı dört teneke altını, 1908 ihtilalini başlatmaları için İttihatçı Genç’lere dağıtan Carasso, daha sonra, "Sultan Abdülhamid'e yirmi beş milyon liraya yaptıramadığımız işi, biz, İttihatçılara dört yüz bin liraya yaptırdık" diyecekti.
 
“BİR FİKRİN DÜŞÜŞÜ”
 
Sultan Hamid’in indirilmesi ile aslında altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Daha sonra gerçekleşen Balkan Harbi, Cihan Harbi, Ermeni sürgünü vs. hadiselerin Osmanlı ile alakası yoktur. Nitekim, daha evvel İstanbul’daki İngiliz konsolosluğunda çalışan casus Mark Sykes, “Halifenin Son Mirası: Türk İmparatorluğu’nun Kısa Bir Tarihi” adlı eserinde, bu hususla alakalı şöyle yazar:
Abdülhamid’in düşüşü, bir despot veya tiranın düşüşü değildi, bir halkın ve bir fikrin düşüşüydü. Teokrasi, imparatorluk prestiji ve gelenek yerine, ateizm, Jakobenizm, materyalizm ve ruhsat geldi. Bir saatte İstanbul değişti; din âlimlerinin anladığı, camilerde vaaz verilen, halkın manevî desteği, ordunun ilhamı İslâm, bir anda öldü. Halîfe, ulemâ ve Kur’ân, hüküm ve ilham vermeye son verdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.