Ahilik ruhu, bütün sahalara yayılmalı

A -
A +
Doç. Dr. Mustafa Şeker
Yıldız Teknik Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
 
 
Bugün en fazla ihtiyacımız olan ruhu ve vicdanı tok nesiller için Ahiliğin o eşsiz hazinesinde yudumlamaktan başka çare kalmamıştır. Ahilik ruhunu sadece eğitimde değil toplumu ilgilendiren bütün sahalarda entegre etmek zorundayız. Bu konuda AR-GE üniversitelerine de büyük işler düşmektedir.
 
 
Ahî Evran hazretlerinin attığı bu kritik adım, Anadolu’nun vatan olmasını sağlarken ülkemizin de bundan sonra atacağı adımlar, 2071 hedeflerine ulaşmada önem arz etmektedir.
 
 
Kalbi ile ruhu sinerji içinde çalışan fertlerin; milleti için yapamayacağı hizmet yoktur.
 
 
 
Muhteviyatında millî ve manevi hassasiyetlerin saklı olduğu köklü müesseselerimizin başında sekiz asra damgasını vuran, insanların ruhunun ve vicdanının hassas noktalarına dokunan Ahilik gelirAhilik; Müslüman Türk milletini bir arada tutan, içtimaı hayatı düzenleyen, barış, huzur, sevgi, saygı ve dayanışmayı hayat prensibi hâline getirerek bir arada yaşama kültürü sağlayan ve Müslüman Türk milletinin asırlarına damgasını vuran bir anlayıştır. Bugün maalesef, eğitimden sosyal hayata, iş dünyasından aileye kadar hemen hemen her sahada bu güzide kurumdan mahrum kalmış olmanın bedelini çok ağır ödüyoruz.
Ahilik; cömertlik, mürüvvet ve asalet gibi faziletleri ihtiva etmesi bakımından ahlâkî; bu faziletlerin icabını yerine getirmeyi vazife edinmiş kimselerin meydana getirdiği birliklere âlem olması itibarıyla içtimaîdir. Bugün en fazla ihtiyacımız olan ruhu ve vicdanı tok nesiller için Ahiliğin o eşsiz hazinesinde yudumlamaktan başka çare kalmamıştır.
Ahilik fütüvvetnamesinde (yönetmeliğinde) belirtilen gibi şu prensipleri gerçekleştirmiş bir toplumda hangi huzursuzluklar yaşanabilir: “Ahînin üç şeyi açık olmalıdır; eli açık, yâni cömert olmalı; kapısı açık, yâni misafirperver olmalı; sofrası açık, yâni aç geleni tok göndermeli... Üç şeyi de kapalı olmalıdır; gözü kapalı olmalı, yâni kimseye kötü nazarla bakmamalı; kimsenin ayıbını görmemeli, dili bağlı olmalı, yâni kimseye kötü söz söylememeli; beli bağlı olmalı, yâni kimsenin namusuna ve şerefine göz dikmemeli…” Acaba bunlardan hangisi için “Bize yakışmaz, biz buna layık değiliz, bizim bunlara ihtiyacımız yok!” diyebiliriz? Her milletin kendi içinde zenginlikler barındırdığı bir hakikattir. Bu toprakların kökü derinlerde olan nesilleri de kendi değerleri istikametinde, kendi dokusuna ve ruhuna uygun bir hayat tarzını hak etmiyor mu?
 
TARİHTEN BUGÜNE HİTAP EDEN AHİLİK
 
Ahî Evran hazretleri, Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu’ya gelen göçebe Türkleri ve bir mesleği olmayan Müslüman Türk gençlerini yerleşik düzen kültürüne geçirerek onları hem meslek sahibi olmaya teşvik etmiş hem de bu topraklarda kalıcı oldukları mesajını net olarak göstermiştir. 
Yakında 100. yılına girecek olan Türkiye Cumhuriyeti de Anadolu’yu vatan yapan Ahî Evran hazretleri gibi gerçek dönüşümü sağlamak zorundadır. Ahî Evran hazretlerinin attığı bu kritik adım, Anadolu’nun vatan olmasını sağlarken ülkemizin de bundan sonra atacağı adımlar, 2071 hedeflerine ulaşmada ve Müslüman Türk birliğinin sağlanmasında önem arz etmektedir. Ayrıca bu topraklarda gözü olanlara, “Biz 1000 yıldır buradayız, inşallah kıyamete kadar da burada kalmaya devam edeceğiz” mesajını net olarak verecektir. Zira “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü boşa söylenmiş bir söz değildir.
Asya’yı yakıp yıkan ve binlerce insanı katleden Moğolların zulüm ve baskılarına boyun eğmemek için göç eden Asyalı Müslüman Türkler, Anadolu’ya sığınmak mecburiyetinde kalmışlardı. Ahîler, onlara kucak açarak yurt verdi ve onlara meslek öğreterek aş ve iş sahibi olmalarını sağladı. O insanlar da bu topraklara gelerek Anadolu’nun vatan olmasına hizmet ettiler. Şu an ise aynı şekilde başta Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelen soydaş ve dindaşlarımız da ülkemizi güvenli liman olarak görmektedirler. Hatta komünist Çin devletinin baskıları sebebiyle ülkemize yerleşerek hayatlarına ve eğitimlerine burada devam etmek mecburiyetinde kalan mazlum Doğu Türkistanlı soydaşlarımız, bu acıları en ağır biçimde yaşayanların başında gelmektedir. Aileleriyle birlikte zulme uğrayan Doğu Türkistanlı gençler, kültürel manada büyük baskılara maruz kaldıkları için inançlarını ve geleneklerini layıkıyla yaşayamadılar. Dolayısıyla ülkemize gelen bu gençlere millî ve manevi hassasiyetler noktasında iyi bir eğitim vererek meslek sahibi olmalarını sağlama sorumluluğu Türkiye’ye düşmektedir. Zira şu an bu insanların sığınacağı başka bir liman da yoktur. İşte Ahilik de geçmişte bunu yapmış, bu topraklara gelenlere kucak açarak buraları vatan yapmıştır. Eğer 2071 hedeflerini gerçekleştireceksek biz de ecdadımız gibi mazluma kucak açarak ve onlara hak ettikleri değeri vererek bu topraklarda kalıcı olduğumuzu bütün cihana göstermek mecburiyetindeyiz ki devletimiz bu konuda şu an gerekeni yapmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla Ahilik ruhu, millî ve manevi sorumlulukları da hepimize hatırlatmaktadır.
Bütün bunların yanında geçmişte Ahîler; işsiz, başıboş gençlerin bir sanat ve meslek sahibi olmasını temin ederek, onların başkasına muhtaç olmaktan kurtulmalarına çalışmışlardır. Ecdadımızın bu konuda vizyonu o kadar geniş ki; Rumlar ile Ermenilerin elinde olan sanat ve ticaret hayatına zamanla Türkler de katılıp, söz sahibi olmaya başladılar. Bütün bunların yanında Ahîler, yaptıkları zaviyelerde Müslüman tüccar ve esnafın ahlâkî terbiyesi ile de uğraştılar. Ahî zaviyeleri zamanla memleketin her tarafına yayıldı.
 
TİCARİ ROLÜ OLMALI
 
Ahîlerin geçmişte, Anadolu’yu ticaret merkezi hâline getirmesi gibi bugün de ülkemizin, dünya ticaretinin kavşak noktasında olması hasebiyle aynı rolü üstlenmeye başladığı görülmektedir. Türkiye, açılan havaalanlarıyla ve kıtaları bağlayan yollarıyla; kültür, medeniyet, ticaret ve teknoloji alanlarında son 20 yılda en hızlı gelişim sergileyen ülkelerden biridir. Bu ilerlemelerin kalıcı hâle getirilebilmesi için ruhunu ecdadından alan bir neslin yetişmesi zaruridir. Bunu da ancak Ahî anlayışıyla gerçekleştirebiliriz.
Ülkemizin dünya üzerindeki konumu kadar tarihten aldığı güçle mazluma sığınak olmak gibi de bir misyonu vardır. Türkiye, bu konuda sırtını geriye dayayıp olanları uzaktan izleyecek pozisyonda bir ülke değildir. Tarih boyunca her mazluma ve zorda kalana yetişmiştir. Şu an ki konumuyla da yine bunu gerçekleştirecek bir güce sahiptir. Maddi refahı gerçekleştirirken senkronize olarak manevi kalkınmada sürekliliği sağlamak için de Ahilik ruhu ve fütüvvetini tam manasıyla anlamamız ve gerekli adımları atmamız lazımdır.
 
KÖKLÜ BİR AĞAÇ GİBİ
 
Teknolojik üstünlük noktasında ise bugün Batı’ya kafa tutan hatta birçok sahada Batı’nın da önüne geçen ülkemiz, beceri ve donanımı yüksek gençleri manevi olgunlukla yetiştirecek güce ve imkâna sahiptir. Bu beceri ve donanımın gelenek hâline gelebilmesi için manevi bir rüzgârın varlığı şarttır. Zira; “Bilmek beyne, inanmak kalbe güç verir” sözünde de vurgulandığı gibi kalbi ile ruhu sinerji içinde çalışan fertlerin; vatanı ve milleti için yapamayacağı hizmet yoktur. Ahilik ruhuyla istikameti belli kökü sağlam nesiller yetiştirmek, geleceğe yapılmış en sağlam yatırımdır. Zira kökü derinlerde bir ağaç, 100 köksüz ağacı yüklenen freni boşalmış bir kamyonu durdurabilir.
 
AHİLİK ADINA BUGÜN NELER YAPILABİLİR?
 
Özetle, 2021 yılı Ahî Evran’ın doğumunun 850. yıl dönümüdür. Ülkemiz de UNESCO ile senkronize biçimde bu seneyi “Ahî Evran Yılı” olarak ilan etmiştir. Bu çabalar, sadece törenler yapmak, mesajlar vermekle sınırlı kalmamalıdır. Bu konuda atılacak çok ciddi adımlar vardır. Sayın Cumhurbaşkanının geçen haftalarda büyük ses getiren; “Aile, eğitim ve kültür konularında arzu ettiğimiz inkişafı sağlayamadık; demek ki bir yerlerde bir şeyler eksik!” sözü aslında anlayana bir işaret fişeğidir.
Üniversitelerimiz bu mesajı en net biçimde almalıdır. Ahilik ruhunu sadece eğitimde değil toplumu ilgilendiren bütün sahalarda entegre etmek zorundayız. Bu konuda AR-GE üniversitelerine büyük işler düşmektedir. Üniversitelerimizin bu konularda atacağı adımlar geleceğe altın harflerle yazılacaktır. Özellikle ülkemizde büyük düşünen; değişim, gelişim ve inovasyonu hayat prensibi hâline getirmiş üniversiteler vardır. Misal vermek gerekirse; bunlardan biri, tarihî ve kültürel kökleri derin olan Yıldız Teknik Üniversitesi’dir. Eğitimden iktisada, çalışma hayatından sosyal hayata çok geniş bir yelpazede başarılı işlere imza atan ve ülkemizin en başarılı ilk teknoparklarından birini yıllar önce kuran Yıldız Teknik Üniversitesi, Ahilik ruhunun merkezi olabilecek bütün donanıma da sahiptir. Bu konuda Sayın Rektör Prof. Dr. Tamer Yılmaz Bey’in şu sözü Yıldız Teknik Üniversitesinin Ahilik gibi büyük işlere imza atabilecek bir kararlılığa sahip olduğunu göstermektedir; 
“Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşaklar serinler, der eski bir Çin atasözü…  İnsanlar ‘başarılı olmak ve rakiplerin arasından öne çıkmak’ için ne yapılması gerektiği ile ilgili net hedefler koymak isterler. Ancak, geleceği öngörebilmenin en iyi yolu aslında onu oluşturmaktır. Dünyada küresel rekabet düzeyinin her geçen gün artmasıyla birlikte rekabetin temeli de giderek bilginin üretilmesine doğru kaymıştır. İtici güç ise, bilgi temelli üretimin ve fikrin sahibi olmanın parolası konumundaki inovasyon’dur…”
Burada da işaret edildiği gibi; araştırma-geliştirme ruhunu her an diri tutması gereken üniversitelerimizin sahip oldukları misyonlarıyla geçmişin birikimini bir araya getirme vizyonu ve kararlılığı, bugün toplumumuzun en fazla ihtiyaç duyduğu konuların başında yer almaktır. Bu sebeple baş döndürücü hızla yol almaya devam eden modernizmi, onun kölesi olmadan elinde tutacak ve kullanacak nesiller yetiştirmek için geçmişle bugün arasındaki bağı çok kuvvetli kurmak mecburiyetindeyiz. Ahilik ruhu, “bilmek beyne, inanmak kalbe güç verir” sözünün tezahür etmiş hâli olarak nesillerimizin kurtuluş reçetesidir…
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.