1945'ten beri ezana hasret... Kariye Camii

A -
A +

İRFAN ÖZFATURA

Yıl 1511... Khora Kilisesi metruktur, doğramaları çürümüş, sıvaları dökülmüş, çatısını ot bürümüştür. Semtin şiddetle camiye ihtiyacı vardır oysa...

İstanbul’un en itibarlı semti hangisi?    
Eğer bundan maksat pahalıysa Nişantaşı, Boğaz, Adalar; yok merkezîlik ise elbette Bayezid, Eminönü, Aksaray…
Lakin Osmanlıda itibar ilmedir, ulema nerede oturuyorsa…
Hâliyle Yavuzselim, Karagümrük, Acıçeşme öne çıkar. Fatih müderrisleri burada mukimdir zira. Süleymaniye, Ayasofya, Bayezid, Topkapı, Kocamustafapaşa da hayli ilim ehli ağırlar. Sonra Zeyrek ve Vefa…
Peki ya Bizans’ta?
Bizans’ta en makbul semt Ayvansaray sırtlarıdır. Çünkü imparatorlar orada oturur. Blakhernai (Tekfur) sarayında.
Devlet binaları, muhafızlar, hanedan mensupları, tacirler, komutanlar…
Civarda yerleşebilmek herkesin harcı değildir, dolaşmak bile izne tabidir, hesap sorarlar adama.
İşte Kariye de o semtin kilisesidir, Khora (taşra) diye anılır, Türkler de benzer mana ile “karye” (köy) diye adlandırırlar.
Bazıları 4. yy’dan kalma deseler de o bina 557 zelzelesinde yıkılır, Justinianus’un yerine mevcut bazilikayı yaptırır. Hakkında en eski vesika 742 yılına aittir. V. Konstantinos’u devirmeye kalkan darbeci Baktangios oracıkta idam edilmiş, yoldaşı Artabasdos ise eşi ve 9 çocuğu ile kapatılmıştır Khora Manastırı’na.
O sıra metruk mu bilmiyoruz ama ürkütücü olmalı, en azından ihtilalcileri caydıracak kadar.

1945'ten beri ezana hasret... Kariye Camii

TAMİRAT TADİLAT
Bina 11. yy’da Aleksi Komnen’in kaynanası Maria Dukaina tarafından sil baştan yaptırılır (1081-1118), şekli şemalı değişir hatta.
Bilahare Aleksi’nin oğlu Isaakios Komnenos el atar. Kendine de bir mezar yeri hazırlatır bu arada.
IV. Haçlı Seferi ile İstanbul Latinlerin eline geçer (1204), diğer kiliseler gibi Khora’yı da yağmalarlar. Kütüphanede kâğıt bırakmazlar mesela.
İstanbul’a tekrar Rumlar hâkim olunca saray ekâbirlerinden (hazinedar) Teodoros Metohites kiliseyi genişletir, koridorlara mozaik ve freskolar işletir (1316-1321). Ancak İmparator II. Andronikos ile arası açılır, sürgüne yollanır. Döndüğünde evi ocağı yıkılmıştır. Khora Manastırı’na çekilip keşişliğe başlar.
Şehir Türkler tarafından kuşatıldığında yakıcı gücüne inanılan Meryem ikonası buraya getirilir, bakalım sarıklıları nasıl çarpacaktır?
Semtin Rumları ordumuzla savaşmış, askerimize zarar vermiştir. Buna rağmen kiliseleri ellerinden alınmaz. Hemen yanında Sahabenin büyüklerinden Ebu Said Hudri’nin (radıyallahü anh) makamı vardır oysa.
Kilisenin zamanla cemaati azalır, sahipsiz kalır. Doğramaları çürür, sıvaları dökülür, kubbelerini ot bürür.
Apsisindeki fresko üzerine bir İtalyan bıçakla adını kazımış. Demek ki terkedilmiştir, yabancılar girebilir rahatlıkla.

HAYYE ALELFELAH
Edirnekapı fetihten itibaren Türklerin kesif yaşadığı bir semttir. Henüz Mihrimah Sultan Külliyesi yapılmamış, mescit sıkıntısı giderilememiştir. II. Bayezid’in Sadrazamı Atik Ali Paşa metruk binayı temizletir, camiye çevirtir (1511). İçindeki suretleri önce sarı aşı boyayla boyar, sonra sıvayla kapatırlar. İç duvarlarda mermer levhalar vardır, ortalarında dörtgen panolar… Kabartmalarda suret olduğu için kazınırlar.
Hıristiyanlar arasında da heykelleri tasvirleri putperestlik olarak görenler az değildir. Hatta İstanbul’a uzunca bir süre ikonaklastlar (ikona kırıcılar) hâkim olurlar. 9. yy’a kadar şehirde put büst bulunmaz.
Velhasıl Kariye, “Kenîse Camii” adıyla tahrir defterine kaydedilir. Paşa’nın Çemberlitaş’ta evkafından gelen kiralarla bakımı yapılır, kendine gelir.
Tezkiretü’l-bünyâna göre Mimar Sinan yanına bir de medrese yapar. Rizeli Osman Efendi, dersiâm Hâfız Fazıl, Bosnalı Yusuf Sûdî gibi müderrisler ders okuturlar.
Ayvansarayî, Hadîka’da Kızlarağası Hacı Beşir Ağa’nın imaret ile sıbyan mektebi açtığını da yazar. (1746)
Külliye 1648 zelzelesi ile hasar alır, yeniden toparlanır. 1766 zelzelesi ile kullanılmaz hâle gelir. Mimar İsmâil Halîfe esaslı bir şekilde elden geçirir.1945'ten beri ezana hasret... Kariye Camii

EMANETE HIYANET
Derken onarılsın diye Rum mimar Peloppida Kouppas’a teslim edilir. O da üstüne vazife gibi mozaikleri ortaya çıkarır, tasvirleri ahşap kapaklar ve perdelerle eğreti bir şekilde kapatır.
Biliyorsunuz Ayasofya’nın başı da bundan ağrımıştır. Binayı güçlendirsin diye çağırılan İtalyan Fossati mozaik peşinde koşar, kendisine öyle bir izin verilmemesine rağmen resimlerini çizer, bir şekilde Avrupa’da yayınlatır. İşte o günden sonra Batılılar musallat olurlar.
Kariye’de ilgilerini çeker. Presle-Blanchet (1860) ve Paspatis (1877) gelip gravürlerini yapar.
Şehre gelen seyyahlar civarda ip bükenlerin çalıştığı antik bir sarnıçtan söz açar. Eğer Kasımağa Camii’nin yanındaki değilse başka bir sarnıç daha var. Kim bilir eşelense neler çıkacak daha?
1894 zelzelesinde Kariye Camii hasar alır. Abdülhamid Han tamiratı için hiçbir masraftan kaçmaz.
Batılı ilgisi artmaktadır. Ancak ne mütareke yıllarında ne de daha sonra düşman ayağı basamaz.

ŞAİBELİ ŞAHIS
Gelgelelim İnönü CHP’si, 29.08.1945 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla camiyi Diyanetin elinden alır, müzeler idaresine bağlar. Ve Amerikalı Thomas Whittemore’a sunulur altın tabakla.
Whittemore dindar biri değildir, arkeolog da değildir, sadece mozaiğe meraklı gibi davranır. Karanlık işleri vardır, değişik mahfillerle irtibatlıdır.
ABD Bizans Enstitüsü (Byzantine Institute of America) nasıl bir salahiyet aldıysa camiye çullanır. O sanatlı ahşap minberi çıkarır Zeyrek’e taşırlar. Ama levhalardan, avizelerden, halılardan, Mushaf-ı şeriflerden, kitaplardan ses çıkmaz. İslam adına minare dışında iz nişane bırakılmaz.
Whittemore’un ölümünden sonra camiye Washington merkezli bir başka Bizans Enstitüsü (Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies) postu yayar, önce Paul Underwood, bilahare J. W. Hawkins başkanlığında çalışırlar. 11 yıl boyunca mekânı kapatır, aralarına kesinlikle Türk almazlar. Neden acaba?
Kireç, giderilmesi zor bir malzeme değildir, suyla keçeyle çıkar. Atılan sıvalar samanla karışıktır kaldırılabilir kolaylıkla.
11 yıl ne ya? Yani oturup yeniden mi yaptılar sorusu geliyor insanın aklına.
Kaldı ki onca zelzele, bunca hasar ve tamirattan sonra resimlerin pürüzsüz kalması...
Tuhaf değil mi ama?

MEDİNE KOKUSU
Caminin doğu köşesinde şirin bir türbe göreceksiniz. Burası sahabenin büyüklerinden Ebû Saîd el Hudrî Hazretlerinin makamıdır.
Mübarek, Hazrec kabilesindendir. Dedesine nispetle Hudri diye anılır.
Annesi Uneyse (Hazret-i Katâde’nin kız kardeşidir) ihlaslı gayretli bir müminedir. Uhud gazasının hazırlıkları yapılırken babası Mâlik (Radıyallahü anh), Ebu Said’i elinden tutup Server-i Kânatın huzuruna çıkarır. “Efendim oğlumun küçük göründüğüne bakmayın” der, “Güçlü kuvvetlidir, izin verirseniz o da katılsın cihada.” (Henüz 13 yaşındadır daha.)
Efendimiz şefkatle bakar “ama onun vazifesi Medine’de” buyururlar, genç mücahidi “şehri korumakla” vazifelendirir, gönlünü yaparlar.
İşte o cenkte babası şehit düşecek, ailenin yükü binecektir omuzlarına. Sıkıntıda oldukları günlerden birinde annesi bir şeyler istemesi için onu Efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem) yollar.
Mescide vardığında Server-i âlem nasihat vermekte, “istemekten sakınmalarını” öğütlemektedir.
Allah-ü teâlâ halktan bir şey beklemeden elinde olanla yetineni iffetli kılar, sabır verir ve zengin eder sonunda.
Bunu duyunca bir şey talep etmeden döner. Hakikaten işleri öyle bir yoluna girer ki, Medine’nin büyük tacirlerinden olur bir süre sonra.

1945'ten beri ezana hasret... Kariye Camii

DÖRT MİM
Ebu Said el Hudri (Radıyallahü anh) sahabe-i kiramın müftülerindendir (fetva verir), muksirundandır (1170 hadis-i şerif rivayet eder), mücahidlerindendir (Hendek ve sonraki bütün gazalara katılır), muammerlerindendir (uzun ömürlülerindendir). Tabiin ve tebe-i tabiin devrinde de yaşar, Asr-ı seadet yıllarını anlatır yeni kuşaklara.
Kardeşi Ebû Şeybe tül Hudrî’nin İstanbul’a geldiği ve surların dibinde (Ayvansaray) şehid düştüğü kesin.
O da savaşmış olabilir. Ancak Medine’de Cennet-ül Baki de medfun olduğu bilinir.
İstanbullular mektepler açıldığında çocuklarını alıp Kariye’deki makama gelir, Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunurlar. “Oğlumuz kızımız da Ebû Saîd Hudrî Hazretleri gibi âlim, fazıl, zarif olur inşallah.”
Ve bu gelenek yaşıyor hâlâ.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.