Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu

A -
A +

İlk hat 5 ayda 876 bin yolcu çekip milyon kuruş kazanınca raylar Eminönü, Aksaray, Topkapı ve Yedikule’ye de uzar.

Hatırlarsanız geçen çocukluğumuzun tramvaylarını yazmıştık.
Yarım kalmasın o zaman.
Efendim ray üzerinde yürüyen atlı arabalar Avrupa caddelerinde henüz görünmüştür ki müteşebbisler Babıali’ye koşar, “imtiyaz, imtiyaz” diye sıkıştırırlar.
Devletlüler toplanıp istişarede bulunur, enine boyuna konuşurlar. Müzakereden “kira beygircilerini de darıltmayalım” kararı çıkar, aman kaş yapalım derken göz çıkmasın da.
Bunun bir de İzmir ve Selanik ayağı var ama biz gelelim İstanbul’a.
Neyse “tramvay faideli bir şey” kanaati hasıl olur ve taliplerden Karapona Efendi ile 40 yıllığına anlaşırlar. (Şubat 1870).
Dersaadet Tramvay Şirketi 400 bin lira sermaye ile işe koyulur… Rayları hızla döşer, Viyana’dan 45 vagon getirtir, Macaristan’dan 430 at alır. Bunlar kadana tabir olunan iri hayvanlardır, güçlü ve hızlıdırlar.
Ve ilk hat açılır. Galata (Azapkapı) Beşiktaş…
Ücret beyan esasına göredir, “şurada ineceğim” dersin inanırlar.
Talebeye tenzilat yoktur, ordu ve emniyet mensupları “rubu” (dörtte bir) uzatırlar.
Galata’dan Kabataş’a geldin 40 para… Beşiktaş’a devam edersen ver bi 40 para daha.
İkinci mevki 20 para daha ucuzdur, kanepeleri tahtadır ama. 

Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu

FESİNİZİ ÜÇ DEFA
İyi de 60 para ne menem şeydir? Ne alır ne satar? Cevabı o devre göre verelim (Ercüment Ekrem Talu hesabıyla). 6 okka mangal kömürü, kucaklara sığmayan bir somun, bir okka zeytin, bir paket “tatlı sert” tütün alabilir, fesinizi üç kere kalıplatabilir, ayakkabınızı 6 kere boyatabilirsiniz.
Az para değildir, kelli felli insanlar bile çantalarını (elbette körüklü meşin) alıp, yolları arşınlar. Taaa Tatavla’dan çıkar, yürürler Çarşıkapı’ya...
Tramvay faytona benzemez, okkalıdır, hayvanı yorar. Nitekim o görene maşallah dedirten kadanalar zayıflar, kemikleri çıkar. Bir zaman sonra kuyrukları düşer, koşum takımları yol yol cildini yolar.
Yorulanlar bahçevanlara satılır, ya su dolabına bağlanır ya da zerzevat küfelerini yüklenir, mahalleyi dolanırlar.   
Galata - Beşiktaş hattı beklenenin fevkinde ilgi görünce raylar Ortaköy’e kadar uzatılır. Arnavutköy ahalisi de talepte bulunur, nümayiş yapar hatta.
Tramvaylar 5 ayda 876 bin yolcu taşır ve bir milyon küsur kuruş hasılat yapar. Akabinde Eminönü - Aksaray, Aksaray - Topkapı ve Aksaray - Langa -Yedikule hatları açılır. Bilahare Bayezid -Vefa - Şehzadebaşı üzerinden Fatih’e ulaşırlar.
Peki Köprü’den karşıya geçseler de iki hat buluşsa ya. Yo hayır, köprü ahşaptır henüz, o sıkleti kaldırmaz.

Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu

DİNGO’NUN AHIRI
Tramvay dövme demirdir, öyle “bırrr” demekle durmaz, mazallah fırlayıp önüne çıkanı paralar.
Bu yüzden kalabalığın kesafet kazandığı mıntıkalarda bir ayakçı çıkarılır. Elinde nefir (boru) tramvayın önü sıra koşar, “varda, varda” diye bağırır ayrıca.   
Bunlara vardacı tabir olunur, elbette gür sesliler tercihe şayandır.
Gülhane gibi dik yokuşlar, tek atın boyunu aşar. Bir lahza durur, takviye alırlar.  
İşte meşhur Dingo Baba Şişhane ahırının seyisidir. Gelen arabalara iki at daha bağlar. Tepebaşına çıkınca alır atlarını döner ahıra.
Henüz geliş gidiş yoktur, tek şerit çalışırlar. Peki ya karşılaşırlarsa?
Yer yer makaslar konmuştur, sağa sola kayar devam ederler yoluna.          

Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu                                   

HANIMLAR BU YANA
Sarı araba mevki-i evveldir (1. mevki), yeşil araba ise sınıf-ı sani (2’nci). Kışın vagon içine karşılıklı peykeler atılır. Yazın camlar açılır, koltuklar gidiş yönüne sıralanır.
Ön kısım, bir perde ile taife-i nisa için ayrılır. Cins-i lâtif itina ile korunur kollanır, adamlarla, madamlar karıştırılmaz.
Derken iki katlı tramvaylar gelir. Yolcular Galata’nın dar sokaklarında “penceresi cam cama muallim” vaziyetinde ilerler, meskûnlara hâl hatır sorarlar.  
İspirler (sürücüler) arabanın tam durmasından hoşlanmaz çünkü yeniden ivmelendirmek atları yorar. İhtiyari duraklarda dizginlere hafifçe asılır, yavaşlatır. İnmek isteyene “atla” buyururlar.
İnerken yönünüzü atlara çevirmeli ve ayağınız yere değer değmez seğirtmelisiniz. Yuvarlanırsınız yoksa.
Bazı ispirler çok mahirdir, kamçılarını rovelver (tabanca) atılmış gibi şaklatırlar. Çat çat çat!
Haydacı son durakta oturur kahvesini yudumlar, biletçi firma mümessiline koşar, hesabı kapar.
Hareket amiri düdüğünü çaldığında, tekrar hazır ola geçer, yeni bir serüvene atılırlar.  
Atlı tramvay hızlı bir vasıta sayılmaz. Hoş insanımızın da acelesi yoktur, keyfine bakar. Düşünün yürü- yerek bir saatte gideceği Eyüp’e, Haliç vapuru ile iki saatte gider, tadını çıkarırlar.

Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu

MÜESSİF KAZA
27 Sefer 1332 günü Aynalı Çeşme’de 33 numaralı Vali Apartmanı’nda ikamet eden Fransız Mektebi muallimlerinden ve Fransa tebaasından Mösyö dö More Beyoğlu’na müteveccihen ilerlerken İspir Serkis’in sevk ve idare ettiği tramvay arabasının altında kalmış ve bu elim hadise neticesinde yaralanmıştır.
(Demek tek cümlelik bir habere de “5 N bir K” kaidesi tatbik edilebiliyor.)

Deh deyince yürür atlı tramvay çüş deyince dururdu

FRANSTÜRKÇE
Mütareke yıllarında Tramvay işletmesi Belçikalı Sofina’nın eline geçer.
Ecnebi firma durak isimlerini bilhassa Fransızca yazar.
Henüz Lâtin hurufatına alışık değilizdir. Yedi-Colué, Ak-Serai, Emin-Eunu gibi tuhaf şeyler çıkar ortaya. Yok Sirkedji, Karakeuy, Cabatache, Bechiktache, Ortakeuy, Courou-Tchechme (Kuruçeşme), Arnaoutkeuy, Daoud-Pacha, Tchappa (Çapa), Edirné-Capou, Fatih, Chehzadé-Bachı, Eyoub, Aivan-Sérai, Djbali (Cibali), Cassim-Pacha, Yenicheir, Harbié-Ferikeuy, Chichli-Caracol, Galata-Sérai, Tunnel, Nichantache, Tatavla...
Halk “Kabristan durağı” der, tramvaycılar “Petit Champ” buyururlar. Biz “Belediye” deriz, onlar “Municipalité.”
Cadde-i Kebir ve Nur-i Ziya sokağın adını kullanmaz, “St. Antoine” derler inadına.
Tramvay İdaresinde çalışan Rum ve Ermeniler işgalcilerden güç alır, hadlerini aşarlar. Türkleri iter, kakar, azarlar, azınlıklara bey paşa muamelesi yaparlar.
Çocuklarımızın “sekiz saat mesai ve haftada bir gün izin” gibi makul bir talebi vardır, lakin firma kulağının üstüne yatar.
Hâl böyle olunca, Tramvay ve Tünel Kumpanyaları Amelesi Heyet-i Müttehidesi grev kararı alır (11 Mayıs 1920) işi bırakır. Bu yurdumuzda yapılan ilk işçi direnişi olarak geçecektir kayda.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.