“KİMİ PADİŞAH YAPSAK?” Osmanlı saltanatını değiştirme teşebbüsleri

A -
A +
Cemal Paşa, “Sen, benim kim olduğumu biliyor musun? Hanedan, benim çizmemin altındadır. Hepsini çiğner geçerim!” diyordu.
 
 
Osmanlı Devleti’nde, Avrupa’daki gibi bir veraset usulü yoktu. Tahta, Osmanlı ailesinden liyakatli ve talihi yaver giden şehzade otururdu. Eski Türk ''ülüş an’anesi''ne göre, taht üzerinde her şehzade kendini eşit hak sahibi olarak görürdü. Bunun neticesi taht için mücadele demekti. Sultan Fatih’in kardeş katline cevaz olarak bilinen meşhur kanunname maddesi bunun önüne geçmek için konulmuştur.
1617’den itibaren, kanun-ı kadim terk edilerek, tahta en yaşlı şehzade geçmeye başlamış; böylece yeni bir anayasa geleneği teşekkül etmiştir. Öncekine evladiyet (primogenitur); sonrakine ekberiyet (seniorat) usulü demek âdet olmuştur.
 
Cümbür cemaat
 
Osmanlı Devleti’nin kurucuları, soylarının eski Türk devletlerini idare etmiş hakan hanedanına bağlandığına inanılan zatlardır. Osmanlı tarihinde 12 defa padişah darbe ile tahttan indirilmiş; her defasında aynı aileden biri yerine geçmiştir.
Mamafih Baltacı Mehmed Paşa, Sultan II. Mustafa’nın tahttan indirildiği Edirne Vak’asında (1703) âsilerin Giraylara, yani Kırım Hanlarına veya İbrahim Hanzâdelere, yani Esmahan Sultan’ın Sokullu Mehmed Paşa’dan yürüyen soyuna biat etmeyi dile getirdiğini söyler. Osmanlı hanedanında vâris kalmayınca, Kırım Hanı’nın, tahtına geçeceğine dair efsane, bu hâdiseye dayanır.
Naîma’ya göre, bu padişahın hal’i müzakerelerinde daha da enteresan bir şey olmuş; Yeniçeri Ağası Çalık Ahmed, orduya dayanarak, Cezayir ve Tunus gibi “tecemmu devleti ve cumhur cemaati”, yani cumhuriyet idaresi teklif etmişti. Bu eyaletlerin idaresi o zaman yeniçerilerin elindeydi. Ancak bu teklifler kabul görmemiştir.
 
Kırım Hanı?
 
1808’de Şehzâde Mahmud’u öldürmeye gelenler, “Gerekirse Esma Sultan’ı padişah yaparız” demişlerdi. Kadının padişahlığı mümkün olmadığı hâlde, böyle söylemeleri Osmanlı hanedanından başkasının hükümdarlığının hayal edilemediğini gösterir. Zaten Osmanlılarda emniyet mülahazasıyla hanedandan başka aristokrasinin ortaya çıkmasına imkân verilmemiştir.
Aynı darbeciler, “Hanedanın son âzâsını katletmek mi istersiniz?” denildiğinde, “Girayları veya Konya çelebisini getiririz!” diye cevap vermişlerdi. Çelebi, Mevlânâ soyundandır. Eğinli Said Paşa, Mithat Paşa’nın “Âli Osman oluyor da, Âli Mithat niye olmasın?” dediğini abes bir lakırdı olarak naklediyor.
 
Avrupa’daki gibi olsun
 
Sultan Abdülmecid ve sonra Sultan Abdülaziz, çok mahzurları bulunan ekberiyet usulünü kaldırıp, tahtın Avrupa’da olduğu gibi hükümdarın büyük oğluna geçmesi kaidesini getirmeyi düşünmüşlerse de, yazılı bir kanuna bile dayanmayan bu usulü değiştirmeye muvaffak olamamışlardır.
Sultan Hamid, Cuma Selâmlığına giderken, yanına oğlu Burhaneddin Efendi’yi alırdı. Hâlbuki yaşça ondan büyük üç oğlu daha vardı. Bu, Padişah’ın kendisine hususi bir teveccühü olduğunun düşünülmesine yol açmıştı. 1906’da İngiliz sefiri Layard, Avrupa’daki gibi tahta gençlerin çıkmasını temin etmek maksadıyla veraset usulünü değiştirerek bu oğlunu, yerine veliahd yapmasını teklif etti. Ancak Padişah kabul etmedi.
Jön Türkler’in Anglofil (İngiliz taraftarı) kolundan Satvet Lütfi (Tozan); Prens Sabahaddin, Ali Rıza ve Nâmık Zeki (Aral) Beylerle beraber, II. Meşrutiyet’ten üç sene evvel (1905) Cemiyet-i İnkılâbiyye adında adem-i merkeziyetçi bir teşkilat kur­muştu. Maksatları, Sultan Hamid’i tahttan indirip, yerine Şehzade Burhaneddin Efendi’yi geçirmekti. Fakat muvaffak olamadı.
 
Hin oğlu hin!
 
İttihatçılar, Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirip, yerine mülayim kardeşi Sultan Reşad’ı geçirdiler. Yeni padişah, darbecilerin önüne koyduğu bütün evrakı imzalayan bir noter gibiydi. Ancak yaşlı ve hastaydı.
Kendilerinden ve müttefik Almanya’dan hoşlanmadığını bildikleri; tahta çıkarsa hiç de kendi emirlerinde çalışacağa benzemeyen Veliahd Yusuf İzzeddin Efendi’yi mahrum edip, bir başka şehzâdeyi taht namzedi yapmayı düşündüler. Sultan Reşad’ın hastalığının artması, onları iyice endişeye sevk etti.
Jön Türkler’in pek sevdiği sabık padişah Sultan V. Murad’ın oğlu Salahaddin Efendi düşünüldü. Salahaddin Efendi, kültürlü; ama tam amcası gibi mülayim idi. Fakat Salahaddin Efendi 1915’te ölüverince, akla Sultan Reşad’ın safdil, ama halk arasında popüler oğlu Ziyaeddin Efendi geldi.
İngiltere Kralı V. George, 1912’de Hindistan seyahati sırasında, Mısır sahilinden geçerken, babası namına Kral’ı selâmlamaya gi­den heyetin başında bulunmuş; bu diplomatik vazifeyi gayet iyi yerine getirmişti. Ancak kötüye giden harbin dağdağası içinde buna kalkışamadılar. Sultan Reşad da iyileşti.
 
Cinayet komplosu
 
Tam o sırada 1916 yılında Yusuf İzzeddin Efendi, şâibeli bir şekilde vefat etti. Babası gibi intihar süsü verilmiş bu ölümün, bilhassa Enver Paşa ve Almanya tarafından tertiplenmiş bir cinayet olduğu fikri hâkimdir. O ölünce, aksi gibi, İttihatçıları sevmeyen, ama rengini belli etmeyen Şehzâde Vahîdeddin Efendi veliahd oldu.
O zamanlar İstanbul’un meşhur kulüplerinden Serkldoryan’da bir arkadaşı İstanbul muhafızı Cemal Paşa’ya, “Gerçi Vahîdeddin Efendi’nin İttihad ve Terakki’ye düşman olduğunda şüphe yoktur. Ama bugün veliahd bulunuyor. Şehzâde’nin bu kadar sıkı ve açıkça gözetlenmesi doğru mudur?” dediğinde Cemal Paşa’nın tepesi atarak, “Sen ne söylüyorsun azizim? Veliahd da kim oluyormuş? Hânedan, benim çizmemin altındadır. Hepsini çiğner geçerim. Sen, benim kim olduğumu biliyor musun? Ben istesem, yarın padişahı görür; sadrazam olurum” diye cevap vermiştir.
Yusuf İzzeddin Efendi veliahd iken, Vahîdeddin Efendi de o zamana kadar mevcut bulunmayan bir makama, ikinci veliahdlığa getirilmişti. Bunun sebebi hakkında türlü tefsirler yapılmıştır. Güya Veliahd tahta çıkınca, veraset usulünü oğlu Nizâmeddin Efendi lehine değiştirmeyi düşündüğü için, böyle bir tedbire gidilmiştir.
 
Ben sıramı beklerim!
 
Sultan Vahîdeddin 1918’de tahta çıktığında, İttihatçılar henüz iktidarda idi. Öteden beri kendisini öldür­meyi planlayan bu komitacılara karşı, kayınbiraderi hademe-i hassa kumandanı Zeki Bey’den istifade ederek, sadakatleriyle meşhur Çerkez­lerden bir hususi muhafız birliği kurmaya teşebbüs etti.
Gerçekten İttihatçılar, yeni padişahı öldürüp, yerine Veliahd Abdülmecid Efendi’yi çıkarmak istedi. Talât Paşa, öldürmek yerine hal' etmeyi kâfi gördü. Bu yolda veliahda eniştesi Ahmed Zülkifl Paşa ile haber yollandı ise de veliahd, “Bu zamanda cebir yoluyla padişahı atıp yerine benim geçmem doğru değildir. Ben sıramı bekler ve ancak sıram gelince tahta çıkarım” cevabını verdi. Bulgar ordularının bozgunu üzerine komitacılar kendi başla­rının derdine düştüler.
Sultan Vahîdeddin devrindeki enteresan teşebbüsleri inşallah başka bir yazıda ele alırız...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.