MÜLTECİ DE İNSANDIR!..

A -
A +
Türkiye’nin “bundan böyle gidene karışmayacağım!..” demesi üzerine ülkemizdeki mülteciler, Avrupa’nın zengin devletlerine ulaşmak için karadan ve denizden Yunanistan’ın kapılarına dayandılar. Bunlardan bir kısmı, Afgan vs. fakat büyük çoğunluğu Suriyelidir. Ancak; onlar, her şeyden önce insandır. Mülteci, sığınmacı, muhacir yahut göçmen adı verilen bu talihsizler, Yunanistan hududunda insanî bir muamele görmek, merhametin kırıntısıyla karşılaşmak orada kalsın kelimenin tam mânâsıyla korkunç çapta vahşet yaşamaktalar. Yunan askerleri, o zavallı bebek, kadın, yaşlı ve çaresiz aile reisi erkeklerin üstüne biber gazı sıkmakta, üstlerindekileri soyup Türkiye’ye yollamakta birazcık direnenleri öldürmekteler. Bu utandırıcı, bu Avrupa ve Batı’nın yüz karası manzaralar tek başına Yunanlıların işlediği suç değildir. Kendini devlet sanan Yunanistan, şu ân Avrupa için fiilen “tampon bölge” vazifesi yapmaktadır. Mültecilerden hiçbiri bu ülkede kalacağını söylemiyor. Onlar Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere gibi ülkelere gitmek için yollara döküldüler. Yunan askerini paralı asker olarak kullanan ve Yunanistan’ı tampon bölge olarak çalıştıran şu saydığımız güya uygar Avrupa devletleridir. Hiç kimse, huzuru yerindeyken, sebep yokken rahat evini, yaşadığı vatanı terk etmez. Afganlılar, 1979’dan beri Rusya’dan, Amerika’dan ve terör örgütlerinden çekiyorlar. Suriyeliler 2011’den beri rejimden, Rusya’dan, Amerika’dan, terör örgütlerinden çekmekteler. Türkiye, tarihinin her döneminde olduğu gibi bu defa da kapısına gelenlerin dinine, ırkına, rengine bakmadan onları kabul etti. Tam 9 yıldır ülkemizde ve sınırımızın hemen yanı başında 10 milyona yakın sığınmacıyı, yerinden-yurdundan olmuş garip ve mazlumları olabilecek en iyi şartlarda misafir etmekteyiz. Kapitalist Batı, bu insanların masraflarına katılmadı, sözünü tutmadı. Diğer yandansa Esad rejimi ve Rusya, sivilleri vurdukça vurdu ve vurmaya devam ediyorlar. Son olarak 27 Şubat’ta rejim ve Rus uçakları, 33 Mehmetçiğimizi şehid edince Ankara, öteden beri yapmakta olduğu hatırlatmaları, kuvveden fiile çıkardı ve Avrupa’ya gitmek isteyenleri durdurmayacağını ilân etti. Yunan sınırına yığılanlar, şimdilik 150 bin kişiye yaklaşmıştır. Bu sayının 3 milyona kadar çıkması mümkün görünüyor. “İnsan hakları Cihanşümul Beyannamesi’’nin emredici hükmüne göre devletler, kapılarına gelen sığınmacı ve mültecileri, kabul etmeye mecburdur. Kabul ettikten sonra da zorla tutma hakkına sahip değildir. Bu itibarla Atina, sadece insanlık suçu değil, hukuken de suç işlemektedir. Ne var ki suçlular, yalnızca vicdanlarını kiralamış Yunan makamları değildir. Şam’daki işgalci rejim, onun koruyucusu Moskova ve Yunan karar alıcılarına yüzyılın vahşetini işleten, Brüksel, Berlin, Amsterdam, Paris, Londra, Tahran vs. de suçludur. Sesleri çıkmayan Washington, Pekin ve Tokyo da işlenen suça ortaktır. 2000’li yılların nasıl başladığı hatırlarda mıdır? Bu asra girerken garp âleminin miladî takvimle elf-i sânisi yani “ikinci bin yılı” bitmiş ve “milenyum” dedikleri “üçüncü bin yıl”ları başlamıştı. Bu başlangıcı, yalnızca Batı değil, bizdeki Hıristiyan Batı özentili yabancılaşmış çevreler, öylesine haber yapmış, takdim etmişlerdi ki dünya sanki bir rüya iklime giriyordu. Hâlbuki hiç öyle olmadı. 20. Asrı, savaşlar, kan, zulüm, milyonlarca ölüm ve büyük fakirliklerle bitiren, Hicri takvimle bin yılından sonra ahir zaman eşiğinden geçmiş olan dünya, işte hep beraber görüyor ve yaşıyoruz ki 21. Yüzyıla hiç de iyi bir başlangıç yapmadı. Avrupa ve bütünüyle Batı’da bu çifte standart ve sömürgeci anlayış devam ettiği sürece dünya bu asırda ve gelecek her asırda vahşetten kurtulamayacak, kan durmayacak, zulüm bitmeyecektir. Haksızlıklar, Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı 17. Asırdan beri artarak devam etmektedir. Vahşi Batı’nın karşısında onu dengeleyecek güçlü bir Müslüman devlet kalmayınca ortalığı boş bulup saldırıp sömürdüler. O sömürü olanca hızıyla devam etmekte. Kara emperyalizm, kızıl emperyalizm ve sarı emperyalizm dünyanın başına musallat olmuştur. Petrol var oldukça, yer altı zenginlikleri bulundukça, Batı doymadıkça şu gamsız İslâm âleminin de Afrika ve Asya’nın da daha çok çekeceği var. Tek kurtuluş yolu, karşılarında Müslümanları ve mazlumları koruyacak çok güçlü bir devletin çıkmasıdır. Türkiye, bugünkünden on kat daha kuvvetlenebilse manzara hiç böyle olmaz. Hedef Kızılelma’dır. Hedef, Cihan Devleti Türkiye’nin 2071’de insanlığın ufkunda doğmasıdır. “2023 Büyük Türkiye” için ümitlerimiz devam ediyor. Nihai hedefse Kızılelma’ya varmaktır. Bunun için; Ordular yetmez. Kalem Orduları, Fazilet Orduları da gerekli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.