YARIŞ!..

A -
A +
 
 
Asırlarda bir karşılaşılan bir büyük felaketin önündeyiz. Devletler, kendilerine göre tedbirler almaktalar. Bunların içinde yaşlılarının tedavisini ihmal etme çaresizliğini yaşayan İtalya da var, yaşlılarını ötanazi yoluyla ölmeye ikna etmeye çalışan Hollanda da, iki milyon insanın ölmesini teselli saymaya hazırlanan ABD de var…
Türkiye ise “sosyal medya’’ ikliminin bataklık tarafında yaşlılarına saygısızlık yapan terbiyeden mahrumlar için adli takibat başlatırken paraya, desteğe, himmete, şefkate muhtaç vatandaşlarını da yalnız bırakmamak için çok şümullü bir kampanya başlattı.
Bu hayırlı hareketi başlatan bizâtihi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Kampanyanın adı ‘’Biz Bize Yeteriz Türkiye’m’’… Şimdi hemen her aidiyet ve imkândan vatandaşlar ile şirket ve teşkilatlar, bu kampanya için verilmiş hesaplara para yollamaktalar.
Mes’elenin maddi cephesi bir yana, faaliyetin uyandırdığı birlik, dayanışma ve yek diğerinin derdiyle dertlenme de ayrıca milletimize yaraşır güzel bir hava oluşturdu. Sağaltma, tedavi sadece ilaçla olmaz. Telkin ve sahip çıkma da tedavidir. Toplanan paralar, devletin kefalet ve mes’uliyetiyle yoksullara, dar gelirlilere götürülecek. Bu hareket, mübarektir ve devletin kimsesizlere kimse olma yüksek mükellefiyetinin bir tezahürüdür.
“Sosyal devlet’’ kavramı ilk defa 1961 Anayasası’yla mevzuatımıza girdi. Oysa Türkler, yeni değil, asırlar ve asırlardan beri “sosyal devlet’’tir. Vakıf Medeniyeti’ni şâhikaya çıkarmış şanlı bir geçmişimiz var. Aziz atalarımız, yalnızca insana değil, her canlıya merhamet gösterdiler. Zira kalbimizi ve ruhumuzu besleyen bir İslâm irfanı, hayat tarzı, yaşama üslubundaydık. Onca yitiğimize rağmen bugün de komşumuz, her kim olursa olsun biz, tok uyuyamayız. Biz, elhamdülillah ki veren eliz. Vefa, kadir kıymet bilmek, diğerkâmlık yine bizde yıldızlara ulaşmıştır. Biz, tek başına “Kılıç Medeniyeti’’ değil, “Vahiy Medeniyeti’’nin beslediği “Merhamet Medeniyeti’’nin talihli mensuplarıyız. Bundan dolayıdır ki anayasada “sosyal devlet’’ yazması veya yazmaması hiç mühim değildir. Anayasa hiç olmasa ne gam!.. Zavallı Batı, nice grevlerden sonra insanın istismarını bir miktarcık olsun azaltarak bu ibareyi kanunlaştırabilmiştir. Bundan dolayıdır ki “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m’’ kampanyası aynı zamanda vicdanları, kalpleri, duyguları, paylaşma hissini, kendini sorgulama faziletini harekete geçirmiştir.   
İtiraf etmemiz gerekir ki bu kampanya başladığında milyonlarca yetişkinimizin firesiz şekilde destek olacağını, içinde bulunduğumuz Üç Ayları da fırsat bilerek herkesin yardım için koşacağını düşünmüştük. Ama heyhat ki sayıları az olsa da gürültüleri çok çıkan birileri siyaset, medya, sosyal medya bataklığı ve kullanabildikleri her zeminde zikrettiğimiz kampanyayı küçültmek, lekelemek, aşağılamak… için ağızlarına geleni söylemekte, kalemlerine geleni yazmaktalar.
Onlara bunu yaptıran “Erdoğan düşmanlığı’’dır. Kimilerinde böyle bir husumet nev’i zuhur etmiştir. Bazılarında illet hâlini almıştır ki tedavi icap ettirir. Cumhurbaşkanı “güneş doğudan doğar’’ dese; içlerinde öyleleri var ki derhâl saldırıya geçip aksini ispata çalışacaklar. Hâlbuki iyi, doğru, güzel, söz… veya hareketi, her kim söylerse söylesin, her kim yaparsa yapsın ona destek vermek, olgun ve sorumlu insan olmanın gereğidir. Bazıları, bu ilim irfandan nasipsizdir. Orası öyle ama haberi olanlara ne demeli? Bir kere, gıybet haramdır. Hak yemek günahtır. İftira vebaldir. Kıskançlık caiz değildir. Bu müeyyideler, nasıl görmezden gelinir? Bu dünyada söylenen her sözün ve yazılan her cümlenin toprak altında hesabı olduğu inkâr edilebilir mi? Şu korona dehşet günlerinde bile bir tarafta hayırda, iyilikte yarış varken, bir yanda da insafsızlıkta, hak yemekte, çamur atmakta yarış var. Yanlış yerde saf tutanlara acırız.
Hak yolda olanlar, bu konuşma ve yazılara aldırmasınlar. Yüce İslam âlimi Ahmed Farukî Serhendî hazretleri “Mektubat’’ adlı muhteşem eserlerinde şöyle buyururlar:
-İyiliğe elverişli olmayanlar, Peygamberi de görseler istifade edemezler!
Farz-ı muhal; imkânsız bir misal olarak dile getirelim ki…Şanlı Peygamber -aleyhisselâm- Medine-i Münevvere’deki Kabr-ı Saadetlerinden gelerek bu kampanyayı başlatsalardı hiç şüphe edilmesin ki şu kıskançlık ve bozgunculuğu, haset ve fesadı yapanların bir kısmı yine aynı şekilde konuşacak, yazacak ve istihza edeceklerdi. Asr-ı Saadet; Mutluluk Çağı, başlarken insanlığı, ebedî kurtuluşa, İslam’a davet ettiklerinde de bunları yaşamışlardı.  
Bundan dolayıdır ki:
Çile, sünnettir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.