VESAYETTEN DEMOKRASİYE MİLLÎ İRADE

A -
A +
  Bugün, "Vesayetten Demokrasiye Millî İrade Sempozyumu" için Yassıada’dayız. Adalet Bakanlığı’nın tertiplediği bu fikrî istişareye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan da iştirak etmekte. Yassıada, 1960’a kadar esamesi pek okunmayan âdeta denizin ortasında unutulmuş bir kara parçası gibiydi. Marmara Deniz’inde "ada" denince Bizans’ın "Prens Adaları", Osmanlı’nın "Kızıl Adalar" dediği, Büyükada, Kınalıada… gibi takım adalar akla gelmekteydi. Yassıadayı, gündeme taşıyan, yaşadığı bir talihsizliktir. Cansızların da bir kaderi olsa gerek. 27 Mayıs 1960’ta Orduya sızmış cunta, Tek Parti Zihniyeti, İngiliz, matbuat ve üniversitenin iş birliği ile Demokrat Parti iktidarına karşı darbe yapılıp da Reisi Cumhur Celal Bayar’dan Başvekil Adnan Menderes’e, O’ndan Bakanlara, milletvekillerine kadar topyekûn DP kadrolarının bu adada mezbelelik ardiyelere tıkılması ve burada kurulan düzmece mahkeme ve sözde muhakeme ile ada, dünya çapında şöhret oldu. Sonrası malum; "yargıç" ve "savcı" sıfatlı bazı yüz karası isimler, aldıkları talimatla çok sayıda idam kararı verdiler. Bilahare bu idamların bazısı, müebbed gibi cezalara çevrildi. Ancak Hariciye Vekili Fatin Rüşdü Zorlu, Maliye Vekili Hasan Polatkan ve onlardan bir gün sonra da Başvekil Adnan Menderes, idam edildiler. İnfazlar, nedense Yassıada’da değil de İmralı’da yapıldı. Dedik ya cansız varlıkların da bir kaderi olsa gerek. Bu iki ada, tarihî drama hem şahitlik yapmış ve hem de mekân olmuşlardı.  Milletimiz, bu adaya maşerî vicdanın müşterek hissiyatıyla "Yaslıada" dedi. Aslında bu güzel bir isimdi, isimdir. Kendiliğinden doğmuştu. Yassıada, geçen sene yenilenip imar edilerek kongre merkezi yapılınca adı resmen farklı oldu ama bayağı uzun olan bu ismin tutacağını pek sanmıyoruz.  Yassıada muhakeme, yargılama görünüşlü malûm cinayetlere sahne olduktan sonra yavaş yavaş terk edildi. O kendini kral sanan kâğıttan kaplanvari yargıç ve savcıların kükredikleri salonlar mekânlar yıkıma yüz tuttu. Biz, 25 Haziran 2013’te bu adaya gittiğimizde Adnan Menderes ve arkadaşlarının elleri arkadan kelepçeli hâlde yürütüldükleri parka taşlı yolları ot bürümüş, duruşmaların icra edildiği salon köhne hâle gelmiş, duvarına "Yassıada demokrasi adası olsun!" diye kocaman renkli harflerle bir cümle yazılmıştı. Bu fotoğrafları, rahimer50 Instagram hesabımızdan görebilirsiniz. O gün, o salonda namaz kılarak şehid ve mazlumlara dualar etmiştik.  27 Mayıs, ne ilk darbeydi ve ne de son oldu.  Bugün 12 Eylül…12 Eylül 1980 darbesi de "bir sağdan-bir soldan" kelle ve parmak hesabıyla idamların yapıldığı, birçok cinayetin işlendiği bir başka hailedir, dramatik gündür. 12 Eylül, 40 yıl önceki darbenin takvim dönümü. Ancak eylülün azap dolu iki günü daha vardır. Bakanlar Zorlu ve Polatkan İmralı’da 16 Eylül’de Başvekil Menderes de 17 Eylül’de asılarak şehid edildiler. Binaenaleyh, "sempozyum" denen bu müşavere ve mütalaa toplantısının 12 Eylül’ün gününde, idamların haftasında olacak şekilde bugün icra ve tanzim edilmesi isabetli olmuştur. Toplantının başlığından da anlaşılacağı gibi ana fikir vesayetten demokrasiye geçişin tarihçesi, merhaleleri, şartları, bedeli ve zorluklarıdır. Tabiî böyle bir başlığı "darbeler tarihi"nden ayırmak mümkün değildir. Daha öncekileri saymaktan sarf-ı nazar etsek bile Türkiye’de darbeler tarihini III. Selim’den; 1807-1808’den bu yana saymak mümkündür. 1808-1878 arası Saltanat döneminde de III. Selim’in şehid edilmesi, Kuleli vak’ası, Sultan Abdülaziz Hân’ın şehid edilmesi, Çırağan vak’ası, şeklinde iki darbe ve iki de darbe teşebbüsü yaşanmıştır. 1908’e II. Meşrutiyet’e geçildikten sonraysa 31 Mart darbesiyle Abdülhamid Hân, 1909’da hal edilmiş, devrilmiş, 23 Ocak 1913’te de Enver Paşa’yla Talat Paşa’nın riyasetinde İttihadçı cuntanın güpegündüz yaptığı Bâb-ı âli Baskınıyla da Sadrazam Kâmil Paşa Hükûmeti devrilmiştir. Bu darbe demokrasiye geçişten sonra ilk zorbalıktır. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’den söz ettik. İkisi arasında ise yine askerî müdahaleyle vaki olan ve AP Hükûmeti’ni düşüren 12 Mart Muhtırası vardır. 1980’den 1997’ye kadar darbe yok, fakat vesayet yoğundur. 28 Şubat 1997 tarihli darbe; şu meşhur yalan Postmodern Darbe, evet, kansız olsa bile faşist baskı ve demir pençe vesayetiyle idamların icra edildiği darbelerden hiç de geri değildir. 27 Nisan 2007 Nisan e-Muhtırası ise 28 Şubat’ın ardçı darbe teşebbüs ve şımarıklığıdır. Vesayete ilk büyük çaplı ve kelle koltukta meydan okuma 28 Nisan 2007’de yapıldı. Devrin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, sözde muhtıradan bir gün sonra gür bir sesle yaptığı konuşmada devrin birtakım üst rütbeli subaylarının Genelkurmayın imkânlarını gasbederek Hükûmete verdikleri bu haddini bilmez muhtırayı âdeta paçavraya çevirdi. Buna rağmen o çarpı yemiş muhtıra, o ekranda senelerce kalabildi. Vesayete arzusu ve darbe iştihasına karşı en büyük darbe ise 15 Temmuz 2016 gecesi oldu. Sn. Recep Tayyip Erdoğan bu defa Cumhurbaşkanı’ydı. O gece de olanca cesaretiyle ortaya çıktı, milleti meydanlara çağırdı ve devlet-millet iradesiyle bu işgal ve darbe teşebbüsü ve dolayısıyla vesayet hamlesi kırıldı. Vesayetin çökertilmesi, millî irade ve demokrasinin güçlendirilmesi, 251 vatandaşımızın şehid ve 2 binin çok üzerinde vatandaşımızın gazi olmasıyla mümkün oldu. Bugün; "darbe tehlikesi, mutlak mânâda geçmiştir, vesayet niyetleri mutlak mânâda yok edilmiştir!" denemez. Daima teyakkuzda olmak ve bugünküne benzer fikrî çalışmalarla zihinleri zenginleştirmek ve fiilen sağlam durmak şarttır. Eğer; şu gün Türkiye’de darbe ve işgali püskürtmüş bir Cumhur İttifakı değil de vesâyet idaresi işbaşında olsaydı ne savunma sanayiinde muazzam hamleler yapılabilir, ne Karadeniz’de gaz bulunur, ne Libya ile mutabakat olur ve ne de Akdeniz’de sondaj çalışmaları gerçekleşirdi. Haçlı başkentlerinden "dur, dur; otur, otur!" talimatları gelir buna göre de şekil alınırdı. O zaman elbette Atina’yla da diğerleriyle de bir problem yaşanmazdı. Yurtta da cihanda da sulh içinde geçinip gidilirdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.