KADINI İSTİSMAR EDEN SÖZLEŞME!..

A -
A +
Resmî adı "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"dir. Mukavele, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da yapılmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İstanbul’da akdedilmesinden dolayı ne yazıktır ki "İstanbul Sözleşmesi" diye anılır olmuştur. Sözleşmeye, teşkilat olarak AB-Avrupa Birliği’nin yanı sıra AK-Avrupa Konseyi üyesi devletlerden 19’u şartlı; ihtirazi kayıtla imza vermiş, 11 devlet, metni imzalamış fakat bu imzalar ilgili tasdik makamları tarafından onaylanmamış, 2 devlet ise mevzubahis mukaveleyi askıya alarak işleme koymamıştır. Görüldüğü gibi 47 üyeli AK’nin sadece 15’i metni kabul etmiştir. Bu 15 devletten Türkiye Cumhuriyeti anlaşmanın 80. Maddesinin verdiği yetkiyle 20 Mart 2021 tarihinde AK’ye tebligat yaparak tek taraflı fesihle sözleşmeden çekilmiştir. Polonya da çekilme hazırlığındadır. Bu durumda geriye 13-14 devlet kalmaktadır. Hâlbuki BM’ye üye devlet sayısı 193’tür. Bir başka söyleyişle bu çok tartışılan ve feshedip ayrılmayı kadına ve insan haklarına kıyma şeklinde gösterilen sözleşmeye 180 devlet taraf değildir. Bu devletlerin, kadına şiddete veya insan haklarının ihlaline taraf olduğunu söylemek aklı başında bir söz olamaz!.. Hareketin ana fikri sözleşme metninde de yazıldığı gibi "kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin"dir… Kadına, kıza, dula… yapılan kötülük hatta "şiddet" çapında olmasa bile kabulü mümkün değildir. Şiddet, ister koca ve diğer aile üyeleri ve isterse işveren yahut bir başka çalışan veya sokaktan geçen biri tarafından yapılsın… fiilî, silahlı, silahsız, sözlü, yazılı her ne şekilde işlenirse işlensin, şiddeti kabul ve tasvip edene insan denemez. Kadına kıza… her nerede ve her ne şekilde olursa olsun taciz, tecavüz, hırpalama, şiddetin tamamına karşıyız. Esasen bizim hem dinimizde hem aile hayatımızda ve hem de geleneğimizde kadın âdeta mukaddes varlıktır. Biz, "cennet anaların ayağının altındadır" yani "cenneti ananın rıza, dua ve hoşnudluğuyla kazanabilirsin" buyuran Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- ümmetiyiz. Bu şuurun bu toplumda eksiksiz yaşadığı dönemlerde cemiyetimizde bugünkü gibi ne boşanma salgını ve ne de kadına zulmetme insafsızlığı vardı. Buna İslamiyet de örf ve âdetimiz de cemiyetin bilge adamları da müsaade etmedi. Boşanmanın moda hâline gelmesi ile zikredilen envaiçeşit şiddet, zulüm, işkence tecavüz vs. bunlar esas itibarıyla modern zamanların mahsulüdür ve Batı kökenlidir. Nitekim dikkatli gözlerden kaçmayacağı gibi bu sözleşmeyi "Avrupa Konseyi” hazırlamış, AB-Avrupa Birliği ve sayısını yukarıda verdiğimiz Avrupa devletleri imzalamışlardır. Demek ki illet esas itibarıyla "çağdaş Avrupa"da!.. Nasıl tuhaf bir tezgâhsa böyle bir mukavele akdetmek için ihtiyaç duyulan toplantı İstanbul’da yapılmıştır! Türkiye de ev sahibi olma cömertliğiyle önüne ardına pek de aldırmadan, feministlerle feministliğe özenenlerin teşvikiyle anlaşmaya ilk imza atan devlet olmuştur. O imza, tam 10 yıldır Hükûmetin başını ağrıtmaktaydı. Zira metne örtülü biçimde başka maksatlar yedirilmişti. Kadın korunuyor derken cinsi sapmalara meşruiyet kazandırılmak isteniyordu. Ayrıca zaman zaman da tam aksi olarak bazı kadınlar için kocaya, bazı çalışanlar için işverene, bazı öğrenciler için öğretmene karşı tehdit ve baskı unsuru olarak kullanıldı. Söz konusu anlaşma, 10 yıl boyunca çok tartışıldı. AK Sözleşmesine karşı çıkanlar hakarete uğradı, diğer cinsler sokaklara döküldüler. Nihayet; geçtiğimiz 20 Mart’ta aklıselim, yerli ve millî düşünce galip geldi ve milletimizi çok rahatsız eden ve bizimle, dünümüzle, bugünümüzle, yarınımızla, dinimizle, ahlâkımızla alâkasız bu sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararıyla çekilmiş olduk. Karar, çok yerindedir. Bir defa daha tekrar edelim ki: Sözleşme ile kadının mağduriyetine işaret edilmiş fakat bu mağduriyet üzerinden yine kadın istismar edilerek ahlaki çöküntüye sebep olacak sapmalara yol ve meşruiyet verilmek istenmiştir. Bu defa da kadın bir başka şekilde istismar edilmiştir. Keza yukarıda temas ettiğimiz gibi bazı kadın ve kızlar da suiistimale gidebilmişlerdir. Şüphesiz ki bugün vaktiyle bu anlaşmaya imza koyan Hükûmet yetkilileri ve sözleşmeye toz kondurmayıp onu savunanların çoğu pişmandır. Bir hatadan rücû edildi. Şu da var ki feshedilen sözleşmenin yerine onu hatırlatacak mahiyette "Ankara Mutabakatı" gibi ölü doğmaya mahkûm başka çalışmalara da ihtiyaç yoktur. Bu "mutabakat" hangi devletlerle yapılacaktır? İçeride zaten mevzuat mevcut. Zaman öldürmeye gerek yok. Üstelik bu sözleşme, 7 yıldır yürürlükte olduğu hâlde kadına şiddeti 7 gram düşürmemiştir. Şiddetin önlenmesi okul-cami-ekran üçlüsünden geçer. Diğer taraftan ilgili mevzuat maddeleri tahkim edilebilir, yapılacak yeni anayasa ile mevzua tam hâkim olunabilir. Canlının her cinsine karşı şiddetin haram olduğu, yapanları sadece bu dünyadaki mahkemelerin değil ahirette de ilâhî adaletin cezalandıracağı, vicdanlara nakşedilmelidir. Bahsettiğimiz şu gerçeklerden dolayı CHP’nin bu fesih tasarrufunu AYM-Anayasa Mahkemesi’ne taşıması çok yersiz olacaktır. İktidar, bir pişmanlık yaşarken muhalefetin o pişmanlığı devralması, son derecede yanlıştır. Herkes, milletimizin irfanıyla düşünebilmelidir. Öyle tahmin ediyoruz ki Ankara’nın adı geçen sözleşmeden çekilmesi, başka birçok ülke için de teşvik edici olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.