KENDİME MEKTUP -2-

A -
A +
Sayın Salih Uyan,
Bir önceki mektubuma halkımızın gösterdiği teveccüh beni ikinci bir mektup daha yazmaya zorladı. Bu sefer size biraz kendimi anlatmak, biraz da öz eleştiri yapmak istiyorum.
İlk bahsetmek istediğim konu yaşadığım kimlik bunalımı. Çünkü bir süredir kafayı buna takmış durumdayım.
Yaşadığım şehrin coğrafi konumundan mıdır bilmiyorum ama kendimi Doğu'yla Batı arasında sıkışmış gibi hissediyorum. Bir benzetme yap deseniz, “Kola şişesinin içine konmuş tarhana gibiyim” diyebilirim.
Dışımda Amerikan özentisi, içimde buram buram bir Anadolu esintisi var.
Bu iki farklı kimlik kafamın içinde “Kimsin ulan sen?” “Asıl sen kimsin?” diye bağrışıp duruyorlar. Ve bu kargaşada kendimi hiçbir yere ait hissedemiyorum.
Çoktan seçmeli bir soruda “C” şıkkı neyse, ben de oyum. Baş harfiyle bir şehir bulunamadığı için emaneten kodlanmış, Bursa’yla Diyarbakır arasında akmaya çalışan bir nehir gibiyim.
Bu arada kalmışlık hâli birçok kompleksi de beraberinde getiriyor tabii. Bunu, kelimelerin zihnimde yaşadığı saçma sapan ilişkilerden bile kolaylıkla anlayabiliyorum.
Mesela “Dün bacanakla suşi yedik” veya “Eltimle golf oynayacağız” cümleleri kulağıma inanılmaz komik geliyor. Bacanakla lahmacun yenir, eltiyle yaprak sarılır diye düşünüyorum.
Benzer şekilde St. Bernard Street, Kâtip Muslihiddin Caddesi'nden daha havalı geliyor. Tercih sunsalar Hoca Şerafettin Sokak yerine Hallway Square’de oturmayı tercih ederim.
Bu saçma sapan durumu yaşamama sebep olan virüs, kültürel kodlarıma da bulaşmış durumda. Ve tüm anormallerimi normalleştirerek bünyemde hızla yayılıyor.
Modanın dayattığı her türlü şeyi kayıtsız şartsız benimsiyorum. Mesela iki yıl önce çok dar diye giyemediğim pantolon, şu anda gözüme şalvar gibi gözüküyor. Bir süredir sokaklarda resmen tayt ve babet çorapla geziyorum ve bu durumdan hiç gocunmuyorum. Bazen içimdeki delikanlı hafiften kıpırdanır gibi oluyor ama sonra hemen geçiyor.
İlkokula giderken makyaj yapmış erkeği karikatürde görsem utanırdım. Şimdi hayran olduğum müzik grubunun üyeleri erkek mi, kadın mı anlayamıyorum. Ve işin ilginci bundan pek rahatsız olmuyorum.
Çünkü normallerimi değerlerim değil, kalabalıklar belirliyor.
Dünyanın en değerli şeyinin petrol olduğunu söylüyorlar ama bence şu anda kitleyi yönetenler için en değerli şey kalabalık. Çünkü kalabalığın yaptığı şeyler bir anda zihnimde legalleşiyor.
Ve işin kötüsü, kalabalıkları yöneten “dış güçler” giderek güçlenirken, “iç güçler” hâlâ mahalle kavgasında. Semtin her yerini alevler sarmışken ve bütün evler birbirine yaslanmış hâlde dururken, hangi mahallede oturduğunun nasıl bir önemi olabilir, anlayamıyorum.
Siyasete hiç girmek istemiyordum ama şunları da söylemem lazım;
Eğer her fırsatta liderlerini çılgınca alkışlayan bazı siyasiler, iş başa düşünce avuçları patlamış ellerini taşın altı yerine, milletin cebine sokmasalardı…
Birileri eğitimde ve kültürde topyekûn seferberlikten söz ederken, birileri topyekûn müteahhit olmasaydı…
Bölünmüş kara yollarıyla şehirler arası mesafeler kısalırken, Ankara’yla Söğüt arası giderek açılmasaydı…
Eğer Asya’yla Avrupa’yı birbirine bağlamak için harcanan eforun onda biri, bizi geçmişe bağlayan köprünün tamiri için harcansaydı…
İnanın ben bu durumda olmazdım.
Reyting peşindeki din adamı beni dinimden soğutmaya çalışırken, tarih profesörü dedeme küfrederken, belediyeler çocukların boya kutusundan çaldıkları masum renkleri sapkın bir özgürlük anlayışıyla kirletirken, televizyon ekranlarından kan, roman sayfalarından iğrenç salyalar damlarken, ben nasıl bu durumda olmayayım Allah aşkına!
Bakın, 21 yaşında bir genç olarak bana öz güven ve umut lazım! Hayata tutunmamı sağlayacak bir öz güven, geleceğe sarılmamı sağlayacak bir umut. Çünkü ruhum bulunduğum yeri beğenmiyor ve iltica etmek istiyor.
Mültecilerin bindiği şeyin, batma ihtimali çok yüksek olan köhnemiş bir tekne değil, umut olduğunu çok iyi biliyorum. Ama ben umudum olmadığı için risk alıp o tekneye binemiyorum.
Dünümden güç alır, bugünümle gurur duyarsam ne batmaktan korkarım ne de ölmekten!
Ama şu anki hâlimle bırakın ölmeyi, yaşamaktan korkuyorum!
Not: Mektubun başında öz eleştiri yapacağım demiştim ama korkarım ihale yine yetişkinlere kaldı. Kusura bakmayın artık!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.