Tomorrow inşallah!

A -
A +
 
Geçenlerde eski bir öğrencim ziyaretime geldi. Tekstil işiyle uğraşıyormuş. Yurt dışına ihracat yaptığını söyleyince, “Türkiye’de hiç mi iş yapmıyorsunuz?” diye sordum. “Yok hocam, aman!” dedi. “Birkaç tecrübemiz oldu. Hep kazık yedik. Artık sadece yurt dışına çalışıyoruz.”
           ***
İngiliz birisiyle ertesi gün buluşmak üzere saat ayarlaması yapıyorduk. Ben sabah dokuzda buluşalım deyince, “Türk saatiyle dokuz mu?” diye sordu adam. “Hayır, buranın saatine göre” dedim biraz da şaşırarak.
Adam gülerek “Ben onu kastetmedim” dedi. “Eğer Türk saatine göre buluşacaksak biz dokuz buçuk gibi geleceğiz.”
​           ***
Bir keresinde bir Fransız’la iş görüşmesi yapmıştık. Toplantının sonuna doğru, “Evet, kararınız nedir?” diye sordu adam. Biz birbirimize baktık. Sonra “Yarın ola hayrola” mealinde bir şey söyledik.
Adam, “Tomorrow inşallah” diyorsunuz yani dedi gülerek. Sonra özellikle Arap memleketlerinde yaşayan insanların işleri erteleme alışkanlığı için genelde bu sözü kullandıklarını söyledi.
​           ***
İngiltere’de bir üniversite öğrencisiyle konuşuyordum. Çocuk konuşmanın arasında, “Photoshop almak için para biriktiriyorum” dedi. Ben şaşırdım tabii. İçimden “Ne kadar teknoloji cahili adamlar” diye düşünürken, dışımdan “Para biriktirmene gerek yok. Ücretsiz indirip kullanabilirsin” dedim. “Nasıl yani?” dedi çocuk. Ben crack programlarından bahsedince de bozuldu. “Ben hırsız değilim, lisanssız ürün kullanmam” diye karşılık verdi.
​           ***
Almanya’da tramvaya binecektik. Bilet gişesi ararken birisi biletlerin tramvayın içindeki makineden alınabileceğini söyledi. Tramvay gelince bindik ve makinenin yanına geldik. O anda aklıma hemen şu dahiyane fikir geldi.
“Ben şimdi ineceğim durağa gelene kadar bu makinenin başında dikilsem… Eğer bu sırada kontrol için gelen olursa hemen bileti alırım. Ama gelen giden olmazsa bilet falan almadan inerim.”
Bileti aldık ama sonra aramızda bu sistemin hiç iyi olmadığını konuştuk. Sanayide bu kadar ileri gitmiş bir ülkenin, kaçak yolcu konusunda önlem alamamış olmasını kınadık.
​           ***
İngiltere’de bir okul ziyaretindeydik. Okul müdürü lisede bütün sınavların merkezî sistemle yapıldığını ve sınav kâğıtlarının hazır olarak okula geldiğini söyledi. Ben hemen sınav kâğıtlarının okula ne zaman gönderildiğini sordum. “Genelde sınavdan bir gün önce gelir” dedi adam. “E, paketi açıp sınavdan önce çocukları çalıştırabilirsiniz o zaman?” dedim hemen. Adam garip bir şekilde yüzüme baktı. Sonra “Çok riskli bir hareket. Kimse yapmaz böyle bir şey” dedi. Biz yine aramızda bu sınav sisteminin hiç güvenilir olmadığına dair ateşli konuşmalar yapıp dağıldık.
​           ***
Bu kadar tatsız hatıranın bir araya gelmesi çok can sıkıcı değil mi? Ama geldi işte.
Bizim kafamız niçin böyle çalışıyor? Tali yol takıntımız nereden geliyor? Aklımızı ve zekâmızı niçin işi doğru olarak yapmak için değil de en yamuk şekilde yapmak için kullanıyoruz?
Kültürümüze bakıyorum. Yaptıklarımızın tam tersini söylüyor her şey. Dinimiz zaten her şeyin en doğrusunu ve en güzelini tavsiye ediyor.
Peki bize ne oldu? Nasıl bir kaza geçirdik ki bilincimiz bu hâle geldi? İnancımızla gündelik pratiklerimiz arasındaki uçurum hangi ara bu kadar derinleşti?
Geçtiğimiz haftalarda gazetemiz yazarlarından Rahim Er, “Cihan devleti olmakla ahlâklı olmak arasında inkârı mümkün olmayan bir münasebet olduğu görülmektedir” diye yazmıştı.
Münasebetsiz işlerimizin hepsinin temelinde bu mesele var herhâlde.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.