Hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal!

A -
A +
  Geçenlerde internette “Kariyer basamaklarını birlikte tırmanacağımız takım arkadaşları arıyoruz” diye bir ilan gördüm. Başlığa bakınca yeni mezun, tecrübesiz birisini arıyorlar herhâlde diye düşündüm. Ama ilanın altına bakınca iş değişti. Sözlükte olumlu sıfat bırakmamışlar. B sınıfı ehliyetten tercihen üçüncü yabancı dile, dakik olma özelliğinden kendi başına karar verebilmeye uzanan bir yetenekler silsilesi uzayıp gidiyor. Minimum 5 yıl tecrübe isteniyor. Beceriler de 21. yüzyılı geçmiş, 22. yüzyıla doğru sarkıyor. Yani adamlar resmen zirveye çıkıp bayrağı dikmiş arkadaşlar arıyorlar. Ama yayınladıkları ilan hâlâ “basamak çıkacağız” falan diyor. Şimdi filmi biraz geri saralım ve bu hâle nasıl geldiğimizi anlamaya çalışalım... Eskiden insanlar için herhangi bir iş yerinde çalışmak, zamanını satmak anlamına geliyordu. Yani günde sekiz saatimi al, bunun karşılığında şu kadar para ver… Formül bu kadar basitti. Ama bu anlayış, iş piyasasının ihtiyaç duyduğu motivasyon ve verim için yeterli olmadı. İşverenler toplanıp, “Ne yaparız da bu insanları ölesiye çalıştırırken, aslında kendilerine yatırım yapıyorlarmış gibi hissettirebiliriz?” diye düşünmeye başladılar. Böylece çalışanlar “girişimcilik”, “adanmışlık”, “başarı” ve “performans” kavramları üzerine inşa edilen, gönüllü bir kölelik düzenine doğru itildiler. “Değişmezsen yok olmaya mahkûmsun” düşüncesi, insanların zihinlerine bir modern zamanlar fobisi olarak yerleşti. İş ortamları buz pistine, rekabet husumete dönüştü. Eğitimin temel amacı, “Mezun olduktan sonra iş arayan yüz binlerce insanla rekabet edebilmek” olarak değiştirildi. “Mutlaka bir yabancı dil öğren” tavsiyesi rakiplere çalım atmanın, “Bu devirde yazılım öğrenmek şart” tespiti daha yüksek maaşlı bir iş bulabilmenin garantisi olarak sunuldu. Daha ilkokul sıralarında “girişimcilik” veya “liderlik” gibi iş dünyasından devşirme terimlerle tanışan minikler, omuzlarına binen yükün ağırlığı altında ezildiler. Okullarda talim fazla mesai yaparken, terbiye ücretsiz izne çıkarıldı. Çocukluk kendi mevsiminde tüketilmeyince de turfanda yetişkinlerin dengesi bozuldu. Bu arada 21. yüzyıl becerileri başlığıyla parlatılan bir proje, insanlığın yaradılışından beri zaten mevcut olan kabiliyetleri yeniden listeledi. Konuşanların tahtaya yazıldığı sınıflarda “Girişimcilik ve öz-yönetim” becerisini geliştirmek için etkinlikler yapıldı. “Ölçemediğin şeyi yönetemezsin” yaklaşımı rakamlara bağımlı bir yönetim anlayışını terfi ettirip, duyguları emekliye ayırdı. Neo-Darwinizm’in etkileri sınıflara kadar uzandı ve “İyi olan kazansın, gerisi doğal olarak ayıklansın” mantığıyla yoğun bir ayrıştırma dönemi başladı. Ayıklanmaktan korkan gençlerin sertifika çöplüğüne dönen öz geçmişlerindeki satırlar hızla artarken, öz güven azaldı. Gösteriş meraklısı, ölçeksiz kariyer haritaları, iş dünyası tarafından bubi tuzakları gibi kullanıldı. Gençler kariyer basamaklarını tırmanmak için birbirlerinin üzerine bastılar. Annesinin bir tanesi hor görülmesin diye yüksek yüksek lisanslara zorlanan gençler, level atlamak için puan kastılar. Performans notlarını artırabilmek için hayat kalitelerinde yüzde yüze varan tenzilatlar yaptılar. Ama yine de iş dünyasına yaranamadılar. Sonuç olarak da kariyer basamaklarını takım arkadaşlarıyla birlikte tırmanmaya hazırlanan adaylar, ilanda yazılan özellikleri görünce zirve hayalini unutup, “Benimse alın yazım yokuşlarda susamak” dizelerinde teselli buldular. Şimdi diyeceksiniz ki “İşin gücün eleştirmek! Niçin bir çözüm sunmuyorsun?” Haklısınız ama 21. yüzyıl becerilerinde ancak eleştirel düşünmeye kadar gelebildim. Problem çözme becerisine çalışınca, çözüm yollarını da yazacağım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.