Fanatizm

A -
A +
Bugün yazıya sert bir giriş yapalım ve Bertrand Russell’ın o meşhur cümlesini hatırlayalım;
“Çağımızın en büyük problemi, akıllılar hep kuşku içindeyken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
İnsanın kendisine aşırı güvenmesi ve doğru bildiklerini abartması da fanatizmin farklı tariflerinden birisi. Bu durumda fanatizmle aptallık arasında ister istemez bir ilişki başlıyor.
Fanatizm dendiğinde aklımıza genelde futbol gelir. Hâlbuki futbol, fanatizmin en masum hareket alanı. Satırlı bıçaklı kavgaları saymazsak, bol gürültü ve boş zaman haricinde çok büyük bir zararı yok. Genelde kefaletle serbest kalabilecek türden bir bağlanma yani.
Ama hayatın diğer alanlarında, fanatizm kitleleri ömür çürütecek suçlara teşvik ediyor. Tabii yine sloganlar ve marşlar eşliğinde…
Fanatikler bir şeye takıntılı bir şekilde inanıyor ve hayatlarını o inandıkların şeyin ne kadar doğru olduğunu ispat etmek için harcıyorlar. Mücadeleyle geçen yıllar sonunda bazı doğrular kişinin kafasında değişse bile, kişi kendi geçmişine ihanet etmemek adına yanlışları savunmaya devam ediyor.
“Yensen yenilsen kalbim hep seninle” tezahüratında olduğu gibi, “savunma” durumu bir süre sonra kendini “avunmaya” bırakıyor.
Sonuçta fanatik olan kişi sağduyudan ve empatiden hızla uzaklaşıyor. Akıl, asla karışmayacak şekilde sabitleniyor. Aşırılık virüsü bünyeye yayılınca da savunulan konu tartışmaya karşı tam kapanmayla koruma altına alınıyor.
Yani fanatizm sohbeti, iletişimi ve müzakereyi öldürüp, ilginç bir şekilde bir de üstüne ağıt yakıp, yas tutuyor.
 
           Bağnazlık
 
Türkçede fanatizmi karşılayan en uygun kelime bağnazlık. Bağnazlık da bir düşünceye aşırı şekilde bağlanma olarak tarif ediliyor.
Körü körüne bağlılıksa sağlıklı çalışan bir beyin için bir tümör gibi. İyi huylusu iradeyi sakatlıyor. Kötü huylusu düşünce dünyasını toptan felç ediyor.
Fanatizmi tetikleyen birçok şey var. Ve modern dünyada yoğun stres altında yaşayan insanın tetiklenmesi çok kolay. Çünkü insan bunaldıkça benliğini öne çıkarma eğiliminde oluyor. Sonuçta ben-sen kavgasıyla, ötekileri dışlayan bir kişiliğe dönüşüyor.
Bu dışlama bazen siyasi fanatizmle, bazen şehir fanatizmiyle kendini gösteriyor. Doğduğu şehrin diğer şehirlere kıyasla çok üstün olduğuna inanan ve bu uğurda hayat boyu mücadele veren insanlar var mesela. Bu kişiler “Şuradan adam çıkmaz” türünden cümleleri çok rahat bir şekilde kurabiliyorlar. (Örnek cümleye herhangi bir şehir ismi yazamayışım da şehir fanatizminin boyutlarını göstermesi açısından önemli tabii.)
Bir de bilimsel fanatizm var ve genellikle inanç karşıtı insanların dayanağı hâline gelmiş durumda. Hâlbuki fanatizm ve bilim temelde birbiriyle çatışan kavramlar. Çünkü genel kanının aksine bilimde bir kesinlik yok. Atomik düzeydeki belirsizlik, Newton fiziğinin varsayımlarını bile kesinlikten çok uzağa götürüyor.
Öyleyse şunu söyleyebiliriz. En net verileri sağladığı düşünülen bilim dünyası bile belirsizliklerle doluyken, insanın kesin doğruya ulaşabilmesinin tek bir yolu kalıyor.
O da inanç!
Yani bu dünyayla ilgili herhangi bir şeye takıntılı bir şekilde bağlanmak insana mutlaka zarar veriyor. Ama fizik dünyanın dışına çıktığımız anda, hiçbir şey düşünmeden tam bağlılık gerekiyor.
 
           Uyruk acısı
 
Bu arada fanatizmin bir tarifi daha var; Aşırı milliyetçilik sonucunda aklın metafizik olarak sapması… Bu sapma da fanatizmle faşizm arasındaki o ışıksız ve tehlikeli kavşakta yer alıyor.
Yabancı uyruklulara suyu on kat daha pahalı satma vizyonu da bu sapmanın boyutlarını çok net bir şekilde gösteriyor.
İşte bu yüzden bizim kültürümüzde orta yol tavsiye ediliyor. İfrat ve tefrite kaçmadan, itidal üzere olmak övülüyor.
Ama günümüzde orta şerit neredeyse bomboş.
Sağ ve sol şeritler ise maşallah gürül gürül akıyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.