Kalıpları parçalayanların kalıbına tükürmek!

A -
A +

Türkiye’de “Özgürlük” kod adıyla yürütülen operasyonda etkisiz hâle getirilen gençlerin sayısı, son birkaç yılda iyice arttı. Düşünce dünyamızın sınır güvenliğini tehdit eden unsurlar, bizi bir arada tutan bütün değerleri bölüp parçalamak için kıyasıya çarpışıyor.

Eskiden çerçevenin içinde kalabilmek en büyük özgürlüktü. Şimdiyse ruhlarını güya özgürleştirmek için ihraç fazlası sloganlara tutunan gençliğin en büyük ideali, çerçevenin dışına çıkmak oldu.

Batıda “Think outside the box” markasıyla üretilip doğuya doğru üflenen bu anlayış, aslında olayları farklı bir bakış açısıyla değerlendirmek anlamına geliyor. Vitrinde eleştirel düşünceyi tetiklemek, ifade özgürlüğünü yerleştirmek gibi amaçlar var. Ama arka planda sığ sulara hapsedilen düşünce, yüzeyde debeleniyor.

Yüz yıllar boyunca bu coğrafyanın insanlarını koruyan çerçeve birilerini rahatsız etmiş olacak ki önce roller unutturuluyor. Sonra da kuralsız bir hayat için ha bire sufle veriliyor;

Zincirleri kırın, kalıpları parçalayın, çerçevenin dışına çıkın!

Kişisel gelişimcileri bırakın, tişört satanlar bile sınır ihlaline azmettirici sloganlar kullanıyorlar. Markaların hemen hepsi isyan hâlinde.

Bir tane ağırbaşlı, uyumlu, kendi hâlinde marka olmaz mı kardeşim? Yok! Hep bir kanatlandırma, kuralları yeniden yazma, limitleri aşma gayreti…

Anne diliyle hep bir itiraz, hep bir itiraz!

           ***

Bazen banyo dolabını açınca, içeride kozmetik ürünler protesto gösterisi yapıyorlarmış da beni görünce birden durmuşlar gibi hissediyorum. Çünkü jölenin üzerinde “Kafana göre”, parfümün üzerinde “Limit sensin” yazıyor.

Geçen baktım. Kullandığım deodorantın üzerine “Sarı leke karşıtı” yazmışlar. Yani affedersiniz, koltuk altına sürdüğüm deodorant bile kendince protest bir tavra bürünmüş!

Tabii bu sloganlar ambalajın üzerinde durduğu gibi durmuyor maalesef. “Aşılması gereken sınırlar” ve “parçalanması gereken kalıplar” bir süre kişisel gelişim ve reklam sektöründe staj yaptıktan sonra “cinsiyet”, “aile” ve “din” kavramlarına yanaşıyorlar. Ve en son namluya “Sen seçmedin!” cümlesi sürülüyor.

Dinini, cinsiyetini ve aileni sen seçmedin! Şimdi düşün, karar ver ve kendini yeniden oluştur!

İşte bütün değerleri değersizleştirmek için asıl mesai de bu talimattan sonra başlıyor.

           ***

Ekranda veya reklam panolarında ustaca kurgulanmış bu isyan hâli bizi pek rahatsız etmiyor. Hatta çoğu zaman senaryoyu alkışlıyoruz. Ama film gösterime girince birden öfkeleniyor, oyunculara yumurta atıp protesto ediyoruz. Yani sadece gerçeği en çıplak hâliyle gördüğümüz zaman tepki veriyoruz.

Bebek sahilinde gördük işte sınırları zorlayan adamları. Zincirlerini kırmış, içindeki sesten başka bir şeyi dinlemeyen, kendi kurallarını kendi yazan tipleri gördük. Görmez olaydık.

Önce milleti “Kalıpları parçalayın” diye gaza getiriyoruz. Sonra kalıpları paramparça eden adamların kalıbına tükürüyoruz. Bu nasıl iş anlamadım!

Reklamlarda “İlk adımı sen at” sloganıyla ergenler pervasızlığa itiliyor. Sonra o adımlar taciz olarak etiketlenip, sosyal medyada linç kampanyaları düzenleniyor. Yani insanları suça azmettirenler, toplum sonuçları hazmedemeyince hemen cübbeyi sırtına geçirip adalet dağıtmaya başlıyor.

Bu arada dizginleri gevşetenlerin ruhumuza taktığı çelik kelepçeler sıkmaya başlıyor. Ve biz “İçimde sebepsiz bir sıkıntı var!” diye yakınıyoruz.

Sıkıntı sebepsiz değil elbette. Ama biz sonuçlara öfkelenmekten, bir türlü sebepler üzerine düşünemiyoruz.

           ***

Bu akım “İçindeki çocuğun sesini dinle” ile başladı. “Yüreğinin götürdüğü yere git” ile devam etti. Ama artık yüreğimizin götürdüğü yerden dönüp, “kendimize gelme” zamanı geldi de geçiyor.

Dünyanın en değerli tabloları bir çerçeveye sahip olduğu için kıymetlidir. Çünkü tuvalin sınırı yoksa fırçanın bir hükmü kalmaz. Buna rağmen kimse çıkıp da “Arkadaş, çerçeve önemli. Çerçevenin olmadığı yerde kişisel gelişim falan olmaz!” demiyor.

Biz galiba nefsimizi gönül zannedip, konduğu her yeri benimsedik.

İşte bu yüzden içimizdeki çocuk kan ağlıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.