O günler ne güzeldi…

A -
A +
 
“Mehmet Ali Abinin İznik’e geldiğini söylediğimde görüşemediği için çok üzüldüğünü söylemişti”
 
 
Ben 1956 doğumluyum… Beş yaşında okula gittim. İkinci sınıfa geçtiğimde köyümüzde Kur'ân-ı kerim kursuna rahmetli Sefer Nine’ye gönderdiler bizi. Biz hatim etmeden okul başladı ama akşam sabah okul çıkışında yine de devam ettim okumaya. Köyde üç yaşlı nine bize Kur'ân-ı kerim öğretmeye çalışıyorlardı ama bir yandan da şikâyet ediyorlardı. Geceleri gitmeye başladık, çok geçmeden bu da duyuldu…
Biz ikinci ve üçüncü sınıf okulda çocuklar bir arada okuyorduk. En az elli çocuktuk ve öğretmenin elinde liste, okuduğu sıraya çıktık. En az yirmi öğrenci kadardık. Ben en küçük olduğum için en başta ben kaldım. Öğretmen “siz niye Arapça öğrenmeye gidiyorsunuz?” diye cetveli kaldırdı. Cetveli elime indirecekken, öğretmenime o çocuk hâlimle bile şunu demiştim:
“Öğretmenim ne yaparsan yap ben yine onu öğrenmeye gideceğim” dedim… O yıllarda böyle bir anlayış vardı. Kur'ân-ı kerim okuma ve öğrenmenin farkı bilinmiyordu…
Okuldan çıktıktan sonra köyümde aynı zamanda çobanlık yapıyordum. Aradan birkaç sene geçmişti… Yıl 1982 idi… Köyümüze dinî kitap satmaya gelmişlerdi… Dört kitap rahmetli amcam aldı. O kitapları bizlere tanıtan ağabeyin sözleri beni çok etkiledi. Büyüklerin sözleri sözlerin büyüğüdür diyordu. “Mızraklı İlmihâl”, “Niçin Müslüman Oldular?” gibi eserleri okudum. Sonra gazetemizi tanıdım. Emsali bir daha yazılamayan Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyye’yi okudum. Beni çok etkileyen yazıları gazetemize gönderdim.
Bursa’da Çakırhamam’da Temiz Caddesi'nde rahmetli Saim Abileri tanıdım. Vehbi Abiyi gördüm. Köyüme kitap satmaya gelenler onlardı...
1987’de İznik’te gazete dağıtımına başladım. 40 gazete dağıtımı ile başladım abonem 1200’lere çıktı. Satış mağazası açıldı. Artık bana Ehl-i sünnet yolunu öğreten kitapları ve gazetemin yayınladığı eserleri insanlara dağıtıyordum.
Seyyid Abdulhakim Arvasî hazretlerinin talebelerinden merhum Hüseyin Hilmi Işık Efendi'nin kitaplarını dağıtmaktan zevk alıyordum.
Enver Ağabey, Numan Abi, Mehmet Ali Demirbaş Ağabey İznik’e geldiler. O ziyaretle çok mesrur olduk…
Yine ismi, Muhammed bin Muhammed Rûmî olan “Kutbüddîn-i İznîkî” diye meşhur olan âlimin ismiyle anılan caminin minaresi yıkıktı, şimdi ne güzel oldu.
Sonra onlar Bursa’ya döndüler. Hatta o dönemin İznik Kaymakamı, Numan Abi’yi tanıyordu. Ama izinde idi. Mehmet Ali Abinin İznik’e geldiğini söylediğimde görüşemediği için çok üzüldüğünü söylemişti. O günler şimdi en tatlı hatıralarım arasındadır… Nimete kavuşanlara afiyet olsun...

         Garip Kul Çoban Naim

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.