Sonradan özledim her birini

A -
A +
“O da çırakmış. Benden 2 yaş büyük ve önce geldiği için o da benim ustam oluyordu...”
 
 
Okulsuz geçen hayatımı anlatmaya bugün de devam ediyorum...
Babam okula götürmek istese de içimde sakladığım, kimselere diyemediğim parasızlık önümde en büyük engeldi.
“Gitmem” diye tutturdum. Ağladım, ağladım… Ama kendime bile diyemedim hasretimi içime attım. Derinlerde sakladım; bastırdım, üzerini örttüm.
Sene 1988, babam artık tamam deyip pes etmişti.
“Madem çalışmak istiyorsun” deyip “bir zanaata vereyim” diyerek evimize çok uzak olmayan bir mobilyacıya verdi.
Heyecanlı değildim, zaten daha önce de çalışmıştım. Bundan sonra mobilyacı çırağıydım. Babam beni ustaya teslim ediyor “Eti senin, kemiği benim” diyordu.
Bu ne demekti o zamanlar anlayamadım. Usta, babama pazartesi sabah gelmem gerektiğini söyledi ve o gün eve gittik. Pazartesi sabahı olmuştu. Kalkmıştım, annem kahvaltı hazırlamıştı. Babamla birlikte kahvaltı yapıp evden çıktık. Babam iş yerine giderken benim çalışacağım yerden geçerek beni iş yerinin kapısında bıraktı. “Hayırlı olsun oğlum” diyerek uzaklaştı.
Sabah gelmiştim işe. Dükkânın bir köşesinde bir usta, diğer köşesinde bir usta vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum, sağıma soluma bakıyordum, ortada kalakalmıştım. Birden bir ses duydum: “Buraya gel!”
Ustalardan biri bana sesleniyordu. Koşarak yanına gittim: “Efendim abi” dedim.
Yüzüme bakıp gülmeye başladı, “Abi değil, usta diyeceksin” dedi.
“Tamam usta” dedim. Adımı sordu. Söyledim, “babam beni buraya çırak olarak getirdi. Ben sizin yeni çırağınızım” dedim. “Baban kim? Nerede oturuyorsunuz? Nerelisin?” gibi sorular sordu. Hepsini kısık sesle cevapladım. “Çay yapmayı biliyor musun?” dedi. “Bilmiyorum” diye kekeledim. Usta sesini yükselterek: “Doğan…” diye bağırdı. Bana bağırmamıştı ama yine de korktum. 2 saniye geçmeden biri geldi. Doğan’mış adı. O da çırakmış. Benden 2 yaş büyük ve benden önce geldiği için o da benim ustam oluyordu. Usta “Bu artık yeni çırak, önce çay yapmasını öğret; sonra neler yapması gerektiğini anlatırsın” dedi...
Burada iyisiyle kötüsüyle 4 yıl geçti. Mahalleden taşınıyorduk. O zaman özledim her birini… Artık ustalarımı görmeyecektim sinirli Kadir Ustayı. Pırt pırt eden Nurcan Ustayı, Zafer Ustayı, Bıyıklı Dursun Ustayı… Hatta Türker Ustayı… Her biri gözlerimden öperek uğurlamıştı beni...
         Tayfun Barut
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.