Millî Duruş

A -
A +
 
Yazıma "Millî Duruş" başlığı altında başlıyorum. Sanılmasın ki siyasetten dem vuracağım. Aksine millî duruşun yalnız siyasi bir dava olmadığını dile getirmek istiyorum. Millî Duruş aynı zamanda kültürünle dininle örf âdet ananelerinle uyuşmayan batıl hareketlerden uzak durmaktır. Buradan hareketle her yıl yılbaşında yapılan şeyleri gördükçe “biz bu muyuz?” suali geliyor aklıma. Bir kavme benzeyen onlardandır hadis-i şerifi herkesçe malumken öyleyse “her yıl bu telaş neyin nesidir?” diye sormadan edemiyorum...
Arif Nihat Asya'nın “Sen Hristiyan mısın, diye sorsan darılır/Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır” diye devam eden mısraları... Yine Osman Yüksel Serdengeçti’nin ve daha nice millî hassasiyete sahip yazar ve şairin yılbaşıyla ilgili yazdığı yazılar şiirler tenkitler zihinlerde durur…
Lakin bir de yılbaşını kutlamadığını zanneden mutaassıp bir kesim var. Çevremdeki arkadaşlarımdan da biliyorum. Gerek memleketi gerek aile efradıyla mutaassıp tanınan bir arkadaşımın ailesinin, akrabalarıyla her yılbaşında bir araya gelip yılbaşı kutlamadan, yalnızca bir şeyler yiyip içip tombala filan oynadığını işittiğimde hayretler içerisinde kalmıştım. Diyebilenler çıkacaktır: “E ne olacak canım bir tabak meyve bir iki el tombala oynasak ne olur, zaten kutlamıyoruz ki...” E zaten bir kadeh kaldırmamıştık. Geriye ne kaldı dostlar? Ne olursa olsun bu son kısmı reddedemiyoruz. Bunun arkasında da psikolojik baskı olduğunu düşünenlerdenim. Hiç değilse yılbaşında bir şeyler yaptığını gösteren bir fotoğrafı bulunsun istiyor halkın kimileri ki bu münevverlikten addolunuyor. Ama olmuyor zira Batı kültürü dedikçe hakikaten batıyoruz. Bu geceye özel “canım işte iki meyve yiyoruz” diye yaptığımız işi hafifletme çabası bilesiniz ki anlamsız kalıyor. "Peki ne yapacağız?" diye soranlar olursa; diğer günlerde ve akşamlarda her zaman ne alınıyorsa onları almakta mahzur yoktur. Yani bu geceye ayrı bir önem vermemek gerekiyor. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur...
            Gözdenur Civelek
 
 
ŞİİR
 
             GEREK
 
Hakikat Kaf Dağı'na çekilip gitti,
Bir daha çıkar mı insan içine?
Arsızın yüzsüzün korkusu bitti,
İnsanlık gelir mi insan içine?
 
Arsızlar her yerde görülür oldu,
Ahlaksız toplumda övülür oldu,
Ahlaklı insanlar yerilir oldu,
Vicdanlar gelir mi kalpler içine?
 
Bu dünya sonludur bilinse gerek.
Mazluma arka çıkılsa gerek.
Ahlaklı toplumda övülse gerek,
Şeytanlar girmesin insan içine.
                     Hakan Özcan
 
 
 
KISA KISA… KISA KISA…
 
Kaybetmek...
 
En sevdiğiniz bir oyuncağınızı kaybettiğinizi düşünün. Ne kadar üzülürsünüz değil mi? Herkesi suçlarsınız. Sonra aynısından yenisini alırsınız mutlu olursunuz... Bir de en sevdiğiniz insanı kaybettiğinizi düşünün. Öyle oyuncak kaybetmeye benzemiyor değil mi? Kalbiniz titriyor, diyecek bir şey bulamıyorsunuz. Kimseyi suçlayamıyorsunuz. Oyuncak gibi başka bir tane de alamıyorsunuz. Çünkü bir daha hiç geri gelmeyecek insandan bahsediyoruz. Canınızdan bir can koparıyorlar sanki… Üzülüyorsunuz, ağlıyorsunuz, isyan etmemek dinimizin emri iken bazen zorlanıyor geri gelmesini istiyorsunuz. Ama zamanla anlıyorsunuz. Ne siz o oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi, tekrar hiçbir şey olmamış gibi unutup oyuncağınıza kavuşabilirsiniz, ne de bir daha eskisi gibi hayat dolu bakabilirsiniz... Tuana Şerife Çınar-Kdz. Ereğli
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.