Yaşlanmak mı yer çekimi mi?

A -
A +
 
Hayat yer çekimine rağmen vardır ve bir beden yerçekimine tamamen yenik düşmüşse ya ölmüş ya da ölüm döşeğinde demektir. Neşe, bedenin yer çekimine rağmen dışa vurduğu yaşama sevincidir. Eğer beden yer çekimine teslim olmuşsa ya bitkin ve yorgun ya da kederlidir. Canlılığın belirtilerine dikkat etmişsinizdir mutlaka; ağaçların yerden yükselişine, hayvanların neşeli sıçrayışlarına. Kuşların kanatlı varoluşlarıyla bizim yaşama sevincimiz, neşemiz aslında aynıdır. Kuşlar denli zarafetle yer çekimine karşı koymayı başarmış bir başka canlı bulamazsınız. Yere bağımlı bedenler yer çekimine direnmek istediklerinde kuşların kanatlarını taklit edecekler, yarasaların kanatları, balıkların yüzgeçleri.
Bedeninizin neşeli hâllerine dikkat ettiniz mi? Kudretlisinizdir, yürürken ayaklarınız yerden kesilir ve sevinçten havalara uçarsınız. Yüzünüzdeki tek tek aktörler, gözler, kaşlar, ağız, yüzün çizgileri kuşları taklit edercesine yukarıya doğru kıvrılır, kanatlanır âdeta. Kederli olduklarında ise yer çekimine yenik düşer bedenler. Hareket etmeniz zorlaşır, bedeniniz yere yapışmıştır, kolunuzu kaldıramaz, parmağınızı oynatamazsınız. Yüzün çizgileri de yere doğru sarkmıştır.
Kederli bedenlerin yaşadığı yer çekimi kentleri vardır, çürümeye namzet bedenlerin birbirlerini yıkma pahasına ölümüne koşuşturdukları, karanlık, ölüm sever kentler. Bir de neşeli bedenlerin yaşadığı havai kentler vardır, aydınlık, hayatı sever kentler.
Tabiatın içinde olan kuvvetlerinden faydalanarak, yer çekiminden kaçabilirsiniz. Ama "cahilizm"in yer çekiminden kurtulmak o kadar kolay değil. Dünya şimdi bu zihniyet yapısına yönelmektedir. Kanatlarınız mı kırıldı? Yere çivilenmiş, hücrelere kapatılmış gibi mi hissediyorsunuz kendinizi? Kederli, despotik zamanlardan geçiyoruz çünkü. Ama hayat her baskıya rağmen vardır. Hayat, gergin kanatlarıyla gökyüzünde uçan kırlangıçları, kaçış çizgilerini gizler bünyesinde. Yay gibi gergin kanatların içinizde titreştiğini duymuyor musunuz?
        Erdi Han-Sosyolog
 
 
ŞİİR
 
 
        Özleyen benim
 
Sebepsiz, günahsız gelip gitmeni,
Sokağın başında gözleyen benim.
Narin yüzünü gül bakışını,
Gece ve gündüzün özleyen benim.
 
Sabahın seherini gözlerime sor.
Karları kışları ellerim bilir.
Ne ateş yakar beni ne yanan kor,
Yanmaktan kül olup savuşan benim.
 
Hayata “yalan” der elbet inancı,
Kalmaktan ibaret sanıyor hancı,
Kimine dert gelir kimine acı,
Yüzünde gül olup yaşayan benim.
 
Ömrümün bir vakti toz oldu gitti.
Gam değil Huda’nın uğrunda gitsin,
Yüzünü gördüysem hasretim bitti,
Geleceğin her anı bekleyen benim.
 
               Ebubekir Yazgan
 
 
 
GÜZEL DİNİMİZ
 
FIKIH İLMİ: Fıkıh kelimesi, Arapçada, fekıha yefkahü şeklinde kullanılınca, yani dördüncü bâbdan olunca “bilmek, anlamak” demektir. Beşinci bâbdan olunca, İslamiyet’i bilmek, anlamak demektir. Ahkâm-ı islâmiyye’yi bilen âlimlere (Fakîh) denir.
Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lâzım olan işleri bildirir. Bu ilme (Ahkâm-ı İslamiye) de denir. Fıkh bilgileri, Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ’-ı ümmetden ve kıyâstan meydâna gelmektedir. Eshâb-ı kirâmın veya bunlardan sonra gelen müçtehitlerin söz birliğine (İcmâ’-ı ümmet) denir.
Kur’ân-ı kerîmden veyâ hadîs-i şerîflerden veyâ icmâ-ı ümmetten çıkarılan ahkâm-ı islâmiyyeye (Kıyâs-ı fükahâ) denir. [Fâideli Bilgiler s. 42]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.