Vatanın tapu senedi; okumak...

A -
A +
 Bir milletin varlığında tarih kadar kültürün de çok önemli bir yeri vardır. Kültür bugünü düne olduğu gibi yarınlara yani geleceğe de bağlayan en elzem en gerekli unsurlardan biridir. Diğer iki unsur ise “dil” ve “din”dir. “Dil” ile “din” birliği, “vatan” denilen “millî sınırlar” ile çevrili bir toprak parçası üzerinde “millî kültür, milletin varlık dâvâsı”dır; “okumak” da “bunun” âdeta bir “tapu senedi” gibidir. Eğer vatan denilen bu toprakların tapu senedini elinizde bulundurmak istiyorsanız, millî birlik ve beraberliğimizi ilelebet devam ettirmeyi hedef olarak milletinize benimsetmeyi gaye edinmelidir. Bunu gaye ediyorsanız, mutlaka ve mutlaka “kitapla, dergiyle, gazeteyle aşina olmak” mecburiyetindesiniz…  Bilindiği üzere, genelde okunan bir kitap veya dergide, dikkatimizi çeken bir cümleyi hâfızamıza iyice nakşetmek için ya birkaç defa okur, bazen sonradan özellikle bulup okumak için altını çizer veyahut da akıl defteri diyebileceğimiz bir yere kaydederiz. Bunlar bize, yıllar sonra hem bir bilgi kaynağı ve hem de yol gösterici kılavuz olurlar… Tarihçilerin, araştırmacı yazarların ve ediplerin mutlaka ellerinin altında böyle dosyaları, ajandaları, hâtıra defterleri vardır… Ancak burada “seçici” olmak “faydalı yayınları” bulmak ve okumak mecburiyetimiz vardır. Yoksa susayana nasıl ki herhangi bir sıvıyı “al iç; demiyorsak, önümüzü çıkan her matbuatı da okumaktan aynı şekilde sakınmak durumundayız… Yoksa hararetimizi dindireceğiz, susuzluğumuzu gidereceğiz derken, herhangi bir kirli suyu içmek gibi bir sonuçla karşılaşabiliriz… Kaldı ki sosyal medya denilen uçsuz bucaksız alan bu anlamda her türlü akımın her türlü yayının kontrolsüz bir şekilde ekrandan insanın gönlüne yüreğine akmasına sebep olabilmektedir. Bunun için de oldukça seçici olacağız veya büyüklerimizin seçerek tavsiye ettiği yayınları, öncelikle de yüce dinimizin temel kaynak eserlerini bulup “farz-ı ayn” bilgiler ile mücehhez olduktan sonra millî-manevi değerlerimizi sevdirip onları bize kazandıran diğer eserlere yöneleceğiz…       Ali Kayıkçı-Samsun     ŞİİR           GÖRMEYİNCE   Gözlerime bakıp kanmayın sakın, Gülüyor sanmayın yaş görmeyince. Gelip şifa bulmaz yarama bakın, Gülüyor sanmayın yaş görmeyince.   Dünyayı bürümüş sisli bir hüzün, Yazla kış karışmış, baharla güzün. Boynu bükük kalmış, garip öksüzün, Yüzü nasıl güler aş görmeyince?   Zannetme dünyanın hükmünü sürdün, Fâniyiz hepimiz, bu dünya sürgün. Anlarsın kıyamet kopunca bir gün, Taş üstünde kalmış, taş görmeyince.   Suçlu haklı olmuş, bozulmuş düzen, Mazlumu vurursun, var ise füzen. Yalnız bunlar değil Sinan’ı üzen, Kahrolur düşünen baş görmeyince.                 Mustafa Sinan Ay         GÜZEL DİNİMİZ     HIYANET: “Kalp hastalıklarının yirmi ikincisi, hıyanettir. Hıyanet etmek de, gadaba sebep olur. Hıyanet de haramdır. Münafıklık alâmetidir. Hıyanetin zıddı emanettir, emin olmaktır. Hıyanet, birine kendini emin tanıttıktan sonra, o emniyeti bozacak iş yapmak demektir. Mümin, herkesin mâlını, canını emniyet ettiği kimsedir. Emanet ve hıyanet, mâlda olduğu gibi, sözde de olur. Hadîs-i şerîfte, (Meşveret edilen kimse emindir) buyuruldu. Yani onun doğruyu söyleyeceğine ve sorulanı başkalarından gizleyeceğine emanet olunur, güvenilir. Onun, doğru söylemesi vaciptir. İnsan, mâlını, emniyet ettiği kimseye bıraktığı gibi, doğru söyleyeceğine emin olduğu kimse ile istişare eder, danışır. Âl-i İmrân sûresi, yüz elli dokuzuncu âyetinde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et) buyuruldu. Meşveret, yani danışmak, insanı pişman olmaktan koruyan bir kale gibidir.”[İslam Ahlakı s.90]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.