Türkiye'nin 'açılış' tarihi

A -
A +
 
Gazetemizin 50. yılına özel toplam 96 sayfalık dört ayrı ilave hazırladık.
Çarşamba günü okurlarımızla buluşacak ilavelerde ülkemizin ve gazetemizin yarım asırlık serüvenini gözler önüne sermeye çalıştık.
Ben de bu vesileyle tarihin tozlu sayfalarını karıştırırken enteresan bir tablo ile karşılaştım. Tabloyu anlatmadan evvel şöyle bir izah yapayım:
Yüzüncü yılına girmeye hazırlandığımız 'Cumhuriyet'i dört çeyrek devre ayırabiliriz.
Birinci çeyrek, 'kuruluş ve yeni rejimi kabul ettirme' dönemi.
Demokrat Parti ile başlayan, içine 27 Mayıs İhtilali'ni ve 12 Mart Muhtırası'nı alan, dışa açılmaya çalışıp içe kapanılan ikinci çeyrek, 'bocalama' dönemi.
Sağ - sol mücadelelerini, 12 Eylül darbesini, terör olaylarını ve 28 Şubat garabetini ihtiva eden üçüncü çeyrek, 'çatışma' dönemi.
Tamamıyla AK Parti ile zikrolunan dördüncü çeyrek ise 'hamle' dönemi.
İster beğenin ister beğenmeyin, ister alkış tutun ister burun kıvırın, hakikat böyle.
Biz gazete olarak üçüncü ve dördüncü çeyreğe şahitlik ettik. Üç, acılarla ve kaosla dolu. Dört, engelleme çabalarına rağmen büyük hizmetlerle.
Marmaray'dan Avrasya Tüneli'ne, Yavuz Sultan Selim'den Osmangazi Köprüsüne, Bolu Dağı Tüneli’nden İzmir Otoyolu’na, Bakü - Tiflis - Ceyhan Boru hattından Türk Akım'a, İstanbul Havalimanından hızlı tren hatlarına, stadyumlara, hastanelere, uzay çalışmaları ve millî savunma sistemlerine kadar binlerce proje son yirmi yılda yapıldı... Bugün de Başakşehir'de Avrupa'nın en büyük sağlık kompleksi hizmete giriyor.
Peki eskiden nasılmış? İlavemizde elli yılda büyüyen Türkiye'yi resmedelim diye içinde "açıldı" kelimesinin geçtiği haberleri aradım.
Çıkanlardan bazıları şöyle:
1977: Çatışmalardan dolayı kapanan ODTÜ, Danıştay kararıyla AÇILDI.
1977: Ankara ve İstanbul'da lise öğrencilerinin üstüne ateş AÇILDI.
1977: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından MHP hakkında soruşturma AÇILDI.
1978: Ecevit, IMF'nin her istediğine evet dedi, Dünya Bankası ile anlaştı, kredi muslukları AÇILDI.
1980: Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana hakkında bölücülük suçlamasıyla dava AÇILDI.
1983: Partiler darbe yönetimi tarafından kapandı. Yeni kurulan partilere kapatma davaları AÇILDI.
1985: Mitingde kadınlara ayrı erkeklere ayrı bölüm oluşturan Refah Partisi hakkında soruşturma AÇILDI.
1997: Üniversitelere başörtülü girenler okuldan atıldı, onlara müsaade edenler hakkında dava AÇILDI.
Anlayacağınız "açıldı" kelimesi, neredeyse sadece içinde ateş, soruşturma, dava, borç gibi ifadeler geçen haber cümlelerinin yüklemi olmuş.
Diyeceksiniz ki "Boğaziçi (1973) ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü (1988) ne?"
Doğru, 1970'ten 2000'e kadar otuz yılda iki elin parmağı kadar mega proje yapılmış. Birkaç köprü, birkaç baraj, bir iki santral... 27 ayrı hükûmetten çıkan bu!
 
 
Hani ne oldu?
 
Türkiye gazetesi bu hafta 50. yaşını dolduruyor. Dile kolay yarım asır. Basın tarihimizde abonelik sistemini Türk okurlarıyla tanıştıran ve uygulayan Türkiye gazetesidir.
Ne var ki bazı kirli sözcüklü kalemşorlar abonelik sistemi tirajdan saymıyor, ille de bayi satışı diyordu.
Koronavirüs salgını patlak verince Hanya’yı Konya'yı gördüler. Yandaş belediyelerinden aman dileyip Halk Ekmek büfelerinde gazetelerini pazarladılar.
Ya diğer refiklerimize ne demeli? Önceki hafta sonu sokağa çıkış yasağı sebebiyle tek bir satış yapamadıkları hâlde, tiraj listesine yüz binlerce gazete yazdırdılar.
Türkiye'de okuyucuları adıyla, sanıyla, adresiyle belli olan, dolayısıyla tirajı şaibesiz tek gazete Türkiye'dir.
Ve abonelik sistemi, yazılı gazetelerin hayatta kalış reçetesidir. Ama bu reçeteyi uygulamak öyle her yiğidin harcı değil. Birikim ister, fedakârlık ister, muhabbet ister...
 
FOX'un günahı
 
Televizyonlarda KJ operatörlerinin başı bu aralar vaka rakamlarıyla dertte.
Sağlık Bakanı'nın geçen hafta koronavirüsten ölenlerin toplam sayısının 1006 olduğunu duyurduğu dakikalarda FOX TV "Bin 6 yeni ölüm" diye alt yazı geçti. Tabii veryansın ettik. "Portakal'ın televizyonundan ne beklenir ki?" dedik.
Birkaç gün sonra da TRT Haber benzer bir hataya imza attı. Test sayısı vaka sayısı gibi verildi. "Toplam vaka sayısı 558 bin 413" diye bir alt yazı geçildi. Fakat kimseden ses çıkmadı; kimse ihanet mihanet demedi. Yazı, hata kabilinden sayıldı.
Şüphesiz zamanla yarışırken hata yapılabilir.
Ama sen sürekli meselelere art niyetli yaklaşır, haberi taraflı verir, daima algı peşinde koşarken, en ufak hatanda birileri de sana art niyetli yaklaşır. Etme bulma dünyası işte...
 
 
Sapanlar saptıranlar
 
Matematik öğretmeni bir okurumuz diyor ki:
"Birileri Türkiye'de açıklanan 'ölüm oranlarını' yeterli görmüyor! Mesela Sözcü'den Yılmaz Özdil geçtiğimiz günlerde bir paylaşım yaptı. Dedi ki 'Sayın yalaka pozitif medyamızı, sayın şeffaf sağlık bakanımıza bölüyorsun, daima 0,021 çıkıyor. Bu istikrarı Sayın TÜİK bile başaramamıştı!'
Aklınca verilerin gerçek olmadığı algısını oluşturmaya çalışıyor. Oysa bir araştırma yaptım; katsayının 0,021 çıktığı son 10 gün öncesine gittiğimizde 0,024'ten 0,014'e kadar sapmalar olduğu ortaya çıkıyor. Ayrıca Avrupa'da virüsten en çok etkilenen İtalya'ya göz attığınızda da nisan ayında 0,12 ile başlayan, sonra 0,13'e çıkan böyle sabit sayılabilecek bir oran var.
Yani Türkiye'de daha çok ölüm olsa zil takıp oynayacaklar anlaşılan..."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.