25.02.2003 - 01:00 | Son Güncelleme: 25.02.2003 - 01:00
ABDnin KKTCyi tanıması gündeme gelebilir mi?
Irak sorununun dünya gündeminin başında bulunduğu bu dönemde Kıbrıs Adasını birleştirmeyi amaçlayan Annan Planını imzalamak için BMnin tayin ettiği 28 Şubat gününe çok az zaman kalmıştır. Eğer AB, Kıbrıs Türklerinin katliamına katılmış bir eski EOKA teröristi olan ve fakat buna rağmen Kıbrıs Rum halkı tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilen Tasos Papadopulosun, Annan Planını imzalamaması halinde bile, Rum tarafını AB üyesi yaparsa, yalnız Türk-Yunan ilişkilerini değil, başta Kıbrıs olmak üzere, bütün Doğu Akdenizi yeni bir istikrarsızlık ve çatışma sürecine itmiş olacaktır.
Irak sorununun dünya gündeminin başında bulunduğu bu dönemde Kıbrıs Adasını birleştirmeyi amaçlayan Annan Planını imzalamak için BMnin tayin ettiği 28 Şubat gününe çok az zaman kalmıştır. Eğer AB, Kıbrıs Türklerinin katliamına katılmış bir eski EOKA teröristi olan ve fakat buna rağmen Kıbrıs Rum halkı tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilen Tasos Papadopulosun, Annan Planını imzalamaması halinde bile, Rum tarafını AB üyesi yaparsa, yalnız Türk-Yunan ilişkilerini değil, başta Kıbrıs olmak üzere, bütün Doğu Akdenizi yeni bir istikrarsızlık ve çatışma sürecine itmiş olacaktır.
Bilindiği üzere Yunanistan, Türkiye ile ilgili sorunları, kendi gücüne dayanarak lehine çözümleyemeyeceğini anlayınca, ABye girdikten sonra bu sorunlarını ABye maletmeye çalışmış, başka bir deyimle AByi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Güney Kıbrısın ABye müracaatı, adaylık ve nihayet tam üyelik statüsüne kavuşmasında da amaç hep Kıbrıs sorununu ABye maletmek olmuş, geleceğin bir süper gücü olmak ve ABD karşısına dikilmek isteyen AB, Kıbrısın giderek artan jeopolitik önemi karşısında böylesine önemli bir adayı kendi sahasına dahil etmek fırsatını kaçırmamıştır. Yani geçmişte İngiltere hangi amaçlarla Kıbrısı almışsa, geleceğin süper gücü olan veya olmak isteyen AB de aynı nedenlerle Kıbrısı ABye dahil etmek istemektedir.
Ne var ki, bu konuda gözden kaçırılan en önemli nokta; Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bölgesinde yalnız Türkiyenin değil, ABDnin ve hatta Rusyanın menfaatlerinin bulunduğudur. ABD bugünün, AB ise geleceğin süper gücü olduğuna göre yakın bir gelecekte Doğu Akdenizde ABD ve ABnin menfaatlerinin rekabete dönüşmesi kaçınılmazdır. Nitekim daha şimdiden, Güney Kıbrıs yönetiminin, ABD uçaklarının hava sahasını ihlal ettiği iddiasında bulunduğunu görüyoruz. Hal böyleyken, ABDnin, Güney Kıbrısın ABye girme olayına seyirci kalmasına hayret etmemek mümkün değildir.
Diğer taraftan Rusyanın da, öteden beri sadece Türk boğazlarını dikkate almasına akıl erdirmek kolay değildir. Zira Rusya için de, sadece boğazlar değil, özellikle Ege adaları ve Kıbrıs önemlidir. Gerçekten yarın Ege adaları ve Kıbrısa sahip olacak olan AB, Rusyanın hayat damarlarını kontrol eder duruma gelecektir. Bu nedenlerle, yalnız ABD değil, Rusya da, Ege adalarını takiben Kıbrısın da ABnin sahipliğine geçmesine seyirci kalmamalı, KKTCnin AB dışında kalması veya bırakılması karşısında, ilk fırsatta bu devleti tanımalıdır. Kıbrıstan 3.000 km uzakta bulunan İngilterenin bile Güney Kıbrısta iki üssü bulunduğu halde, Doğu Akdenizde ve bütün Ortadoğuda varlığını giderek artıran ve artırmak isteyen ABDnin de, örneğin; KKTCde bir üssü neden olmasın?
Bu bölgede, hem ABD hem de Rusya için bir denge unsuru olan ve gerçekçi bir değerlendirme yapıldığında, bu iki devlet ile menfaatleri büyük oranda örtüşen Türkiyenin, bundan böyle uygulayacağı politikalarda, bu iki devleti dikkate almasının önemine inanıyor ve bu konuda, ABDnin Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Westonın ve özellikle Stratejik Derinlik adlı eserin yazarı ve Başbakanın Baş Danışmanı değerli akademisyen Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlunun ne düşündüğünü çok merak ediyorum.