06.12.2003 - 01:00 | Son Güncelleme: 06.12.2003 - 01:00
Bu anlayışla bir yere varamayız!
Dün, İslami terör dedikleri, gerçekte İslamla ilgisi olmayan vahşetlerin müsebbibinin Avrupa ve ABD olduğunu söylemiştik. The Guardian gazetesindeki yazısında İngiliz araştırmacı Karen Armstrong da aynı şeyi söylüyor.
Dün, İslami terör dedikleri, gerçekte İslamla ilgisi olmayan vahşetlerin müsebbibinin Avrupa ve ABD olduğunu söylemiştik. The Guardian gazetesindeki yazısında İngiliz araştırmacı Karen Armstrong da aynı şeyi söylüyor. Müslüman ülkelerdeki terörün sebeplerini Armstrong bakınız nasıl izah ediyor:
Bundan yüz sene kadar önce, Müslümanlar böyle değildi; hepsi barışseverdi. Bugün İslâm dünyasının her yerinde Batıya özellikle de Amerikaya karşı bir hınç var. 11 Eylül eylemini samimiyetle kınasalar bile, içlerinden bir de oh olsun demektedirler.
Bu kinin ve bu öfkenin birinci sebebi sömürü ve istismardır. Batı, hemen hemen İslâm âleminin bütün ülkelerini işgal etti. İşgal ettiği her yeri sömürdü. Bütün ham maddelerine el koydu. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devletinin yıkılmasıyla da Batı işgal etmedik İslâm diyarı bırakmadı.
Batılılar sömürgeleştirdikleri ülkelerde okullar, hastaneler açtılar. Fakat bütün bunlar Batının menfaatlerine yönelik faaliyetlerdi. Ülkeyi Batıya daha fazla bağımlı hale getirmek maksadıyla yapılan işlerdi. Nitekim misyonerler bu okullarda halkın çocuklarına dini geleneklerini kötülüyor, kültürlerini küçük gösteriyordu. Bu okullardan mezun olanlar sonunda kendilerini ne Doğulu hisseder oldular, ne de Batılı. Okumuşlar dinden ve halktan koptu; aydın halka, halk aydına yabancılaştı. Batı yanlısı zümre ile dindar halk birbirinden uzaklaştı.
İslâm ülkelerinin petrollerini sömürebilmek için Batılılar bu ülkelere en zâlim diktatörleri yerleştirdiler. Sonraları Batıyı temsil eder hale gelen Amerika, CIA yoluyla pek çok ülkede iktidar değişikliği yapıp, Amerikanın çıkarını gözetecek kişileri başa getirdi.
Müslüman halklar, sevmedikleri kişileri başa geçirip başta tuttuğu için Batıya diş bilemeye başladı. Sırf kendi çıkarlarını düşünerek İslam ülkelerine yön veren Batılılar, gitgide sevimsizleştiler ve nefret edilir duruma düştüler.
Bir yandan insan haklarından ve demokratik değerlerden dem vururken, diğer yandan despot yönetimleri ayakta tuttuğu için ABD, sahtekâr devlet olarak görülmeye başlandı. Çünkü bu halkların ne hakları vardı, hatta ne de protesto etme yetkileri.Yüzbinlerce Filistinli, İsrail işgali yüzünden mülteci durumda bulunurken, hangi insan haklarından, hangi demokratik değerlerden bahsedebilirdi?
Demokrasi adı altında yapılan zorbalıkları ve baskıları, insan hakları maskeli işgalleri göre göre Batıdan ve Batılı değerlerden tiksinmeye başlayan Müslüman kitleler, çareyi giderek İslâmı daha iyi yaşamakta aramaya başladılar.
Nerede Batı tipi bir toplum olmuşsa, orada mutlaka, fundamentalizm de ortaya çıkmıştır. Nitekim ben bunları yakından inceledim. Hepsinde de gördüğüm şudur: Bu insanlar Batının gerçek maksadının hakiki imanı ve dini değerleri yok etmek olduğu kanaatini taşıyorlar. Bu fundamentalistler hayatta kalma mücadelesi verdiklerine inanıyorlar.
İslâmda intihar da, masum insanları, savaşmayan kadın, çocuk ve yaşlıları öldürmek de haramdır. Bir olup bitene, bir de bildiğim hakikatlere bakıyorum, bu meselenin Müslümanlarla hiçbir bağının olmadığını görüyor ve böyle bir eylemi de Müslümanların yapmayacağına inanıyorum. Peki bundan sonra Batılılar olarak bizler ne yapmalıyız? Öncelikle bizler, artık yapılan zulüm ve cinayetlere kayıtsız kalamayız. Hem İslâm âlemini, hem de diğer Üçüncü Dünya Ülkelerinin gönüllerini kazanacak hareketlerde bulunmalıyız.
Bizler İslam düşmanlığını bırakmak zorundayız. Bu kötü imajımızı düzeltmemiz gerekiyor. Çıkarlarımızı, onlara zulmetmeden demokratik haklarımızı kullanarak korumak zorundayız. İslam ülkelerindeki terörü ancak bu hususlarda dikkatli ve son derece titiz olursak önleyebiliriz. Biz güçlüyüz istediğimizi yaparız anlayışı ile bir yere varamayız!