Aa bu bizim Raşit değil mi?

Düzenleyen:
Aa bu bizim Raşit değil mi?

KÜLTÜR - SANAT Haberleri

“Doğallıktan yanayım. Üstümde ne varsa onunla çıkarım ekrana. Halktan biriyim demek abes olur, bizzat kendisiyim zira.”

İrfan Özfatura

Seyyah-ı Fakir adlı programı ile farklı bir üslup tutturan Raşit Ağzıkara tam bir Anadolu çocuğu. Bakın yakaladığı o sıcak üslubun sırlarını nasıl anlatıyor okuyucularımıza:

Bilirsiniz söz açıldığında “aklıma mı gelirdi diye girilir” konuya. Ben ise “hiç aklımdan çıkmamıştı ki” diyeceğim açıkça. Çocukluğumdan beri belgesel hazırlamak istiyordum yana yakıla.
Şansım meraklı bir babaya sahip olmaktı belki. Onun gibi kır bayır dolaşmayı seviyor, çiçekleri, böcekleri (ve köpekler) gözlüyordum saklıca.  
Mahalleye ayı oynatıcısı geldiğinde çocuklar bir iki seyreder dağılırlardı, ben akşama kadar peşlerine düşer detay toplardım adeta. Bunları süslü cümlelere dökecek, anlatacaktım anama. 
Çocukluğum Adana’da geçti. 80’li yıllar… Herkesin evinde televizyon yok daha. Harçlığını doğrultan yazlık sinemaya gider anca. Mahallede at arabası dolaştırır, filmin reklamını yaparlar. Cızırtılı bir megafonla “başroller de filan ile filanca… Bu akşam saat on dokuzda” diye bağırırlar. 

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYIN

O yaşlarda insanın ciğeri daha mı fazla hava alıyor ne, gördüğümüz her aracın arkasından koşardık soluk soluğa. Sütçü, tüpçü, sinek ilaçlama, hareket eden ne varsa… 
Akranlarım cumartesi pazar çizgi film beklerlerdi, ben ise hastaydım “Barış Manço”ya. 
 Aa bu bizim Raşit değil mi?
UCUZ MUTLULUKLAR
İnsanlar küçük şeylere seviniyorlardı. İnşaat kumlarına şehirler kurar, telden, tahtadan, çamurdan arabalar yapardık. Babam fabrikadan arta kalan zamanlarında oyuncak satardı ki çuvallar dolusu araba olurdu koridorda. Tamam naylondu maylondu ama tekeri dönüyordu en azından. 
Ev sokak iç içeydi, kafamızı çekirdek çitleyen annemizin kucağına kor uyurduk basamakta. Güneşte ısınmış suyla banyo yapardık, tabii galveniz leğende ve yarım okkalık yeşil sabunla. Sonra aynı leğenle toprakta sürünecektik… Leğen de kirlenecekti, çocuk da… 

90’lı yıllarda gelirimiz biraz artmıştı sanırım. Babam Almancı amcama bir omuz kamerası getirtmişti hatta. Bilseniz nasıl meraklıydı, gören de profesyonel sanacak.  Evde ne kadar yapma çiçek varsa hepsini kaydetti ve izlete izlete zihnimize kazıdı adeta. Çekim prensiplerinden haberi yoktu tabii, sağa sola sallamaca. 
Babam evde yokken kamera bendeydi,  gözümü vizöreyapıştırır kare seçerdim Mustafa Akkad edalarıyla. Teybi de açar fon müziği yapardım aklım sıra. 
Babamın çubuk frenli bir bisikleti vardı. Rüzgar gülleri, naylon şeritler, ziller, aynalar. Pakistanlıların kamyonlarını bilir misiniz. Aynen o hesap. Atıp arkasına gezdirirdi, biz kepçe Adana kazan.
Elimizde kamera ile görenler “Hangi kanal” diye sorarlardı. “Süveyş kanalı” derdim onlara. Tamam bayat bir espriydi ama her seferinde de gülerdik katıla katıla. 
 Aa bu bizim Raşit değil mi?
BİR PİPOSU EKSİKTİ
Babam zaman zaman parmaklarından kare yapar kadraj seçerdi güya. Teknikleri geçin gitsin ama o heyecanı iyi aşıladı. Bugün işimi ona borçluyum biraz da.
Deerken efendim motosiklete terfi ettik. Devir yokluk devri, el kadar mobilet eşek yüküyle para. Zengin mi oluyorduk yoksa? 
Ve görebileceğimiz en büyük rüya. Kapımızın önünde bir araba…

Aa bu bizim Raşit değil mi?
Artık şehirlerarası seyahatler yapabilir, saatlerce görüntü toplayabilirdik. Ev yığma kaset dolmuştu zaten. Almanya’daki akrabalarımıza video çekip yolluyorduk ki bir nevi mektup diyebilirsiniz buna. 
Ailenin ekstra paraya ihtiyacı var mıydı bilmiyorum, gelgelelim yeni yetmeler omuz çıkmalıydı analarına babalarına. Ticarete girmenin ilk adımı pazarda limon satmaktı. “Üç tane bi lira abla, al dört ossun sana.” Sonra şırdancıya çırak oldum. O sınıfı da geçtik alnımızın akıyla. Memlekete (Çorum İskilip) giderken yanımda ıvır zıvır götürüyor, satıp harçlığımı çıkarıyordum fazlasıyla.
Köyde tarla tapan işleri bitmezdi, ben mi tırmık çekiyordum, yoksa tırmık mı beni. Lakin o vesileyle nebatat alemine kapı araladım. Çapalama, budama, hasat, bunlar da çekilip atılmalıydı kenara… Artık ne işimize yarayacaksa? 
 Aa bu bizim Raşit değil mi?
BOĞULACAKSAN BÜYÜK SUDA
Yıl 2001. Kararttım gözümü dooğru İstanbul’a. Hem okuyup hem çalışacağım, filmlerde öyle oluyordu zira. Yooo yo hayır, tahta bavul ve Haydarpaşa muhabbeti değil, direk otobüsle Bayrampaşa.  
Koca şehir beni korkutmadı, yıllardır Türkiye gazetesine aboneydik, kim bilir kaç mektup yollamıştım onlara, beni hatırlıyor olmalıydılar mutlaka (!)
Direk binaya girdim, postu serdim çay ocağına. Yaşıtlarımla kaynaştım, amirlerle tanıştım. Baktılar bunun gideceği yok iş öğretelim bari dediler aldılar yanlarına. 
Muaviye abi bende bir ışık görmüş olacak ki grafik tasarımdan başlattı. O dönemki müdürüm Mustafa Asım Gök'ün üzerimde emeği çoktur. Elektronik aletlere merakım malum, bilgisayarı sökmekte zorlanmadım. Operatörlük, sayfa sekreterliği, muhabirlik, editörlük, sosyal medya… Bunlardan da keyfaldım ama aklım belgeseldeydi hâlâ… 
Sağ olsun Said Eken ağabeyimiz imkan verdi. O gün bu gündür (4 yıl olmuş) kamerayı omuzlayıp çıkıyoruz yollara. 
Bana ilk nasihati “Şöhret afettir” olmuştu. Akranlarım “televizyon insanı bozar koçum” demişlerdi üstüne basa basa. 

Aa bu bizim Raşit değil mi?
EKİP OLMADAN ASLA

Biliyorsunuz Seyyah-ı Fakir TGRT Belgesel, TGRT Haber ve TGRT EU’da da yayınlanıyor. Ekibimiz kalabalık değil ama çok uyumlu. Taha Hancı, Osman Eken, Abdülbasit Bozkır ve Erkan Erdoğan aramakla bulunacak arkadaşlar değil. Bir araya geldik mi dağı devirir, çayı çeviririz evelAllah. 
Bizde herkes her işi yapar, yerine göre kamera arkasına da geçerim, otururum montaj masasına da. İlk bakışta zorluk gibi görünebilir ama çok şey katıyor insana. Hatalarınızı kurguda fark ediyorsunuz anca. 
Çok gezen mi çok okuyan mı?
Orasını bilemem ama bu iş hem gezdiriyor, hem okutuyor.
 Aa bu bizim Raşit değil mi?
DEĞİŞİM GELİŞİM
Bakın bu sektör teknolojikoliklere çok şey vadediyor. Eskiden kamyonla malzeme taşırlarmış, şimdi sırt çantasına koyduklarınız yetiyor da artıyor. Bir zamanlar helikopter çekimi için binlerce dolar harcayanlar üç kuruşa alınan droneları görünce dizlerini dövdüler mi acaba? 
İnanın herkes belgesel yapabilir. Artık telefonlar bile kaliteli kayıt alıyor. Üstelik bunu milyonlara ulaştırmamanız için bir sebep yok ortada. 
İş kolay da muhteva… İşte farkınız orada çıkıyor ortaya.
Afrika, Orta Asya ve Balkanlar’da birçok ülkeye gittik. Mesela Uganda’da yaşadıklarımı unutamam asla. Batılılar bir siyahiye dokunmazlar bile, bir bebenin çapaklı bakışından rahatsız olurlar. Türk burnunu da siler, başını da okşar ve bir şeker olsun sıkıştırır avucuna. Evet balta girmeyen ormanlara dalmadık ama mzungu (beyaz adam) girmeyen mahallelerde ne maçlar yaptık ufaklıklarla. Topları kağıt naylon karışımıydı ve sarmaşıkla bağlanmıştı sıkıca. Sudan’da tahta lohlarlaeğitim gören hafız adaylarını, Kosova’da bana Türkçe dersi veren kardeşimi, Üsküp’teki kahve sohbetlerini, Afganistan Türkmenlerinin garipliklerini, Kazakistan’da at kafalı sofraları nasıl görebilirdim belgeselci olmasam. 
Eh bu arada birkaç Allah dostunu tanıtabilmişsek maksat tamam.
 Aa bu bizim Raşit değil mi?
DIŞI SENİ İÇİ BENİ 
Bazıları bizim sürekli güzel yerlerde ağırlanıp, mükemmel yemekler yediğimizi sanıyor. Çantanı taşıyayım abi diyorlar, n’olur beni de al yanına. 
Halbuki gel dediklerimiz ertesi gün kaçtılar. Düşünün belki bin ayrı yere sehpa kuruyoruz, mandalları sık, suyuna bak, sen sırılsıklam olmuşsun, objektif ıslanmasın aman. İki dakikalık çekim için saatlerce kaldığınız olur ayazda. Keşke koltuğa yaslanıp izlendiği gibi kolay olsa… 
Malum hiçbir sunucu havaliyi yöre insanından daha iyi tanıyamaz. Söz daha çok eşrafta esnafla olmalı. Artık bunu yapacağız nasip olursa. 
Bu iş şımarıklığı kaldırmaz. Adamı tepetaklak eder maazallah. Onun için hep korkmuşumdur, biri alınır mı kırılır mı acaba?
İleride mi? 
“Şimdilerde hatıralarıyla sakin bir kasabada yaşıyor” dedirtebilirsem ne mutlu bana.  
www.seyyahifakir.com

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...