Aleksandr Dubçek

A -
A +
Çekoslovakya'da iktidara gelen Komünistler tasfiyeye başlar, zamanında Almanlara yakın duranları izler, dipler, intikamlarını komaz alırlar... Bin dokuz yüz küsurlu yıllar, Avrupa henüz karışmamış daha... Slovakya'nın batısında, kendi halinde bir köydeyiz... Uhroveç diyorlar ona... Uhroveçli Stefan hareketli bir tiptir, öyle ataları gibi marangozluk yapmaya yanaşmaz. Açıkgözlerin Amerika'ya göçtükleri yıllarda, karartır gözünü katılır kervana. Gelgelelim fırsatlar ülkesinde de dikiş tutturamaz. Kapitali bulamayınca kapitalizmden soğur, sermaye sahiplerine sövmeye başlar. Yurduna dönmek için elinde kalan son sentleri de gemicilere tokalar... O günden sonra Marksist takılmaya başlar, zenginlerin yaka paça halk mahkemelerine çıkarılacağı bir sistemin hayalini kurar. Kırgızlar arasında 1917 devrimi başarıya ulaşınca yerinde duramaz, pılısını pırtısını toplar, SSCB'ye doğru yola çıkar. Şu düzene bakın hele, herkes birlikte çalışacak, paylaşım eşit olacak... Bolşevikler onun iltica talebini kabul eder, tutar taaa Çin sınırında bir devlet çiftliğine yollarlar. Yörede mukim olan Kırgızların fakiri de zengini de çadırda yaşar, kaşıklarını benzer aşlara daldırırlar. Farklı sınıflar yoktur ki, sınıf mücadelesi olsa... Hem Türkler maddeyi kovalamaz, materyalizmi anlamaya çalışmazlar... Hasılı Devrim hayatlarını değiştirmemiş, hiçbir şey katmamıştır onlara... Kaybettikleri mallar, getirilen angaryalar caba... Stefan, Kırgızlar gibi keçe çadırlarda yaşar, ot yolar, at sağar, haşlak suya mantı salar. Bozkır, alışık olmayanı fena hırpalar, bir kaç sene dayansa da buraya ait olmadığını anlar. Kaldı ki kolhozlar onun sandığı gibi omuz omuza çalışılan yerler değildir, herkes eşittir ama birileri daha eşittir icabında... Partililer ter dökmeden malı götürürler, gemisini yürüten kaptan... Genç devrimci Oğlu Aleksandr okul çağlarındadır, çocuk Marksist tedrisatın tesirinde kalır. Gün boyu karıklaşan sesiyle "Üretelim, üretelim, daha fazla üretelim" tarzında marşlar okur, 'yoldaş Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin) uğruna şiirler yazar. O günlerde "Annem babam halk düşmanı, evde buğday saklıyorlar" ihbarında bulunan kopillerin heykelleri dikilmekte, göğüslerine madalyalar takılmaktadır. Orak çekiçli bir madalya... Bu o kadar baş döndürücü bir taltiftir ki, çocuk ebeveyninin kurşuna dizilmesine bile aldırmaz. Aleksandr da onlardan biridir ve rejime olan sadakati babasının önünü açar. Bay Stefan'ı kervan geçmez sahralardan alır, Gorki'de oto imal eden bir fabrikaya oturturlar. Veledin kuşları uçar, öyle ya belki de Moskova'da komünist önderlerle tanışma fırsatı yakalar. Babası onun kadar mutlu değildir, memleketi burnunda tüter ve bir an önce tüymenin hesaplarını yapar. Rusya'ya girmek neyse de çıkmak hiç kolay olmaz. Stefan "Koyverin bizi gidelim, ülkemizdeki devrimcilere omuz verelim" gibi bir bahaneyle sıyrılmaya bakar. Partililer onu ciddiye almaz ama genç Aleksandr'dan ümitvardırlar. Uzatmayalım, Dubçekler memleketlerine döner ve Partizan saflarına katılırlar. Örgütte sayısız militan vardır, ancak Aleksandr gibi Moskova görmüş, Manifesto'yu Rusça'sından okumuş bir gencin yeri başkadır. Parti (Koministicka Strana Slovenska) gücünü kullanır, onu Skoda fabrikalarına sokar. Sözde kapı kilit ustasıdır ama daha ziyade sendikacılık yapar. Kurtlar sofrası Osmanlı çekildiğinden beri Orta Avrupa devletçikleri huzursuzdur. Zira yanıbaşlarında yayılmacı güçler vardır. Sırp'a, Alman'a ve Avusturyalı'ya güven olmaz. İngiltere, Fransa ve Rusya her işlerine karışır, onları onlara bırakmazlar. 1. Cihan harbi sona erince Çek ve Slovaklar, Avusturya prangasından kurtulur, el ele verip bir devlet kurarlar. Prag Milli Komitesi'nin ilan ettiği Cumhuriyet (1918) bir çok ülke tarafından tanınır. Üç aşağı beş yukarı Fransa'nın devlet nizamını (Üçüncü Cumhuriyet) taklit eder, nispeten demokratik bir anayasa hazırlarlar. Gün gelir iktidar mücadelesi başlar. Bir yanda Almanlara yakın duran Hıristiyan Demokratlar ve Ziraat Partisi, öbür yanda Slav damarı güçlü Sosyal Demokratlar... İlk yıllar koalisyon hükümetlerinin yönetiminde geçer ve genç Cumhuriyet iktisadi krizlerle bocalar. Alman asıllıların kesif olduğu sanayileşmiş bölgelerde ırkçı militanlar türemeye başlar. Ziraat Partisi'nden sonra ikinci büyük güce ulaşan Berlin Muhipleri, Hitler'le yatar, Hitler'le kalkar. Çekoslovakya'nın Almanya sınırları dahilinde olması gerektiğine inanan Naziler, kaleyi içeriden fetheder, işgali zorlanmadan tamamlarlar. Genel vali olarak atanan Reinhard Heydrich ülkeyi dikta ile elde tutar (1938). Sovyetler ise yeraltı mücadelesi başlatan Beneş hükümetine omuz çıkar. ABD ile İngiltere "bekle gör politikası" güder, yanlış ata oynamaktan kaçınırlar. Bir bakıma Beneş'i Stalin'in kucağına atarlar. Rus destekli militanlar eylemlerini artırır, Gestapolara zor anlar yaşatırlar. İlk vuran kazanır İşte Aleksandr Dubçek bu direnişin her basamağında yer alır. Kardeşiyle birlikte Jan Ziska Tugayı'na katılır. Almanlara karşı giriştikleri bir çarpışmada kardeşi Julius ölür, kendisi yaralanır. Malum Baba Dubçek mimli bir kızıldır, Almanlar onu gözden kaçırmaz, tutuklayıp Bratislava Hapishanesi'ne kapatırlar. Eğer General Patton Çekoslovakya'ya yönelse çok şey değişebilir ama Başkan Eisenhower ne kokar, ne bulaşır, anlaşılmaz işler yapar. Halbuki Rus Generali İvan Konev elini kolunu sallayarak Prag'a girer ve sudan ucuz bir zafere imza atar. Partizanlar yönetimi ele geçirince halkı propaganda bombardımanına tutarlar. Çek Komünistleri yüzde 38 oy alarak iktidara gelir, yıllardır Moskava'da yaşayan Gottwald'ı başvekil yaparlar. Ruslar onun yanına SSCB Komünist Partisi yöneticilerinden Valerian Zorin'i koyar, perde arkasında ipleri ele alırlar. Amerika bakar Çekoslovakya elden gidiyor, Marshall planını tatbike kalkar. Kalkar ama meğer ki geçmiş ola... Kara günler Komünist iktidarla birlikte müthiş bir tasfiye başlar, zamanında Almanlara yakın duranları izler dipler ve intikamlarını komaz alırlar. Kiliseyi tarumar eder, papazları "sosyalizme sadakat" yeminine zorlarlar. Aykırı ses çıkaranları "Troçkist, Titocu" diye yaftalar, defterlerini dürüp hesaplarını kapatırlar. Hava dumanlıdır, yükselmek isteyen bu fırsatı kaçırmaz. Aleksandr Dubçek dahi parti kademelerinde ilerlemeye çabalar. İşçiliği bırakıp memurluğa geçer ve Komensky Üniversitesi'nde hukuk tahsili yapar. Bölge sorumlusu, komite sekreterliği derken, Rusya'dan diplomalı olmanın avantajlarını kullanıp zirveye oynar. Stalin'in ölümü ile iç mücadele sertleşir, Gottwald ardından koltuğa oturan Zapotocky, Kruşçev'in emrinden çıkmaz. Rakibi Husak'ı ömür boyu hapseder, Slansky ve Clementis gibi 10 üst düzey parti yöneticisini sallandırmaktan kaçınmaz. Onu deviren Novotny ise süzme bir Marksist'tir, Komünizme din gibi inanır, esnemez, oynamaz, geri adım atmaz. Bu ilkel doktrinin tartışılmasına dayanamaz, teklifini bile suç sayar. Gelgelim teorideki tumturaklı cümleler, pratiğe oturmaz. Parti her işe burnunu sokar, baskılar artar. Bir şüpheli avıdır gider, ajanlar gece gündüz karşı devrimci kovalar. İhbarcılar üç vardiya mesai yapar, kardeş kardeşi gammazlar. Aydınlar adım adım izlenir, gazeteciler sadece buyurulanı yazarlar. Çivisi çıkınca... Mekteplerde Marksist eğitim verilir, ufacık çocukların beyinlerine parti programı tıkarlar. Soru sormak yasaktır, sistem eleştirilmez, gençler kalıplar içinde kalmak ve yaşlıları alkışlamak zorundadırlar. Sanayi tesislerini işi bilenler değil, rejime bağlılar yönetir. Mühendisler başlarını sallar, maaşlarını alırlar. Kârlılık, rekabet kimsenin umurunda değildir, teknolojide bir arpa boyu yol alınmaz. Tatra, Skoda gibi markalar itibar kaybeder, bir zamanlar albenili otomobilleri ile tanınan firmalar uyduruk kaydırık serilerle oyalanırlar. Enflasyon emekçinin belini büker, rüşvetçiler, tefeciler deli para kazanırlar. Fuhuş yaygınlaşır, gencecik kızlar zamparalara meze olurlar. Topraklarını kaybeden çiftçiler perişandır, devlet ırgatına para veriyor (muş) gibi yapar, onlar da çalışıyor(muş) gibi davranırlar. Ürün anında buharlaşır, ambarlarda fareler cirit atar. "Bu böyle mi olmalıydı" diyenler döneklikle itham edilir, adı haine çıkar. Lugattaki kelimelerin neredeyse yarısı gazetecilere yasaktır, ÇKP heceleri didikler, mana içinde mana arar... Prag baharı Aleksandr Dubçek umduğundan da hızlı yükselir, Kominist Parti (KP) içinde söz sahibi olmaya başlar. Kökten kızıl olduğu için rahattır, kendisini karşı devrimcilikle suçlayacak adamın alnını karışlar. İnandığı gibi konuşur "serbestlikten, esneklikten, liberal reformlardan" söz açar... Ne olur yani pastacılıkla tanınan bir aile eski dükkanı açsa, o nefis kurabiyelerinden yine yapsa ... Usta bir terzi marifetlerini sergileme fırsatı bulsa... Şu kararan şehre bir renk, ışık, koku sunulsa... Ki eski tüfekler "Güleryüzlü sosyalizm" derler ona... Uzatmayalım köprüler atılır. Pembe solaklar Dubçek etrafında birikirken, koyu kırmızılar Novotny'nin ardında toplanırlar. İlerleyen günlerde proleterler "kendi iktidarlarına" diklenir, genel grev tehdidinde bulunurlar. ÇKD, Tatra gibi güçlü fabrikaların çalışanları Komünist Parti üyelerine deklarasyon yollar. Gazeteciler, öğrenciler derken, direniş demiryolculara sıçrar. Düşünün 900 bin üyeli metal sendikası şalter indirmeye kalkar. Donkişotluk neyine Dubçek, 1968 Merkez Komitesinde Novotny gibi bir Stalinciyi alaşağı eder, KP Genel Sekreterliğine el koyar. Ona göre buyurucu, tepeden inmeci, halkı yok sayan bir parti hiç bir probleme çözüm bulamaz. Evet, güçlüdür ama Donkişotluk yapmaz, hatta ilk ziyaretini Moskova'ya düzenler Leonid Brejnev'e bağlılıklarını sunar. Konuşmalarına KP'yi överek başlar, ekonomik reformları satır aralarına saklar. Eski Tüfekler buna bile tahammül edemez, Sosyalist kazanımların heder edildiğinden dem vurur "Gericilere fırsat vermeyeceğiz" diye yırtınırlar. Uzatmayalım, Dubçek hem yeni düzenlemeler planlar, hem de derin güçlere "Meşalemiz Lenin, sosyalizm yolundan dönmeyeceğiz" şeklinde mesajlar yollar. Kremlin kışı Gelişmelerden sadece Moskova değil, Doğu Berlin, Varşova, Budapeşte ve Sofya da rahatsızdır. Demirperde liderleri bahsi geçen serbestliğin ülkelerine sıçramasından korkarlar. (Tito ve Çavuşesku bunda kuruntu yapacak bir şey bulamaz) Dubçek'in reform hayalleri ne yazık ki ölü doğar, zira parlamantoda üçte iki çoğunluğu asla bulamaz. Elle tutulur gözle görülür bir değişiklik yapamasa da lafı bile can sıkar. Nitekim 600 bin Rus, Leh, Doğu Alman, Bulgar ve Macar askeri ülkeye doluşur, işbirlikçiler Prag Radyosunu ele geçirir, veryansına başlar. Dubçek yanlıları korsan radyolarla "yıkılmadık ayaktayız" diye çığırsalar da caddelerde kızıl ordu tankları turlar. Ruslar zevk için tramvay devirir, otomobil ezer, bina tutuştururlar. Tecrübeyle sabittir ki Moskof'a direnilmez, aksi takdir Macaristan'a dönerler, kan oluk olup akar. Beyni Marksist ideoloji ile yıkanan militanlar işgalcilerden daha saldırgandır. Muhalifleri tek tek evlerinden toplar, zindanlara doldururlar. Geriye dön, marş! Dubçek sanki uyurgezer gibidir, tükürdüklerini yalar, öyle ki Ruslarla birlikte reformcu avına çıkacak kadar. Kriegel ve Smrkovsky gibi yenilik yanlılarına (ki üç gün evvel birliktedirler daha) hiiiç acımaz. Vatansever gençlerin düzenlediği Anti Sovyet gösterilerine karşı sert tedbirler alır ve tavizsiz uygular. Yetmez SSCB güçlerinin artırılmasını onaylar. Dünün karizmatik lideri karaktersizliğin kitabını yazar. Eh vatandaşlar da Dubçek'in adını anmaz, işgali tel'in için kendini yakan Jan Palach'ı destanlaştırırlar. Bir insan bu kadar dönek bu kadar yalaka olabilir mi? İğrenmekte haklıdırlar. Dubçek Nisan 1969'da (öyle istendiği için) istifasını sunar. Büyükelçi olarak Türkiye'ye yollanır, sanırım onu bir süre gözden ırak tutarlar. Sonra geri çağırır ve partiden kovarlar. O saatten sonra etliye sütlüye karışmaz ve daima korku içinde yaşar. Bilimseli böyleymiş! Çekoslovakya işgali Türkiye'deki sosyalistleri de ikiye böler. TİP (Türkiye İşçi Partisi) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Sovyet işgaline karşı çıkar. Sadun Aren ile Behice Boran ise Rus müdahalesinden yanadırlar. Bu ikili Moskova'yı aklamaya çalışır, Aybar'ı bilimsel sosyalizmden sapmakla suçlarlar. Böyle bir komediyi kim ciddiye alır demeyin muhalif kampanya taban bulur ve Aybar'ı istifa ettirmeyi başarırlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.