Anadolu fatihlerinden İyad bin Ganem

A -
A +

Yermük Savaşı’nda dünyanın en güçlü Kralı Heraklius’u hezimete uğratırlar. İmparator “Elveda Suriye” der ve Ruha'ya (Urfa) kaçar. Hazreti İyad peşini bırakmaz, kâbusu olur âdeta. İmparator "elveda Ruha" der Antakya'ya sığınır bu defa. Hazreti İyad'ın nefesi yine sırtında: “Elveda Antiokya!” Hazreti İyad Malatya'ya kadar kovalar şehri kuşatır ve cizyeye ikna eder sonunda. Suriye neresi? Malatya neresi?

 

 

 

İyad (radıyallahü anh) doğma büyüme Mekkelidir. Peygamber Efendimizle aralarında 11 yaş vardır.

 

 

 

Hazreti İyad, dervişmeşreptir, Tebük Seferinde payına düşen ganimeti aldığı gibi fukaraya dağıtır…

 

 

 

 

 

 

 

Mübareğin ismini İyaz ve İyad gibi farklı şekillerde yazanlar var. Bu Latin alfabesinde “dat” harfinin karşılığı olmadığından. Efendim, İyad (radiyallahü anh) doğma büyüme Mekkelidir. Fihroğullarından. Peygamber Efendimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) 11 yaş vardır aralarında. Ne zaman Müslüman olduğunu bilmiyoruz.

 

İbn-i Hacer hazretleri, 2. Habeşistan Hicretine (616) iştirak ettiğini, Bedr, Uhud ve Hendek gazvelerine katıldığını yazar. Hudeybiye'de (6/627) semure ağacı altında biat ettiği sabit, “müttefikun aleyh” gün gibi aşikâr. Kaza umresinde de veda haccında da Peygamber Efendimizin yanında... Hayber, Mu'te, Mekke'nin fethi, Huneyn, Tebük seferlerinde yalın kılıç ön safta.

 

Server-i Kâinatın dar-ı bekaya irtihalinden sonra irtidat hadiseleri patlar. Hazreti Ebû Bekir şefkati ve dirayeti ile ümmet-i Muhammedi derler toparlar. İyad bin Ganem, o devirde canla başla çalışır, nereye yollansa koşar. Bilahare Hâlid bin Velîd ile Hîre’de buluşup Dûmetülcendel’i (Yemen, Irak, Suriye kavşağında sulak bir belde, sarp bir kale) ele geçirir. Vali tayin edilir buraya. Amca oğlu Ebû Ubeyde bin Cerrâh onu Dımaşk’ın (Şam-ı şerif) fethinde (14/635) süvari birliklerinin başına koyar.

 

 

ELVEDA MALATYA

 

 

Yermuk ise ölüm kalım savaşıdır; kendilerinden katbekat büyük Bizans ordusu ile karşılaşırlar. Halid bin Velid orduyu 38 bölüğe ayırır, başlarına Amr ibni As, Yezid bin Süfyan, Ebu Ubeyde ve İyad bin Ganem gibi komutanları koyar.

 

Heraklius tedirgindir, bir casusunu Müslümanların arasına sokar. Casus dönüp gelir ve şöyle der: “Efendim bunlar zulmün değil, adaletin yanındalar, harama uzanan eli koparırlar, velev ki halifenin oğlu bile olsa. Ruhbanu'l leyl ve fursanü'n-nehar'dırlar (gecenin rahibi abidi, gündüzün mücahidi) ve bizim yaşamayı istediğimizden fazla ölümü arzularlar.”

 

Nitekim Yermük Savaşı’nda (15/636) dünyanın en güçlü Kralı Heraklius’u hezimete uğratırlar. İmparator “Elveda Suriye” der ve Ruha'ya (Urfa) kaçar. Hazreti İyad peşini bırakmaz, halkayı daraltır, kâbusu olur âdeta. İmparator "elveda Ruha" der Antakya'ya sığınır bu defa. Hazreti İyad'ın nefesi yine sırtında: “Elveda Antiokya!” Hazreti İyad Malatya'ya kadar kovalar şehri kuşatır ve Cizye'ye ikna eder sonunda. Suriye neresi? Malatya neresi? Anadolu toprakları yol olacaktır bundan sonra.

 

 

SULHTAN YANA

 

 

Hazreti İyad, Kudüs’ün fethine de katılır (16/637), ertesi yıl Ebû Ubeyde bin Cerrâh ile Halep'e yönelir, anlaşma imzalatır tekfura. Dönekler yan çizince tekrar üzerlerine gider ve teslim alır bir daha. Canlarını yakmaz, sadece anlaşmayı yeniletir eski şartlarla.

 

Antakya seferinde öncü kuvvetlerin komutanıdır, oradan Menbic’e geçer, kan dökmekten kaçar, sulh yolunu yeğ tutar. Nitekim Ra’bân (Araban) ve Dülûk eşrafı ile de oturur masaya.

 

Hazreti Ömer onu Humus, Kınnesrîn ve el-Cezîre valiliğine getirir, bölgenin fethiyle vazifelendirir.

 

İyâd (radıyallahü anh), Hicri 18 yılında 5 bin kişilik bir kuvvetle yola çıkar, birkaç günlük kuşatmanın ardından Rakka’yı teslim alır. Sonra Ruha’yı (Urfa) sıkıştırır. Bizans çürümüş çekilmiştir ama tekfurlar (kale beyleri) koltuğu bırakmaz. Bey, beyhude direnmeye kalkar, sonra bakar ki Müslümanlar önlerinde durulmayacak kadar zinde ve kararlılar. Antlaşma yapar hiç de pişman olmaz.

 

 

GÖKTEKİ YILDIZLAR

 

 

Kolay iş değildir. Arkanda binlerce genç savaşçı duracak, bunlar yedirilecek, içirilecek, barındırılacak, atı olmayana at, koşum bulunacak, ok yay, kılıç kalkan, harbe mızrak sağlanacak zırh ve tolga ile donatılacak... Muharipler kimsenin malına mülküne bakmayacak, ırzına namusuna dokunmayacak, aralarında niza atışma çıkmayacak, sırf Allah rızası için savaşacak ve kardeşçe yaşayacaklar. Bıkıp usanmadan talime çıkacak ve daime cenge hazır olacak.

 

Mümkün mü? Mümkün! Hatta aralarına yeni katılan bir bedeviye ganimetten pay uzatırlar, utanır ve “Ne bu?” der. “Bu senin hakkın” cevabını alınca, “Ama ben şuramdan (gırtlağını gösterir) bir ok yiyip şehit olmak için gelmiştim buraya” sözleri dökülür dudaklarından. Ertesi gün yine çarpışma, tam da orasından vurulup şehit düşer…

 

 

EMİN İNSANLAR

 

 

Hazreti İyâd'ın güvendiği yardımcıları vardır. Safvân bin Muattal ile Habîb bin Mesleme’yi gözü kapalı Sümeysât’a (Samsat) yollar; kendisi de Harran’ı teslim alır. Cenkle cidalle değil müsamaha ve müsalaha yoluyla.

 

Müslümanlar Hazreti İsa’ya (aleyhisselam) ve Meryem validemize son derece saygılıdırlar. Halk bunu gözden kaçırmaz. Bölgede tek Allah inancına sahip monozitler aradıklarını İslam’da bulurlar. Sahabeler zarif insanlardır karınca ezmez, kalp kırmaz. Dirar bin Elezver el Esedi aşiretiyle birlikte Harran'a yerleşir ve çabucak kaynaşır yerli halkla.

 

Hazreti İyad Aynülverde, Dârâ, Habur ve Serûc'ü fetheder, Karkīsiyâ'nın ardından Nasîbîn (Nusaybin) üzerine yürür sırtı döşek görmez yıllarca. Kumandanlarından Umeyr bin Sa’d’ı Âmid (Diyarbekir) ve Meyyâfârikīn (Silvan) üzerine yollar. Diyarbakır fethine kendisi ve Halid bin Velid de katılır çünkü bu 6 bin yıllık şehrin surları aşılası değildir kolayca.

 

 

BİR ŞEHİR, KIRK ŞEHİT…

 

 

Halid bin Velid o günlerde oruç tutmaktadır, aşçı iftarlık bir şeyler bırakır çadırın yanına. Mübarek bir köpeğin tabağı yalamakta olduğunu görür. Artık necis olmuştur bari kalanını da vereyim de yesin diye yaklaşır. Hayvan ürker, çalılıklar arasına girer kaybolur surlar altında. Hazreti Halid çalıları araladığında bir su yolunun kalenin içine akmakta olduğunu fark eder. O gece 100 kadar mücahidle bu dar geçitten girer, kapıları açarlar. Hazreti Halid'in yanındaki 27 sahabe şehit olur ki kendi oğlu Süleyman bin Halid de vardır aralarında. Diğerleri Rıdvan, Mes'ûd, Beşir, Hamza, Amr, Şu'be, Sâbit, Nu'mân, Ka'b-i Zişan, Fudayl, Mâlik, Fahr, Ebu'l-Hamd, Ebu Nasr, Muğire, iki Muhammed, iki Hasan, iki Zeyd, iki Halid ve üç Abdullah (radıyalahü anhüm ecmain) inna lillah…

 

Şimdi onlar şehit oldukları noktada medfunlar, yanında şirin bir cami var, ziyaret etmenizi isterdim mutlaka… Muaz bin Cebel'in açtığı Bab-ül Cebel'de (Dağ Kapı) iki şehît verilir. Aşere-i mübeşşereden Said bin Zeyd Urfa Kapıyı, İyaz bin Ganem ise Mardin Kapıyı açar. Allahü tealanın izni keremi ile muzaffer olurlar. Cem'an kırk Sahabe şehid düşer makamları âli ola.

 

 

BEDAVADAN UCUZA!..

 

 

Hazreti İyâd, Müslümanlardan öşür, gayr-i Müslimlerden cizye alır. Cizye her erkek için yılda sadece bir dinardır (mâkul bir para), kadınlar ve çocuklar vergiden muaftırlar. Bu bedel karşılığında evlerinde oturur, topraklarını işler, dükkân ve tezgâhlarını çalıştırırlar. Devlet onları korur kollar, asayişi sağlar, kanallar açar, köprü, çeşme yapar, yolları emin tutar. Halk memnun kalır, bir dinarla da kalmaz, zeytinyağı, meyve, sirke, bal getirirler ordugâha.

 

Hazreti Muaviye halife olunca, bu yiyecekleri de cizyeden sayar, hesaplarından düşer iade eder halka. Derler ki şehir kapıları açılmıştı ama o gün gönül kapıları da açıldı. İyad bin Ganem, tarihte “Urfa Antlaşması” diye geçen mektubu kıstas alır, diğer beldelere de sunar. Israrla barışa çağırır, sıkıntılara katlanır bu uğurda… Suruç, Viranşehir, Birecik, Rumkale halkı da Urfalı gibi anlayışlı çıkar, aynı toprağın insanıdırlar sonunda. Bilgi olarak yazalım, Rakka ve Harran İslam ordularını asla yormaz, karşı koymaz, tek mücahid bile şehit olmaz.

 

 

DERVİŞLİK DEDİKLERİ...

 

 

Hazreti İyad dervişmeşreptir, Tebük seferinde payına düşen ganimeti aldığı gibi dağıtır fukaraya. Hazreti Ömer'e giderler. "Ama çok dağıtıyor!"

 

-Kendi malından mı?

 

-Evet kendi malından.

 

-Dağıtsın size ne bundan?

 

Mübarek yedirmeyi sever, zadurrikap (yolcunun azığı) diye tanınır asker arasında.

 

 

YA ÖMER DUYARSA!

 

 

İyad, Şam Saraylarına girdiğinde bihuzur olur. Diz çöküp ellerini açar: “Ya Rabbi, bizi bu afetten koru. Sarı ve beyazın (altın ve gümüşün) şerrinden muhafaza eyle...”

 

Bir gün Hazreti İyad'ın Mekkeli akrabaları gelir kapısına dayanırlar, talepkârdırlar. İyad para edecek nesi varsa satar, misafirlerini ağırlar. Beşer onar dinar sıkıştırır avuçlarına. Akrabaları “Bu nedir, dilenci mi var karşında! Sen bunca zaferin mimarısın, kaç şehir aldın, valilik yaptın. İnsan hiç değilse birer zekât memurluğu ayarlar" derler. Hazreti İyad, “O zaman ben bunu halifemize bildireyim" deyince, hepsi kaybolurlar. Bilirler ki Hazreti Ömer'in bu hususta şakası olmaz!

 

 

ÜÇ İSİM VARSA DA...

 

 

Saad bin Ebi Vakkas kuzeye açılmak icap ettiğinde çok düşünür çünkü bilmedikleri kavimler yaşar, meçhul topraklar, sarp coğrafya... Kimi tayin etsem acaba? Hazreti Ömer üç isim yazıp yollar. Üste iki meşhur sahabi, İyad bin Ganem en alttadır.Tamam der, İyad'ı yollar, ki halifenin arzusu da bu meyandadır aslında.

 

Hazreti İyad kardeşi gibi sevdiği Habib bin Mesleme'yi Azerbaycan Ermenistan Gürcistan taraflarına yollar. Berrak nehirler, gümrah bahçeler, verimli bağlar. Köşkler, çiftlikler. Altın, gümüş, mücevher, sandıklardan taşar. Arzuları dünya değildir, dönüp de bakmazlar.

 

 

O AĞLAMASIN DA...

 

 

Hazreti Ömer ne zaman bir fetih haberi gelse ağlar. Ya Rabbi ben şimdi onlara İslam’ı nasıl öğreteceğim? Bu yükü hangi omuz tartar? İran hazineleri geldiğinde de gözü yaşlıdır, kuruş kaysa kaybolsa hesabı sorulacak mahşer meydanında. İyad fethettiği beldelere beş on mütebessim muallim bırakır. Ordu gider, onlar kalır, tebliğde bulunurlar.

 

Önceleri lisan-ı hâl ile anlaşırlar. Bilahare ahaliye Arapça öğretir, mahallî lisanları öğrenirler karşılığında. Bir kişinin iman etmesine vesile olmak güneşin aydınlattığı her şeyden kıymetlidir onlara.

 

Hazreti Ali "bana bir harf öğretenin kölesi olurum" buyurmuş, İyad bin Ganem canı pahasına imana davet eder, fıkıh, Kur’an-ı kerim öğretir, artık onun nesi olunur bu durumda?

 

 

KİŞİ SEVDİĞİ İLE…

 

 

Hazreti İyad hem Irak’ta vuruşan Sa’d bin Ebû Vakkas’a takviye yollar, hem de Mardin ve civarını alarak Musul’a kayar. Can yoldaşı Saffan ibni Muattal sancağı Adıyaman'a asar. Mesleme ise Erzen, Derbe, Bitlis, Hilât (Ahlat) ve Behisni'yi (Besni) fetheder, taa Erzincan ve Erzurum'a çıkar... Artık İslam sancakları dalgalanmaktadır Anadolu ve Kafkasya'da

 

O gün Halife Ömer’den (radıyallahü anh) bir mektup gelir: “Yezid bin Süfyan çok hasta, Şam'a git, idareyi ele al!”

 

Yerine Utbe bin Ferkad’ı bırakıp yola çıksa da hastalanır ve vefat eder Humus’a vardığında. Onu nereye defnederler biliyor musunuz? Pek saydığı, örnek aldığı, hayranı olduğu, Hâlid bin Velîd’in yanı başına. “Yakışır” dediğinizi duyar gibiyim “Benim de içim bir hoş olmuştu ilk okuduğumda.”

 

 

 

İrfan Özfatura’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.