Fildişi denince bilardo topu, satranç takımı, düğme, tarak, toka gelir akla. Onları sonra yazarız, önce şu piyanoculara bi çakalım da!
Piyano garip bir alet, meraklısı alır çalar, meraksızı da alır gözünüze sokar. Çünkü güç, para ve statü göstergesidir, hava basmaya yarar.
Yeni zenginler konaklarında dönen basamakların bittiği sahanlığa bir “kuyruklu” oturturlar. Malum merdiven boşluğu sese eko katar. Farz et ki türkü çığırıyorsun hamamda.
Piyanokolikler markaları pek bilir, dudak bükerler vasatlara. Yenge söylenmeye başlamıştır bile “olmuşken şundan olsun, bir kere alınıyor sonunda!”
Çizgi üstü firmalar, tok satıcıdır, deri yüzer âdeta. Misal Bösendorfer Artisan isteyen 628.998 dolar sayacak paşa paşa. Bence 629 bin verin, “üstü kalsın” deyin sevinsin fukara.
Dolar 40 lira desek, 25 milyondan fazla. Bununla kaç Togg alınır otur hesapla.
Faziolu Piano 423 bin dolara kitler, küsüratla uğraşmaz. Schimmel ise he der, 358.750 dolara. Blüthner, Seiler, Steingraeber, Shigeru, Kawai, Grotrian, Sauter, Mason & Hamlin derken fiyat iner 230 bin bandına.
Steinway ise sürümden kazanır, 200 bin avro dememek için 198.400’e bağlar. Nakliye ve akort dâhil, daa ne istiyon başka?
Birileri yüzlerce dönüm arazi ile uğraşır, birileri koyun sığır peşinde koşar. Kimi inşaata işine girer, kimi imalatta boğuşur isle, pasla, çapakla. Halbuki parsayı tıngırtı satanlar toplar.
Şimdi filan şahıs paraya kıydı diyelim bir alamet aldı koydurdu salona. O an itibarıyla evde huzursuzluk başlar. “Gönlü var mı yok mu” demez zoraki ders aldırırlar tıfıllara.
Müzik müellimleri farklı lisanlardan konuşur, andante, allegro, mezzoforte... Yok diyezler, bemoller filan…
Kendileri kadar hassas bir kulağa sahip olmanızı isterler ısrarla.
Ağzı süt kokan çocuğun aklı oyundadır, “yaa nerden düştük buraya?”
Tozlu arsalarda çelik çomak, birdirbir ve uzun eşek oynayanların kahkahaları birbirine karışmaktadır.
Beyzade camdan imrenerek bakar çulsuz akranlarına.
Ve bitmeyen talepler, hadi kızım kalk bir şeyler çal ablalara. Alkış! Ufaklık eteğini tutarak ayrılırken gülümser, birazdan odasına kapanıp ağlayacaktır oysa.
Yaaa bırakın çocuk çocukluğunu yaşasın çamura batsın, ağaca çıksın.
Ebeveyn buyurgan! Yoook illa piyano çalacak, bale yapacak.
Bizim nesil mekteplerdeki müzik derslerinden çok çekti, mandolin ve flüt almayanlar baskı altında kalırdı açıkça. Alanlar ise müsamereye hazırlanırlar ki başa bela. Zoraki dersten çıkarır götürürler salona, hadi çal! Olmadı bir daha! Dımbır dımbır aylarca prova.
Yavrukurt ve bando takımları ayrı gaile, kıyafetleri el yakar, bu ağır masraf o ayki bütçenizi delmekle kalmaz, sonrakilere de sarkar.
Burada dik duracak, azarlanacaksın icabında, trampete, trompete para kaptırmayacaksın asla!
Bu dert bize İtalyan Faşistlerinden bulaşır aslında, kara gömlekliler el kadar bebeleri partici yapar “Piccole İtaliane” hesabına.
Müzik derslerinde çalınan parçaların da ekseri Nazilerden aparma.
Hele o babanın çiftliği tam bir ilkellik. Çocukları mööö mööö diye böğürtür, kâh kişnetip, kâh anırtırlar. Yani buna da estetik diyen varsa...
Gerçi şimdiki kopillerin ders mers almasına gerek yok, parçayı bir yerden kopyalar, pleybekle montajlar, aleme atar.
Ha bastığı tuşları ekrandan tanıyıp da “bunu o çalmıyo” diyen bir müzisyen kişisi çıkar mı?
Çıkar da bi şi olmaz, münakaşa başlarsa takipçi artar. Hele saçını Dubai mecnunları gibi sallarsa tıkın dibine vururlar.
Efendim piyano dediğin neticede bir ahşap kasa. Bir zamanlar masifmiş, şimdi sunta üstü kaplama. Gavur ölüsü gibi ağır, bir de ceraskâr lâzım yanına.
Öğrenmeye niyeti olmayan için mekanizmanın ehemmiyeti yok, velev ki yuvarlanan teneke sesi çıkarsın tuşlara basınca.
Kasa öyle de böyle de işe yarar, hiç olmadı kümes yaparsın avluya.
İçinde teller tokmaklar filan var. Çağırın eskiciyi gelsin, bir abdesthane maşrapası ile 12 mandal verirse öpün koyun başınıza.
Gelelim tuşlara.
Bir piyanoda 88 tuş olur, 52’si beyaz, 36’sı kara.
Siyah tuşlar koyu renkli ağaçlardan yapılır, hafif bi boya cila, klavyeye sırala.
Beyaz tuşlar için ise bir fil katletmeniz gerekir. Dişi koparan cani hemen kaçar, birazdan öbürleri gelecektir zira. Onlar bir ailedir, ölülerini bırakmazlar. Sürü öksüzlere de sahip çıkar, genç filler abilik ablalık yapar anasızlara.
Gelgelelim 5-6 tonluk ceset kolay kalkmaz, sahrayı ufunet sarar. Filceğizin derisi kalındır, kurdun kuşun dişi kesmez, beeelki sırtlan kulaktan kemirir bir parça.
Peki hastalık?
Yapmaz mı? Kan-cerahat-gaita, üçü bir arada.
İlk piyanoyu 1700’lü yıllarda Floransalı Bartolomeo Cristofori yapar. 20 civarında üretebilir ömrü boyunca.
Daha evvel “klavsen” adlı bir çalgı vardır, tuşa dokununca yaylı sazlar gibi tel çeker bırakır dınnn sesi verir orta kararda. Hızlı vurdun diye gür çıkmaz.
Fransız Marius bu alete tokmaklı klavye oturtur, Saksonyalı Silbermann çekiç sisteminde düzenleme yapar, Bach ve Beethoven akıl satar, Stein pedal koyar ve Alman Zumpe “kılavuzlu” nam mekanik piyanoyu piyasaya sunar.
Heinrich Engelhard Steinweg ise 1820’lerde Almanya Seesen’de imalata başlar. Derken ayağını ABD’ye atar, Manhattan’da atölye açar. Çevreye uyup İngilizleşir, marka adını Steinway & Sons koyar.
II. Cihan Harbi’nde müttefik askerleri için cepheye habire piyano yollar, gaza gelsin de Almanları kırsınlar.
Ulen haramzade sen de aynı soydansın sonunda. Yani diyecem, bu alet çook yeni daha. Kilise müdavimleri de sanıyorlar ki evvel zamanlardan kalma.
Fildişi kolay aşınmaz zamanla sararır kehribara döner, dokuları meydana çıkar. Müzisyenlerin ona olan tutkusu paragöz avcıları ayaklandırır, alır tüfekleri yatarlar pusuya. Günümüzde Bangladeş, Hindistan, Sri Lanka, Çinhindi ve Endonezya’da kalan “yabani Asya fili” sadece 30 bin civarında. Halbuki 100 bini aşkındı asrın başında.
Kara kıtada ise elli yıl evvel 1,2 milyon Afrika fili yaşar, kaçak avcılar dibini kuruturlar. Sadece 2006-16 arası 111 bin kayıp var. Şu an cem’an 400 bin civarında.
Bunlar 60-80 yıl yaşar, ot yaprak yer, varille su içer ve mutlaka yıkanırlar.
Dişleri çok işlerine yarar sadece müdafaada değil taşımada da kullanırlar.
Göç zordur, açlık susuzluk yorgunluk bir yana, yavruları kaptırırlar yırtıcılara.
Halbuki bir anne 22 ay hamile kalır, 100 okkalık bir bebecik doğar. Ve o şirin yavruya tam 4 yıl bakar.
Filler kurak dönemlerde 20 km’den su kokusu alır, bulur, zemini dişleriyle kazır çıkarırlar. Diğer hayvanlar da onları takip eder sebeplenir kenarından.
Sık ormanlarda dinlenme ve otlama alanları açar, farklı türlerin suya ve tuza ulaşmasını sağlarlar.
Zahiren yeşili tahrip ediyor gibi görünseler de ormanın sıhhati için lâzımdırlar. Habitatı yıkıp yeniden inşa eder, gübre döker, tohum taşırlar. Takıldıkları havzalarda (mesela Kongo) ağaç yüksekliği ve biyokütle artar. Evet küçük nebatı ezip geçseler de ağaçların boy atmasında rol oynarlar.
Uzmanlar şuna karar verir sonunda: Bir bölgeyi fidanla yeşillendirmeye kalkma. Filleri sal, devasa ağaçlar bulacaksın bir süre sonra.
Kanadalı piyano üreticisi Heintzman tarafından tasarlanan kristal gövdeli piyano 2008 yılında Pekin Olimpiyatlarında çalındıktan sonra ismi meçhul biri tarafından 3 milyon 220 bin dolara satın alınır. Ters bir hareketle tuz buz olabilir, neticede cam sırça.
Bazı şöhretlerin kullandığı aletler de meraklıları peşine takar. Misal Casablanca filminde rol alan yorgun piyano Sotheby’s’de açık artırmaya çıkar. Beatles elemanlarından John Lennon’un pasaklı piyanosu da hayli para eder. Ama diyeceksin üzeri kir pas içinde ve sigara yanıkları var... A be evladım para zaten onlara.
İrfan Özfatura’nın önceki yazıları…