Otomobilciler hayallerine sınır koymaz, üretmeyecekleri modelleri de allar pullar fuara yollar.
Hatırlar mısınız bir zamanlar Cenevre, Tokyo ve Detroit Oto Fuarları dikkatle takip edilir, büyük yer alırdı matbuatta.
Sergilenenler ekseri gelecek yılın modelleri olur, bazısı da tasarı hâlindedir daha. Yarı imaldir, lastiği basmamıştır asfalta, ecnebiler konsept derler ona.
Her fikre açıktırlar, nitekim otomatik park, acil fren destek, şerit okuma gibi “Yok artık!” denilen yenilikler bunlarla girer hayatımıza. Devasa SUV’lardan, mikro-arabalara...
Bazıları fezaya çıkacak gibi durur, bazıları sanki dalacak deryaya. Bunlar daha ziyade sinemacıların dikkatini çeker ajan filmlerinde kullanılırlar.
Konsept otomobiller altı teker, martı kanat ya da alta kayan kapılar gibi ihtiyaç hissedilmeyecek hususiyetleri de taşır, hatta nükleer reaktör ve müteharrik sığınakla donatılırlar.
Bi’ gösterelim bakalım millet ne diycek acaba?
Konseptler alımlı dursa da bazıları makettir aslında, fiber, mum, kilden, belki de sıkıştırılmış kâğıttan.
Bu yüzden etrafına şerit çeker yaklaştırmazlar, şimdi gider üstüne oturursun, eyvah eyvah eyvah!
Efendiiim. İlk konsept otomobil 1938 Buick Y-Job diye geçiyor kayıtlarda. General Motors adına Harley Earl tarafından hazırlanır ve Detroit’te podyuma çıkar. Nişangâhlı kaput süsü, gizli farları, gömme kapı kolları, elektrikli camları ve tavan kızağı ile takdir toplar. Peki sonra?
Sonra hesap kitap uymaz, çekilir kızağa!
Avrupa’da ilk konsepti Aston Martin hazırlar. Gnl Md. R. G. Sutherland yüksek performanslı, hafif alaşım gövdeli, monokok çelik iskeletli, çevik bir sedan arzular. Mühendis Claude Hill yer yer havacılık teknolojisi kullanarak “Atom” prototipini ortaya koyar (1940). Araba yeniliklerle doludur, öyle ki 27 ayrı patent başvurusu yaparlar. Hâlbuki savaş yıllarıdır, piyasa durgundur, bir kaç oto muhabiri dener, yazar, pek bi hareket olmaz. İhtimal kaybolacak, kaldırılacaktır garaja.
Ancak İngiliz traktörcü David Brown, direksiyonuna oturunca hayran kalır. Büyük bir cesaretle şirketi satın alır ve kazanır (1947). Kolay mı, 1914’ten beri biriken tecrübe vardır arkasında.
Buick Le Sabre 1950’lerin yüz akıdır. GM. modelcilerinden Harley Earl avcı jeti F-86’ya benzetir âdeta. Kuyruklar göz okşamaktan öte 20 galonluk benzin tankıdır. Tesisat 6 volttan 12’ye çıkarılır. Tek tuşla elektrikli kriko çalışır, farlar jetleri andıran hava girişinin arkasına saklanır.
Maket değildir, gövdesi alüminyum, magnezyum ve fiberglastan yapılır ve hareketini 3,5 litre V8 motordan alır. Yağmur sensörleri devreye girince tavan kendiliğinden kapanır.
Çıkan iş Earl’ün de hoşuna gitmiş olacak ki fuarı müteakip kendi alır.
Ardından GM birçıkış daha yapar. Manhattan, Waldorf Astoria Otelinde düzenlenen Motorama Fuarı’nda Corvair konseptini tanıtırlar (1954). Yine Harley Earl çizgilerini taşır, daha Avrupaidir, derli toplu ve nispeten ufaktır. Kaput altına 3,8 litre düz 6 bir motor yatırılır. Krom kaplamalar ve beyaz döşemeler göz alıcıdır. Gelgelim Corvette satışları bile durgunlaşmıştır, dosya rafa kaldırılır, araba depoya tıkılır.
Cadillac 1930’lu yıllarda “Money no problem” diyenler için “Sixteen” diye bir seri yapar. Adından anlaşılacağı üzere alamet hareketini 16 silindirli bir motordan alır, leş gibi ağırdır.
Yıllar sonra (2003) bir Sixteen daha yaparlar, bu sefer 32 valfli alüminyum motor takar, ağırlığı 2.270 kiloda durdururlar. Tipi arkadan Eldarado’yu andırır, direksiyona kristalden tıraşlanmış Cadillac arması yapıştırılır, göğüse Bvlgari saat yakıştırılır. Araba büyük ötesidir önde üst üste beş far, arkaya 7 dilimli stop ışık sıralanır. Kaput ikiye ayrılır, sağdaki ve soldaki ayrı ayrı açılır. Motor modifiyeye gerek duymadan 1.000 beygir güç yakalar, arzu edildiğinde sadece sekiz ya da 12 silindir çalışır, yakıt tasarrufu sağlanır. Cadillac’ın amiral gemisi olabilir ama seri üretimi yapılmaz!
Chevrolet Corvette konseptlere çok para harcar, demek ki karşılığını alır. 1950’li yıllarda İtalyan arabalarına özenen Q-Corvette’ler çok şıktır. O ara GM yönetimi değişir, maliyet düşürme bahanesi ile tavana atılır.
GM yarış pistlerine mesafelidir, markanın mühendislerinden Shinoda ve Mitchell, bir SS şasisini 500 ABD dolara satın alır, donatır. Dt. Dick Thompson tarafından kullanılan markasız araç kendi sınıfında birinci olur.
XP -755 konsept otomobili “Mako Shark” ise köpek balığını andırır. Üstü çift kubbeli kabarcık şeklinde ve yekpare camdır. Sivri burnu ve yan yüzgeçleri ismiyle müsemmadır. Baktırır, döndürür bi’ daa baktırır. 1962 New York Coliseum’da sahne alır, ayakta alkışlanır ve çöpe atılır. O sene Corvette’ler taa 1950’den kalma eski kasayla çıkarılır.
Firebird I ve II ile “Binek otomobillerde gaz türbini kullanılabilir mi” sorusuna cevap aranır. Sadece motor değil aktarma organları da kenara atılır. Ancak alet yakıt düşmanıdır, petrolcünün kızını alsan da başetmen imkânsızdır. Kaldı ki egzozdan atılan hava (1.000 Fahrenheit-540 celcius) yakıcıdır, böyle yüksek hızlar için tuz gölleri ve havaalanları lazımdır. Levye ile zaptı zordur, yola yerleştirilen kabloları takip edebilir lakin meskûn mahalde ne yapacaktır?
Üçüncü Firebird konsepti ile bu sıkıntılara çare aranır, sonra “cık” denir, müzeye kaldırılır (1958).
Bu arada bizi arka kamera, patinaj önleyici, kilitlenmeyen frenler ve ayarlı süspansiyonla tanıştırır.
Sen misin jet motorlu otomobil yapan? Ford da altta kalmaz 1957 Nucleon ile nükleer enerjiye kapı aralar.
Arka tarafına küçük bir reaktör konacak ve aynen nükleer denizaltılar gibi uranyum fisyonuyla elde edilen enerji ısıya dönüştürülecek, bir buhar türbinini çevirecek, haraket ya direkt tekere verilecek (çok fazla) ya da jenaratöre bağlanıp elektrik sağlanacaktır.
Dr. Thomas, “Enerji dönüşümleri havaalanında döviz bozdurmak gibidir” der “Her zaman kaybedersiniz.”
Soğutma sıvısı radyatörlerin baş edemeyeceği kadar çok ve kızgın olacaktır. Her ne kadar ileride reaktörlerin hacim ve ağırlığı azalacak olsa da radyasyonu dizginlemek için 1,5 metrelik beton ve tungsten kalkan şarttır.
Bu da yolcu kabinini ön aksın da önüne iter, ortaya garip bir şekil çıkar.
Zikrolunan enerji büyüktür 8 bin kilometre durmadan gezdirebilir, peki binmedim n’olacak? Zincirleme reaksiyon kontak kapatmakla duracak mı acaba?
Neticede “fütüristik bir fantezi” olarak kalır. Maketler Berlin Deutsches Technikmuseum’a yollanır.
Otomobil meraklıları gelecek kadar nostaljiye de ilgi duyar. Bu işe üç büyükler (GM, Ford, Chrysler) değil Avustralyalı Holden el atar, “İşte bu!” dedirten Efijy’e imza koyar.
Araba güya 1953 Halden FJ’nin (Car’s filminde, kasabanın şerifi) kopyasıdır ama Corvette alt yapısı üzerine kurulur, 645 bg süperşarjlı V8 motoruyla ağabeyinden 11 kat güçlüdür. İtinalı döşeme ve elektronik aksamı da caba.
2005 Sidney Fuarı’nda tanıtıldığında bütün gözleri üzerinde toplar, uzak kıta “Biz de varız” der oyunda.
Aslında çok misal verecektik, bir kaçıyla doldu sayfa.
Mevzu derin, bu hamur çok su kaldırır daha.
Evet o da bir konsepttir. Ancak sektöre değil siyasete hız katmak için tasarlanır, adı bile taraftır. Araba 29 Ekim 1961 kutlamaları için Ankara’da dolaştırılacak CHP rant aparacaktır. Mühendis kafası arabayı yapar ama darbeci kafası “Hadi hadi” der, benzin koydurtmaz.
Kaldı ki yerli bir otomobil için yıllardır hazırlanan bir kadro vardır (Erbakan ve arkadaşları) onları yaklaştırmaz, iş bitince yine lokomotif ve vagon yapacak demir yolculara ısmarlarlar. Biliyor musunuz o Cer atölyesi de Abdülhamid Han’dan yadigâr.
Yapın emri verenler, ekibi yalnız bırakır, tahsisatı tenkisatla kısarlar. Çaresiz ve mahrumdurlar, düşünün arabaya göre cam bulamayınca, cama göre araba yaparlar. Aylarca uykusuz çalışırlar, övgüye layıktırlar.
Hâlbuki o yıllarda yola çıkanların (Hyundai, KIA, Samsung, Ssangyong, Honda, Suzuki, Audi, Subaru...) aldıkları mesafe ortada.
İrfan Özfatura’nın önceki yazıları…