Canı pahasına Michael Servet

A -
A +

15. asrın başları... Yer İspanya... Villenovalı Micquel Serveto zamanında gitar mı çalar, sarenat mı atar bilmiyoruz ancak, müziğin ötesinde bir şeyler arar ve nasıl olursa olur Arapça'nın rüzgârına kapılır. Öyle ya, trampet takırtısını andıran sert ve kısa heceli İspanyolca nerdedir, şiir gibi akan, kulak okşayan Arapça nerede? Hoş o yıllarda Kurtuba sosyetesinde Arapça konuşmak pek modadır. Şehrin piskaposu buna çok kızmakta "Müslüman dilinde ne bulurlar bilmem" diye dert yanmaktadır. Emeviler henüz on yıl evvel Endülüs'ten sürülmüştür ama Serveto'nun çevresinde hatırı sayılır miktarda Arapça bilen vardır. Micquel, Arapçaya belki gel geç bir hevesle başlar ancak çok geçmeden bu lisanın sadece nağmeli olmadığını, belagatte eşsiz olduğunu anlar. Gramer kaideleri matematik gibi düzenlidir ve onu çok sarar. Emsile, bina, sarf, nahiv derken sıra gelir Arapça eserleri okumaya... Ve olanlar olur ona! Sivri dilli hekim Servet öğrendiklerini kendine saklayan "bana lâzımcı" takımından değildir, bilginin paylaşılarak arttığına inanır. Endülüs kaynaklarından öğrendiklerini kendine göre derler toparlar ve büyük bir heyecanla dostlarına sunar. Bir tıp fakültesi öğrencisi olduğu için öncelikle hekimlikle ilgili eserleri tarar ve kürsüye çıkıp kan dolaşımını anlatmaya başlar. Bunlar İbn-i Nefis'in yıllar evvel söyledikleri şeylerdir ancak halk ayaklanır, kimisi "vay be" der, kimisi ortalığı yıkar. Servet hemşehrilerine gözle görülüp elle tutulabilen şeyleri bile kabul ettiremeden "ruh, nefs, yaratılış" gibi detay konulara girer ve İslâm âlimlerinin söylediklerini tekrara kalkar. Açıktan açığa "Allah vardır ve birdir. Allahın oğlu kızı olmaz. Üç tanrı inancı sapıklıktır. Hazret-i İsa da sizin gibi insandır. Son peygamber Muhammed'tir, Müslümanlar kurtuluşa ereceklerdir" demeye başlar. Dahası günahın soyaçekim yoluyla intikal ettiğini söyleyen papazlara itiraz eder, vaftize karşı çıkar. Yani cesaretin bu kadarı da fazladır ve beklenen olur. Engizisyon onu yaka paça içeri tıkar. Eh, dava neticesini bilmek için arif olmaya gerek yoktur. Engizisyonda yargılanan bir adam ya yakılır, ya da yakılır. Ancak o kuzu kuzu oturup infazı bekleyecek kadar saf değildir, bir fırsatını bulup ülkeler ötesine kaçar. Mutaassıp katolikler onu gıyabında yargılar, ottan çöpten maketini yapıp ateşe atarlar. Alevleri sopalarla döver akılları sıra hırslarını alırlar. Avrupa kazan o kepçe Servet, Avrupa'nın derinliklerinde izini kaybettirir. Eğer istese kendi halinde bir şehre yerleşip hekimlik yapar, para kırabilir. Ama o inandıklarını dillendirmeden duramaz. Bedelini bildiği halde yüksek sesle konuşur. Yine engisizyona bulaşır ve yine kaçar. Bir ara Toulos'da hukuk okur ama kuruntulu Hıristiyanların kafasını karıştırınca şehirden kovulur. Strastburg'da eski dostları Buces ve Capito'nun kendine kucak açacaklarını sanır ama aldanır. Onlar bu asi ve günahkâr İspanyolu yanlarına bile yaklaştırmazlar. Servet, Almanya yıllarında teslisi ret eden "Kutsal Üçleme Hatası" adlı kitabını bastırır. Ancak bu konulara müsamahalı yaklaşan Almanlar bile ayaklanır, ona bu cüretini ödetmeye kalkarlar. Servet, gizlice Fransa'ya geçer ve ülkenin ünlü hekimlerinden Sylvius ve Fernel'in asistanlığını yapar. Onlardan muvafakatname alır ve Lombard Kolejinde ders vermeye başlar. Keyfi beyde yoktur ama huzur batar, sağda solda bildiği gibi konuşunca işinden olmakla kalmaz, Paris'te de barınamaz. Lyon, Avignon derken beş parasız kalır, bütün İtalya'yı aç bi ilaç dolanır. Bir ara protestanlar Ceneve'de güç kazanırlar. Eğer onları etkilemeyi başarabilirse batılla savaş yolunda mesafe alabilecek demektir. İşte "Hıristiyanlığı Yeniden Kurmak" adlı kitabını o günlerde yazar ve kiliseyi eleştirmekten korkmaz. Dost bildikleri... Servet, artık tecrübelidir, aşikare ortaya çıkmaz, mimli isimlerle birlikte bulunmaz. Evet Ceneve'de ki hareketin üzerine oynar ama kendisi Viyana'da bambaşka bir kimlikle hekimlik yapar. Hatta başpiskoposun kanatları altına sığınır, bir kitapçı aracılığı ile sağa sola mektuplar yazar. Ancak reformcu geçinen Calvin'in ihanetine uğrar, kilisenin adamları bir gece yalınkılıç evini basarlar. Onu yakalamakla kalmaz, kolunu, bacağını kırarlar. Sonra? Sonrasını ne siz sorun ne de biz anlatalım. Evet onun cezası kesinlikle idamdır ancak engizisyon adamı öldürüp sayfayı kapatmaz. Mahkum yalvarmalı, yakarmalıdır ki diğerleri ayaklarını denk alsınlar. Onu iğrenç bir zindana atar ve adeta unuturlar. Servet, kırık kemiklerine, delinen midesine, iltihaplanan bağırsaklarına katlanmaya çalışır. Lâkin bulutlar halinde dolanan pirelerle, tümen tümen saldıran tahtakurularından çok bizardır. Bunlar etini ısırıp kanını emmekle kalmaz elbiselerini koparacak kadar kuduzdurlar. Aradan ne kadar geçer bilmiyoruz onu bir kez daha engizisyonun karşısına çıkarır, kendini savunma şansı tanımazlar. Servet papazların beklediği gibi geri adım atmaz, aksine göğsünü gere gere inandıklarını tekrarlar. Onu işkence ile öldürür ve cesedini ateşe atarlar (1553). Servet'in aslında gizli bir Müslüman olduğunu söyleyenler de az değildir. Doğrusunu Allah-ü teâlâ bilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.