Dağlarla savaşan adam Enver Paşa

A -
A +

Dün anlatmıştık, ihtilalciler Enver Paşa'ya 18 günde iki rütbe birden verip, hem "Paşa" hem de Savunma Bakanı yaparlar ama bundan Padişahın haberi bile olmaz. Sultan Reşad o sabah gazetelere bakarken ansızın dururlar ve yaverine, "Burada Enver'in Harbiye Nazırı olduğu yazıyor, olur şey değil, o daha çocuk" buyururlar. İş bu kadarla da kalmaz. Enver Bey beş gün sonra Genelkurmay Başkanlığını da eline alır ki ancak 30 küsur yaşındadır. Bu mevki gaspı sadece Enver'le sınırlı kalmaz; İttihat Terakki'nin önde gelen militanlarından, Yarbay Cemal'i de önce albaylığa ardından paşalığa yükselterek Bahriye Nâzırı yaparlar. Şimdi memleketin yönetimi üç kişinin elindedir: "Talat, Enver ve Cemal Paşalar..." Sadrazam Sait Halim Paşa, hükümetin başındadır ama, asıl kudret bu acemilerin elindedir. Nitekim alelacele II. Meşrutiyet'i ilan eder ve karar mekânizmasını ele alırlar. Eski olan ne varsa... İlk işleri yeniden yapılanma bahanesi ile geleneklerine bağlı komutanları (2 bin civarındadır) ordudan uzaklaştırmak olur. Genç ve tecrübesiz subayları dolduramayacakları koltuklara oturtur ve kilit noktalara Almanları getirerek yapılanma şemasını tamamlarlar. Artık talim ve terbiyeye Alman tarzı hakim olur, Hanslar geçti mi Mehmetçikler selâma dururlar. Enver Paşa yenilik adına lüzumsuz işler yapar, kâtipleri "Enverîye"denilen bir usulle yazmaya zorlar, subaylar "Enveriye kalpağı" takar, Alman şansölyeleri gibi "Enveriye bıyığı" bırakırlar. Uçlarını hususi pomadlarla yukarı yukarı burar, adeta gözlerine sokarlar. Zaten Almanlar imparatorluğa "Enverland" adını verir, İstanbul trenlerinin üstüne "Berlin-Enverepolis" yazarlar. Almanların İstanbul Büyükelçisi Hans von Wangenheim tam bir kurttur, Enver Beyle, Kayser II. Wilhelm'i buluşturur. Tutar önüne bir ittifak anlaşması koyarlar. Enver Bey hiç düşünmeden imzalar ki (1914) bundan kabinenin bile haberi olmaz. Zaten saraya hapsettikleri padişahı "yok" sayarlar. İşte tam o günlerde Goeben ve Breslau adlı iki Alman zırhlısı Cezayir limanlarındaki Fransız teknelerini bombalar, peşlerine takılan İngiliz muhriplerinden kaçabilmek için Çanakkale'ye sığınırlar. İngiliz donanması gelip kapımıza dayanır ve gerginlik başlar. Felaket geliyorum der Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle Almanları içeri alır ve İngilizlere ateş açmaya kalkar. Bu iki gemi manevra bahanesi ile Karadeniz'e çıkar ve Türk bayrağı çekerek Rus limanlarını basar. Amiral Souchon'un bunu kendi başına yaptığına inanmak zordur. Bu saldırı, savaşa katılmak için bahane arayan Enver Paşa'nın fikri olmalıdır. Ki bazı subaylar onun şifahi emir verdiğini doğrularlar. Velev ki öyle olmasa bile aklın yolu birdir. Pekala göstermelik bir tazminat ödeyip işten sıyırılmak kabildir. Hoş, kabine de tarafsızlıktan yanadır ama Enver alayını korkutur, bildiğini yapar. Paşamız, Harbiye Nâzırı olduğu günden beri Hindistanlı, Kafkasyalı, İranlı rüyalar görmekte, adını Alpaslanlar'la, Gazneli Mahmutlar'la yan yana yazmaktadır. Haydi "Turancılığı" tutsa anlarız da, "Almancılığı" ağır basmasa... Bu arada yalakalar onun adına marşlar yapar, yalın ayaklı çocukları "Hoş gelişler ola, kahraman Enver Paşa / Askerin, milletin bayrağınla çok yaşa / Cephede mitralyöz, ayna gibi parlıyor / Türkistan Türkleri bayrak açmış bekliyor / Arş arş arş ileri ileri, dönmez geri, Türk'ün askeri / Sağdan sola, soldan sağa Al da Bayrağın düşman üstüne" diye çığırtırlar. Enver bey bir törende kendini Napolyon'a benzeten hatibe çok kızar. "Söyleyin ona, ben kimsenin ikincisi olamam" diye haber yollar. İlk komuta ilk hüsran Enver Paşa Cihan Harbi boyunca sadece Kafkas Cephesinde komutayı ele alır ve onbinlerce çocuğumuzu buzlu dağlarda bırakır... İsterseniz baştan alalım. Bir ara yarbay Hakkı telgraf üstüne telgraf çeker ve eğer Paşa yapılırsa, Rusları Sarıkamış'ta boğacağını iddia eder. O günlerde Almanlar, bizi yeni cephe açmamakla suçlamaktadırlar. Enver Paşa hem dostlarının gönlünü yapmak, hem de "ün ve şan" kazanmak için yöreye koşar. Başaracağından şüphesi yoktur, zaferini kimseyle paylaşmaya yanaşmaz. Ancak İstanbul'dan Trabzon'a, Trabzon'dan Erzurum'a gelinceye kadar kış ilerler, hava sertleşmeye başlar. Nitekim 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa "bu mevsimde dağların dondurucu olduğunu" anlatmaya çabalar. Enver, bu değerli Paşayı (Harbiye'den hocası olmasına rağmen) kovar. Bunun üzerine 9 ve 10'uncu Kolordu Komutanları istifa eder, "vebali senin boynuna" deyip üniformalarını çıkarırlar. Enver, komutayı üstüne alır, Alman Bronsart'ı da Kurmay Başkanı yapar. Fevzi Çakmak harekâta karşıdır ama susar. Kâzım Karabekir daha delikanlı çıkar, azar işiteceğini bile bile Enver'i ikaza kalkar. Lâkin Beyimiz öyle bir zafer krizine girmiştir ki kimseyi duyamaz. Berlin "n'aparsanız yapın, Rusları oyalayın" dediği için Liman von Sanders'in harekâtı desteklemesi icap eder ama o bile elini vicdanına koyar, tavrını "baharın beklenmesinden yana" koyar. Peki sonra... Sonrası yarına...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.