Dövüşen filozof Bruce Lee

A -
A +

Hoi Chuen, kendi halinde bir tiyatrocudur. Katıldığı kumpanya Çin takviine göre "Ejder Yılı"nda (1940) Amerika turnesine çıkar. San Francisco'da sahne aldıkları günlerden birinde hanımının sancıları tutar. Alelacele hastahaneye koşarlar ve bir oğul sahibi olurlar. Dr. Bruce çekik gözlü bebişi çok sever, tutar ona kendi adını takar. Babası itiraz etmez, peşine bir "Lee" ekler o kadar. Neyse turne biter ve tekrar Hong-Kong'a demir atarlar. O günlerde tiyatroculuk can çekişmekte sinemanın yıldızı parlamaktadır. Hoi Chuen de film setlerine takılmaya başlar. Bir gün Lee'yi de yanına alır. Sevimli minik, yönetmenin dikkatini çeker, ona hatırı sayılır bir rol verir. İşte efsane ustanın dövüşmediği ilk ve son film budur. Bruce 14-15'inde zıpkın gibi hareketli genç olur. Akranları gibi vücuduna ejder dövmeleri yaptırır ve ona buna bulaşıp hır çıkarır. Ancak serserilik kalıplı adamların işidir, onu sokak kavgalarında çok hırpalarlar. Bakar olacak gibi değil, gider "Kung-fu" dersleri almaya başlar ve hasımlarını ikişer-üçer ufalar. Hele üstad Wing Chun'la tanışınca dövüşle yatıp dövüşle kalkar. Artık Kung-fuyu bir "sanat" olarak görür, işin teorisini de kapmaya bakar. Bay Wing kimseye yapmadığını yapar, ona birçok gizli tekniğin kapılarını aralar. Dans, boks, Kung-fu... Lee aynı zamanda bir boks ustası ve dans hastasıdır. 1958'de boks turnuvasına katılır ve Hong-Kong şampiyonu Gary Elms'i yenip madalyayı alır. Bu arada pistleri de harmanlar, Cha Cha dansında birinci olmayı başarır. Lee, Muhammed Ali gibi raksederek dövüşür, ayak oyunları ile rakiplerini şaşırtmaya bakar. Hareketleri yumuşak ve zariftir, ancak sokak dövüşü kural mural tanımaz, bitirimler ummadık anda ustura, falçata çeker, susta, muşta kullanırlar. Ortalık karışıverdi mi darbenin nereden geleceği anlaşılmaz. Babası, Lee'nin akıbetinden çok korkar, borç eder, harç eder onu Amerika'ya yollar. Bruce, ABD vapuruna bindiğinde henüz 18 yaşındadır. Parası ancak üçüncü mevkiye yeter ve üzerinde sadece 100 doları vardır. Her kahraman gibi Lee de hem çalışır, hem okur. Gündüz mektebine gider, gece Çin lokantasında taam servisi yapar. Ona çatı arasında bir ranza gösterirler, orada yatıp kalkar, barınıp, doyduğunu nimet sayar. Lee zeki uşaktır, nitekim liseyi aradan çıkarır ve Washington Üniversitesinde felsefe okumaya başlar. Çok yorulur ama dişe dokunur bir para kazanamaz. Lokanta okul arasında gezer, günü birlik yaşar. Bir gün arkadaşlarından biri "senin gibi dans bilsem durur muydum" der, "bir kurs açar ne biçim para kırardım." Kurs işi aklına yatar ama dans işi canını sıkar. Zengin veledlerinin kaprisiyle uğraşmayı göze alamaz. Ama dur bi dakka, eğer Kung-fu öğrenmeye niyetli birkaç meraklı bulursa... Ah bir kurs açabilse... Bu fikir gitgide daha fazla sarar, borç harç bir Kung-fu kursu açar. Bu arada alır eline kalemi "Korunmanın Felsefesi" adlı bir kitap yazar. Kitabındaki teknikleri bizzat çizer, detay resimlerle rakiplerine fark atar. Bu arada üniversite biter, doktora ve master için çalışmaya başlar. Talebelerinden Linda adlı bir sarışın, münakaşalı konularda mülazaalarını ister, kâh Kant, kâh Durkheim hakkında fikrini sorar. Mevzu üzerinde ne kadar derinleşirler bilmiyoruz ama kendilerini bir anda nikah masasında bulurlar. Genç çift California'ya taşınır, oğulları Brandon (1965) ve kızları Shannon (1967) orada doğar. Colifornia'da Lee'ye yeni ufuklar aralanır. Enteresan filmler yapacağına inanır, hatta bir iki ehemmiyetsiz rol alır. Sıradan televizyon dizilerinde oynar, herkesin uyuduğu saatlerde sunuculuk filan yapar. Yine Kung-fu dersleri verir ve öğrencilerine kendi sitili olan "Jeet Kune Do" öğretir. Bu biraz Wing Chun'un öğretisi, biraz boks ve hayli danstan ibarettir. Bruce Lee dersini sulandırmaz, öğrenciler üzerinde otorite kurar. Paraya bakıp da "sen de gel, sen de gel, sevdiğini al da gel" demez, kursu 10 öğrenci ile sınırlar. Talebeleri içinde Jack Norris, Steve Mc.Queen, Kerim Abdulcabbar gibi ünlüler olunca teklifler yağmaya başlar. Bu arada işin teorisiyle de uğraşır ikinci kitabını (Jeet Kune Do Tao) yazar. Bir ara dinlerden inançlardan konuşurlar. Kerim Abdülcabbar İslam âlimlerinden "bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen, aptaldır. Ona karşı tetik dur! Bilmeyen ve bilmediğini bilen, basittir. Ona öğret! Bilen ve bildiğini bilmeyen gafildir. Onu uyandır! Bilen ve bildiğini bilen, bilgedir. Onu takip et!" gibi bir vecize nakleder. Lee böyle şeyleri sadece Konfüçyus'un dillendirebileceğini sanır ve çok şaşırır. İslamiyet hakkında bilgi toplamaya çalışır. Doğrusu Lee Allah'a inanır, dinsizlerden ve saygısızlardan hiç hoşlanmaz. Hatta bir gün kendisine sorduğu tuzak sorularla inananları alaya alan muhabirin ümüğünü sıkar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.