Halkaların efendileri

A -
A +
Halkaların efendileri
Hayalperest aristokrat Theodosius'un üstünden 15 koca asır geçer... Fransız asilzadesi Baron Pierre de Coubertin 'kaslı hıristiyanlar' yetiştirdiği için İngiliz eğitim sistemine hayranlık duymaktadır. Kendi de üçgen vücutludur, bütün Fransızların öyle olmalarını arzular. Belki bu yüzden "olimpiyat efsanesi" üzerine kafa yorar. Milletler arası bir yarışmanın tesisi için büyük çaba harcar. Atina'da silbaştan bir olimpiyat düzenleyebilmek için çalmadık kapı bırakmaz. Sorbon salonlarında spor adamlarını toplar, mevzuyu enine boyuna tartışırlar. Yunan Devleti henüz kurulmuştur, tanınabilmek için böyle bir organizasyona şiddetle ihtiyaç duyar. Dört bir yana telli pullu davetiyeler gönderilir, ancak alaka bulamazlar. Yok efendim, Atina'da atletler koşsunmuş... Kimin umurunda? Coubertin olimpiyatlara sil baştan mantık oturtur, beş halka ile beş kıtayı kucakladıklarını açıklar, yarışmalarda din, dil, ırk ayırımı yapılmayacağını ilan edip taraftar kazanmaya bakar. GÜÇLÜ HAKLIDIR Kampanyaya rağmen sadece 13 devletin gönlü olur. Rumlara göre bu uğursuz sayı bir felakettir. Zira onüç, 1-4-5 ve 3 rakamlarının toplamıdır ki iş "1453"e çıkar. Üzerlerinde kara bulutlar mı dolanmaktadır yoksa, bu uğursuz Fransız iş mi açacaktır başlarına? Halk meydanlara dökülür, oyunların iptali için nümayişler yapar. Gelgelelim iş mecraına girmiştir, bu saatten sonra geri adım atamazlar. Halkalar kıt'aları, renkler ülkeleri ve bayrakları gösterse de Olimpiyatlar kardeşlikten ziyade gerginlik getirir, zaman zaman huzuru bozar. 1896 Atina ve 1900 Paris Olimpiyatları panayırı andırır, ilk defa olimpiyata benzeyen olimpiyatlarda ise (1904 Saint Louis) ırkçılık öne çıkar. 1908 Londra'da Ruslar Finlandiya, İngilizler İrlanda bayrağını ıslıklar. 1920 Anvers'e Türkleri çağırmaz, akılları sıra Çanakkale'nin intikamını alırlar. 1936 Berlin'nde zencilere geçilen Alman atletler Hitlerin gazabına uğrar. Tam 14 dalda şampiyon olan Kızılderili Jim Thorpe ise Sam amcanın hışmından kurtulamaz. Sarı saçlı mavi gözlü olmayanlar kürsüye çıkarılmazlar. Madalyaları gasp edilir, haklarını da arayamazlar. Bu hayalkırıklığı Coubertin'e çok koyar, adamcağız kahrından yaşayamaz. Cenevre'de parkta otururken can verir (1937), kalbini çıkarır, Olimpia'da bir taşın içine bırakırlar. 1948 Londra'yı, savaş galipleri organize eder. Almanlarla Japonları kapıdan sokmazlar. 1956 Melbourne'da Süveyş'i işgal eden İsrail ile Budapeşte'ye giren Ruslar protesto edilir, hele SSCB su topunda Macarlara yenilince hır çıkar. Çin ile Taiwan, Güney Afrika ile diğer Afrikalılar sıkça takışırlar. Gerginlik sınırlara da sıçrar, hiç yoktan çatışmalar çıkar. Arap İsrail mücadelesi ise sınırdan sahalara taşar. Gençler militanlaşır, militanlar kamplaşırlar. HALKADAKİ YALAN Derken bir Demirperde-Hür Dünya çekişmesi başlar. Bu iki blok sadece "Türk düşmanlığında" mutabıktırlar. Hakemler göz göre göre mağlupların elini kaldırırlar. 1960 Roma'da haksızlıklar doruğa varır, güreşçilerimiz galip gelmek için ard arda üçer tuş yapmak zorunda kalırlar. Olimpiyat güçlülerin gövde gösterdiği bir arenadır, "ötekiler" ellerinden kayıp giden madalyalara aldırmamalı, süperleri alkışlamalıdırlar. Doğu Bloku, sporcuları daçalarda yaşar. Batılılar ise doların yeşiliyle tanışırlar. Citius (daha hızlı), altius (daha yükseğe), fortius (daha ileriye) sloganlarda kalır, "daha ünlü, daha zengin, daha havalı" olmaya bakarlar. 1980 Moskova'da, SSCB'nin Afganistan'ı işgalini protesto için 65 ülke yarışlara katılmaz. 1984 Los Angeles'la da Ruslar ilgilenmez, üstelik Demirperde ülkelerini peşine takarlar. 1988 Seul, iki düşman kardeşi (Güney ve Kuzey Kore'yi) karşı karşıya getirir, yara tekrar kanar. Halkaların efendileri
İstanbul'un neyi eksik Pekin'in nesi fazla? istanbul Eğer olimpiyat armasındaki beş halka kıtaları temsil ediyorsa, olimpiyat düzenleme hakkına İstanbul'dan daha lâyık bir şehir olamaz. Atlanta'yı, Londra'yı, Sydney'i defalarca "Olimpiyat Kenti" ilan eden komite İstanbul'u neden görmezden gelir, şirin şehrimizde ne aramış da bulamamışlar acaba? Gelin kriterlere bakalım Çin ne kadar oturmakta.... Demokrasi desen rafta, Tibetliler, Doğu Türkistanlılar kan ağlamakta... Sahtekarlık marifet, ünlü markaların taklitleri aşikare satılmakta... Havası kirli mi kirli, şehirde ancak maskeyle dolanılmakta. Batılı ülkeler yiyeceklerini yanlarında getirdiler, sporculara "kesinlikle çeşme suyu içmeyin, hatta meyve bile yıkamayın" ikazında bulunmakta. Zira nehirler zift akmakta. Ama para... Para orada... İlkeli imparator 2. Theodosius Olimpiyatlar bir yarışmadan ziyade iş ve işçi bulma programıdır başlangıçta... Şöyle ki Helen Kraliçeleri özel muhafızlarını bizzat seçer, imparatorluğun en boylu poslu delikanlılarını çağırır, anadan üryan yarıştırırlar. İmparatoriçe stadyuma tek kadın yaklaştırmaz, eskaza o cihete bakan dişi mahlukun gözlerini oyar. Müsabaka basittir, 180 metrelik parkuru önde bitiren atletleri defne dallarıyla dallar, dallıları kendi aralarında koşturur, tekrar kazananın dalı üstüne dal koyarlar. İyi de kraliçeye ulak değil savaşçı lazımdır. Hal böyle olunca oyunlar çeşitlenmeye başlar. Şampiyonlar savaş arabası kullanır, cirit savurur, disk gülle atar, boks pankreas yaparlar. Kral da kraliçeden aşağı kalmaz, ülkenin en seçme dilberlerini Olympia'da toplar. (Bazen Delphoi, Nemea ve Korint). Tarihçi Pausanias'a göre kızlar yaşlarına göre tasnif edilir, gençler öne alınırlar. Koşacakları mesafe erkeklerin altıda biri kadardır, hızlı olmaları yeter, güç ve tahammül aranmaz. İĞRENÇ VE AHLÂKSIZ Müsabıklar kesinlikle bakire olmalıdırlar. Sol omuzlarına eğreti bir bez parçası atar yarıçıplak yarışırlar. Her ne kadar oyunların "Tanrıça Hera" adına düzenlendiği ilan edilse de göz dolduranlar gözde olurlar. Heykelleri yapılır, isimleri kazınır, şöhreti yakalarlar. Panathenaia Festivali'ne şairler ve çalgıcılar da katılır. Atina tiranları ödülleri dolgunca tutarlar. Quadriga (dört atlı araba) yarışlarının şampiyonuna 40 amfora zeytinyağ verilir ki küçük bir servettir o yıllarda... Bu yarışmalara Zeus'a inanmayanlar ve Yunan kanı taşımayanlar asla katılamaz. Köleler semtine bile sokulmaz. "Yani?" diyeceksiniz. Yanisi şu ki: "Olimpiyatların menşeinde din, dil, ırk, sınıf ve cins ayırımı vardır. Dahası cinselliği öne çıkarır, insan onuru ile oynarlar." Nitekim Yunanistan'ı işgal eden Roma İmparatoru Theodosius, Olimpiyatları "iğrenç ve ahlaksız" bulur, kesinkes yasaklar (M. S. 393). Stadları ve tapınakları yıktırır, dibini kazımaya bakar. ANTONIO SAMARANCHŞaibeli Başkan Büyük patron amatörlüğe inanmaz, Samaranchizm'de "katılmak" değil "kazanmak" önemlidir zira. 1920 Barselona doğumlu Juan Antonio Samaranch varlıklı bir ailenin oğludur. Babası İspanya'nın tekstil kralıdır, hükümetle münasebetlerini sıcak tutar. Juan Antanio da babasının yolunda gider, General Franco'nun yakın çevresinde bulunmaya bakar. O yıllarda Madrit havalisine Monarşistler hakimdir, taşraya ise sol gruplar. Başkentte safkan İspanyollar oturur, Barselona'yı ise Katalonlardan sorarlar. Samaranch Katalon asıllı olmasına rağmen mensubu bulunduğu kesimi satar, gider tarihin gördüğü en zalim diktatörlerden birine çanak tutar. Franco'nun sırdaşıdır, faili meçhullerde ne kadar vebali vardır bilmiyoruz ama hırsları uğruna her şeyi yapar. Tahsilsizdir lakin Spor Bakanlığını koparmakta zorlanmaz (1966), yetmez kenarından köşesinden IOC'ne (Olimpiyat komitesine) el atar. Franco ölünce (1975) mimli faşistler ortada kalır. Juan Antanio hemşehrilerine yanaşmaya çalışırsa da şiddetli bir muhalefetle karşılaşır, yüzünü bile görmek istemez "Defol!" diye yırtınırlar. Şakası yok meydanda tam 100 bin asabi insan vardır ve kimin ne yapacağı belli olmaz. Hükümet can güvenliğini sağlamakta zorlanır, onu Büyükelçi olarak Moskova'ya yollar, gözden uzak tutar. İşte Juan bu yıllarda Olimpiyat Komitesine oynar. SOSYALİST OYLARLA Rusya'da bulunmanın avantajlarını kullanır ve kızılların desteğini arkalar. O yıllarda haberleşme böylesine güçlü değildir, sosyalistler destekledikleri adamın süzme bir faşist olduğunu bilmez, ya da unuturlar. Hasılı 1980'de taktığı başkanlık rozetini tam 21 yıl yakasından çıkarmaz ve olimpiyat ruhunu ters ne varsa yapar. Bir zamanlar rencide ettiği hemşehrilerinin de gönlünü almasını bilir, Avrupa'nın en pis şehri olarak tanınan Barselona'yı "olimpiyat"la şenlendirir. Son yıllarda çok şey değişir, duvarlar yıkılır, heykeller kırılır, lâkin Olimpiyat Komitesi burnundan kıl aldırmaz. Teşkilat hâlâ tepeden inme usullerle yönetilir. Başkan delegeleri atar, delegeler başkanı seçer, araya "aykırı adam" alınmaz. Gül gibi geçinirler, tek çatlak ses çıkmaz. Al takke ver külah... BALIK BAŞTAN Olimpiyatlarda sayısız yolsuzluk yapılır, ancak alan razı veren razı olduğu için pek azı gün yüzüne çıkar. Mesela ABD'li Başkan Yardımcısı Dave Johnson metresini terk edince kadın açar ağzını, gözünü yumar. Başkanın Salt Lake için üyelere 100'er bin dolar sıkıştırdığını, çocuklarına 400 bin dolar burs bağladığını açıklar. Aslında Atlanta da aynı usulle alınmıştır. Aday kentler kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez, kesenin ağzını açarlar. 1998 Kış Olimpiyatları'nı Nagano'da organize etmek isteyen Japonlar da aynı yolda yürür, hatta işin cılkını çıkarır bazı üyelere geyşa sunarlar. Bakın, olimpiyatın hangi şehirde yapılacağına, ülke insanları değil iki komite üyesi karar verir. Eğer, o iki şahsı görürseniz reyler size gelir. Nitekim Sidney'in seçildiği yıl Avustralyalı Başkan John Coetes Kenya ve Uganda delegelerine 70'er bin dolar sıkıştırır. Hadise duyulunca "Herkes veriyor!" der üste çıkar... Hazırlanan filmler, broşürler, sloganlar... Evet tanıtıma bir faydası olabilir ama asla olimpiyat kazandırmaz. Kazandıramadı da... MÜSLÜMANA ASLA Olimpiyat Dede' müthiş bir teşkilatçıdır, boncuk dağıta dağıta saltanatını sağlamlaştırır, adeta imparatorluk kurar. 1997'de yeniden başkan seçilebilmek için 75 yaş barajını kaldırırır ve bir kez daha postu yayar. Adidas, Coca Cola, Mastercard, IBM, Kodak, UPS gibi sponsorlar dizginleri ele alır. Reklam gelirleri bir yana, hatıra pul, hediyelik eşya ve konaklama hizmetlerinden büyük para kaldırırlar. Hal böyle olunca 1.5 milyar nüfuslu Çin, Batılı firmaların iştahını kabartır. Samaranch sponsorların arzusunu emir sayar ve Pekin'in kazandırabilmek için kapı kapı dolanır, gücünü kullanmaktan sakınmaz. 2012 Olimpiyatlarını İngiltere'nin kazanmasında da rol oynar. Kaldı ki 2016'da İspanya'yı, 2020'de Brezilya'yı (ikisi de Latin) şanslı gördüğünü açıklar. Türkiye için müstehzi bir ifade ile "çalışın" der, "belki 2024'ten sonra..." (Utanç Oyunları, Olimpik Dolandırıcılık - A. Jennings, V. Simpson)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.