Hazret-i Üsâme Radıyallahü anh

A -
A +

Hazret-i Üsâme, Resulullah Efendimizin dizi dibinde yetiştiği için sünnet-i seniyyeyi çok iyi bilir. Allahın Habibi çoğu kez sırlarını ona açar, onunla istişare yapar. Elbette bir çok mucize görür, vahyin geldiğine şahit olur ve bulunmaz sohbetlerden inci mercan toplar. Efendimiz onu çok sever "Üsâme bana herkesten yakındır" buyururlar. Resulü Ekrem bir keresinde eshabına döner ve "cennet için hazırlanan yok mudur diye sorarlar, Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Cennet'te tehlike diye bir şey yoktur. Cennet, parlayan bir nûr, etrâfa yayılan hoş kokudur. Binâları kuvvetli, ırmakları gür, meyveleri bol ve tatlıdır. Orada temiz ve güzel zevceler vardır, onlar dâimâ neşelidirler. Cennetteki nimetler hiç bitmez, onun güzelliklerine akıl eremez. Aralarında Üsâme'nin de bulunduğu gençler; "zaten biz de ona hazırlanıyoruz" diye mırıldanırlar. Resûl-i ekrem "İnşâallah deyiniz" buyurur ve ehemmiyetini vurgulayarak "cihâdı" anlatırlar. Üsâme (radıyallahü anh) çocukluk yıllarında da gâzalara hazırlanır ancak onu ilk kez Huneyn'de saflara alırlar. Gelgelelim kılıcını öyle ustaca kullanır ki ünlü silahşörleri bile zorlar. Evet onun iyi bir asker olacağı bellidir ama komutan olacağını söyleseler inanmaz. Efendimiz, hayatlarının son günlerinde "Ey Üsâme!" buyururlar, "Allahü teâlânın ismiyle ve bereketiyle Şam'a, Belka sınırına, Filistin'e babanın şehit edildiği yere kadar uzan... Hedefine habercilerden önce ulaş, küffarı atlarına çiğnet. Yanına klavuzlar al, casus ve gözcülerden hızlı davran. Eğer Allah-ü teâlâ zafer ihsan ederse oralarda oyalanma." Sonra mübarek elleriyle sancağı bağlayıp Üsâme'ye uzatırlar, minbere çıkıp "Ey Eshâbım! Babası Zeyd komutanlığa nasıl lâyık ve katımda sevgili ise, Üsâme de komutanlığa öyle lâyık ve katımda öylesine sevgilidir" buyururlar. Genç komutan Üsâme hızla sefer hazırlıklarına girişir, ordunun eksiklerini gidermeye bakar. Bu arada annesi Ümmü Eymen'in dediğini yapar, Efendimizi ziyaret edip, duasını alırlar. Bu son görüşü olur zira Resulullah (Sallallahü aleyhi vesellem) dar-ı bekâya göçer, mücahidleri yetim bırakırlar. Efendimiz "Beni ehl-i beytim yıkasın" buyurdukları için Hazret-i Ebûbekir, vazifeyi Hazret-i Abbas'la, Hazret-i Ali'ye verir, Üsâme'yi de yanlarına katar. Üçü Allah'ın Habibini büyük bir edeble yıkar, kefenler ve kabr-i şeriflerine bırakırlar. Defn biter bitmez Üsâme adamlarını toplar ve yola çıkar. Sahabe-i kiramın önde gelenleri, Server-i Kâinatın ahirete irtihallerinden sonra, yalancı peygamberlerin çıkmasından, isyanların patlamasından ve münafıkların Medine'ye yürümesinden korkar, özellikle Hazret-i Ebubekir'in şehirde kalmasını arzularlar. Lâkin Ebû Bekir (radıyallahü anh) gençlerle birlikte Üsâme'nin peşine takılır, Efendimizin emr-i şeriflerini kimseyle tartışmaz. Üsâme, Hazret-i Ebubekir'i görür görmez atından atlayıp, dizginleri Sıddiyk-i ekber'e uzatır ama büyük sahabe "hayır" buyururlar, "sen komutansın, ata binmelisin. Koyver ayaklarım cihad yolunda tozlansınlar." Lütfen Medine'ye Hazret-i Üsâme, her ne kadar yanında Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer gibi iki büyüğün bulunmasından hoşnutsa da şu anda onların Medine'de olması gerektiğine inanır. İlk mola yerinde hurmetle yanlarına yaklaşır ve "komutan ben miyim" diye sorar. -Elbette, sensin. -Öyleyse sözümü dinleyeceksiniz! -Ona ne şüphe. -Sizler hulusu kalp ile sefere katıldınız. Biliyorum ki ölümüne benimlesiniz. İşte yola çıktık ve Efendimiz'in emirleri yerine geldi. Şimdi sözümü dinlemeli ve Medineye dönmelisiniz! Allahü teâlâ'nın izniyle biz bu Rumların hakkından geliriz. Yeter ki siz ardımızdan dua edin. Genç komutan o kadar kararlıdır ki Hazret-i Ebubekir ve Ömer "ama..." bile diyemezler. Boyunlarını büküp şehre dönerler. Üsâme (Radıyallahu anh) aynen Efendimizin söylediği gibi rüzgâr gibi eser ve tırpan gibi biçer. Rumları püskürtmekle kalmaz mürtedleri de ezer, kırk gün sonra zaferlerle şehre döner. Onun babası, benden Hazret-i Ömer, halifelik yıllarında kendi oğluna 2 bin dirhem maaş tahsis ettiği halde aynı işi yapan Üsâme'ye 5 bin dirhem yollar. Abdullah bin Ömer cevabını iyi bildiği halde babasına sorar: "Neden bana iki, ona beş?" Ömer (radıyallahu anh) bir an gözlerini kısar, eliyle sakalını sıvazlayıp, geçmişe dalar. Nedeeen sonra "çünkü" buyururlar, "çünkü, Efendimiz aleyhisselatü vesselâm katında onun babası, senin babandan daha sevgili idi." İşte konunun "Ömerce" özeti. Bunun üstüne ne yazılabilir ki?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.