İhtisası ihtilal TALAT PAŞA

A -
A +

Talat Bey 1874 yılında Edirne'de doğar. Babası Kırcaalili Ahmed Vasıf Efendi ilim ehli bir zattır, gel gelelim o iyi bir tahsil alamaz. Vize iptidai mektebini bitirdikten sonra girdiği Askeri Rüştiye'den atılır, tedrisine nokta koyar. 18 yaşına kadar boş dolanır ancak babasını kaybedince maişet derdine düşer, Edirne Postanesinde işe başlar. Bu arada "devlet aleyhtarı faaliyetlerden" tutuklanır. Suçu sabit görülür, bir süre cezaevinde yatar. Belki de oturulup konuşulsa ikna edilecek bir gençtir ama hapse girdikten sonra şirazeden çıkar, kin ve öfkeyle dolar. Edirne Valisi ondan çok bizardır, "N'olur beni bundan kurtarın" deyince tayinini Selanik'e çıkarırlar. Selanik Valisi Rıza Paşa olgun bir insandır, onu hoş tutar, hatta postaneye katip yapar, önünü açar. O sıralar Manyasızade Refik ve Mithat Şükrü gibi sakıncalı isimlerle takılmaya başlar. Tahsil ve donanımı yoksa da muhteristir, ikbal uğruna her yolu dener, mesela Masonlara kapılanmaktan kaçınmaz. Türkçe derslerine girdiği "Alyans İsrail" Yahudi mektebinde de muhalif bir hava vardır, etkilenir ihtimal. Bir süre Hukuk Mektebine devam etse de (o yıllarda ortaokul terkleri de alırlar) siyaset kovalamak daha cazip gelir, okuyamaz. Bu arada ihtilalcilikten sicili bozulur, sürgün kararı çıkar. Lâkin Hüseyin Hilmi Paşa "Tamam nadim oldu, ben kefilim" der, onu yerinden oynatmaz. Talat Bey, o günden sonra faaliyetlerini yer altına indirir, bilhassa üçüncü ordu subaylarını örgütler, bir çoklarını localara taşır, dış güçlerle irtibat sağlar. MEBUS, NAZIR İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) ilk şubesini o açar. Selanik'in ardından İTC İstanbul şubesini de faaliyete sokar ve teşkilata ağırlığını koyar. İkinci Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Edirne Mebusu olur, hatta onu Meclis-i Mebusan'a başkan yardımcısı yaparlar. Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Dahiliye Nezaretine (İçişleri Bakanlığı) oturur ki bu ivme, bu irtifa başını döndürmeye başlar. Büyük vaadlerle iktidara gelen Meşrutiyetin sihirli deyneği yoktur, halkın hayatında bir değişiklik olmaz. İttihatçılar günbegün kan kaybeder "Hürriyet Uhuvvet Müsavat" sloganda kalır, huzursuzluk artar. İşin garip yanı azınlıklar da memnun olmaz, verilen imtiyazlarla yetinmez, dahasını arzularlar. İttihatçıların ucu kıvrık bıyıkları kendilerini bağlar ama ah "kahramanlık göstermek" gibi bir hastalıkları olmasa... Alkışa olan iştahları artınca birilerini tepeleme ihtiyacı duyarlar. İlk akla gelen yol Balkan milletlerinden birini hırpalamaktır, ancak bu defa karşılarına güçlü bir ittifak bulurlar. Sırf Abdülhamid Hana muhalefet olsun diye Yunanla Makedonu, Romenle Bulgarı, Sırpla Karadağlıyı kucaklaştırmanın hata olduğunu anlarlar ama... Meğer ki geçmiş ola.. Bozgun bağıra çağıra gelmektedir, gaileler katlanmaya başlar. HALÂSKÂR ZABİTAN 31 Mart Vakası'nda orduyu kullanarak iş başına gelen İTC, iktidarının devamı için kumpaslar kurar, asker ocağına siyâset karıştırmaktan kaçmaz. Silah ellerinde olduğuna göre karşılarında çıkacak bir güç yoktur, ancak beklenmedik bir şey olur, kendilerine "Halaskâr Zabitan" (Kurtarıcı subaylar) denilen bir grup memleketin iyiye gitmediğini söyler ve "muhtıra" yayınlar (16 Temmuz 1912) Sadrâzam Saîd Paşa istifa etmek zorunda kalır, sıkıntılar ortadadır zira... İttihatçılar mecburen boyun eğer, Gazi Ahmed Muhtar Paşa Başkanlığında kurulan yeni kabineye ses çıkaramazlar. Ancak zikr olunan kabine de güvenoyu alamaz. Sadrazamın isteği üzerine Padişah, Meclis'i fesheder. Tam da o esnada Bulgarlar Edirne'yi düşürmüş, Çatalca önlerine varmıştırlar. Gazi Ahmet Muhtar Paşa çekilir, yerine Kâmil Paşa getirilir, ortalık toz duman... İttihatçılar ince ince ihtilal hesapları yapar. Kan barut, desise, tuzak... İktidar uğruna, ne gerekiyorsa... Önce asker arasında bozgunculuk yapar, Anadolu çocuklarına, "Rumeli'de ne işin var? Elin yurdu için kırılmaya değer mi" diye fısıldarlar, "Onlar zaten suyun öte yakasından!" Halk arasında ise "Balkan Savaşı'nın neticesi ne olursa olsun, büyük devletler sınır değişikliğine müsâade etmeyecek, yenilsek bile devletin kaybı olmayacak" faraziyesini savunurlar. VAAD, İFTİRA Bu arada subayları tek tek elde eder, adam adama markaj yaparlar. Halaskâranların ağır toplarından Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Nâzım Paşa'yı da ayartır "Sadrazam olarak seni düşünüyoruz" vaadiyle saflarına çekmeyi başarırlar. Polis kadrosunu da militanlarla doldurur, Hükümeti dört yandan kuşatırlar. Harbiye nâzırı Nâzım Paşa, Enver Beyi kolordu erkân-i harp reisliğine, Cemâl Bey'i de menzil müfettişi umumîliğine tâyin eder. Artık İstanbul'daki askeri kuvvetin mühim bir kısmını ellerinde tutarlar. Bu faaliyetler kabine içinde huzursuzluğa yol açar ama Sadrâzam Kâmil Paşa kibar bir insandır, Nâzım Paşa'ya hesap soramaz. Ama İttihâtçılar ona acımaz, "Hükümet Edirne'yi Bulgarlara bıraktı" şeklinde yıkıcı bir propagandaya girişirler. Yaygara ses getirir, matbuat ellerindedir zira... Evet Bulgarların (ve arkasındaki güçlerin) bu yönde bir talepleri vardır ancak müzakereler sürmektedir daha... Gel gelelim ihtilalciler yalanı da hakikat gibi kullanır, iftira atıp, infial uyandırırlar. 23 Ocak 1913... Hükümet "Edirne'yi terk etmeyeceğiz" şeklinde bir nota hazırlamaktadır ki patırtı kopar. BASKIN, İHTİLAL O gün Enver Bey 20-30 fedaisi ile şamata çıkarır, bağıra çağırır "Edirne elden gidiyor, ne duruyorsunuz" der, 200 kadar işsiz güçsüzü peşine takar. Cumhuriyet Gazetesinin bulunduğu bina (Kırmızı konak) İTC genel merkezidir, militanlar hazırlıklıdırlar. Cemâl Paşa Bâb-ı âli'yi korumakla vazifeli muhafız bölüğünü alıp bir başka yere götürür, yerine gönderilen acemi müfrezenin komutanı da teşkilattandır ayaklarına takılmaz. Meclis-i vükelâ (bakanlar kurulu) toplantı hâlindedir, Talat Bey "Tam zamanı" der, Sapancalı Hakkı'yla "Harekete geçilsin" işareti yollar. Enver Bey (at üzerindedir) ve nümayişçiler Bâb-ı âli'ye dayanırlar. Muhafız komutanı mani olacak yerde erlerini toplar, götürür, Naili Mescidi arkasında tüfek çattırır. Çocukları oyalar. Zorbalar içeri girip gürültü koparırlar, itiraza yeltenenleri silahla sustururlar. Yaver Nafiz Bey'le, Kıbrıslı Tevfik Bey vurulanlar arasındadır. Sadâret dâiresi önünde nöbet bekleyen iki Mehmetçiğe de acımadan kıyarlar. İHANET, CİNAYET Silah seslerini duyan harbiye nâzırı Nâzım Paşa yerinden fırlar. Tam da o sıra çeteciler polis komiseri Celâl Efendi'ye mermi yağdırmaktadırlar. Nâzım Paşa çok bozulur, çok kızar. Enver Bey'e hitaben "Hani siyasetle uğraşmayacağına dair namusun üzerine söz vermiştin, beni aldattın, yaptıkların askere yakışıyor mu" diye sorar. Çetenin tetikçilerinden Yakup Cemil tabancasını Nâzım Paşa'nın alnına dayar. Koskoca mareşal, bir kolağasının kendine kurşun sıkabileceğini sanmaz, tehdide papuç bırakmaz. Ama Yakup Cemil bu, şakası olmaz. Tetiğe tereddütsüz basar! Ortalık kan revan... İttihatçıların gözü karalığını buradan anlayın, eğer kendileri ile dirsek temasında bulunan bir paşayı bile öldürülebiliyorlarsa... Nazırlar can havliyle dağılır, bir yerlere saklanırlar. Talat ve Enver beyler sadâret odasına girer, saçını sakalını devlet hizmetinde ağartan Sadrâzam Kâmil Paşa'yı (85) istifaya zorlarlar. Kâmil Paşa içinde bulunulan şartları, harbin aldığı vahim hali anlatmaya çalışıyordur ki Talat Bey sert bir sesle; "İstifa istifa..." diye bağırıp çağırmaya başlar. Sadrazam eli kanlı darbecilerle takışmanın beyhude olduğunu anlar ve "Cihet-i askeriyyeden vuku bulan teklif üzerine" kaydıyla istifanamesini yazar. "Hayır" yetmez derler, ibarenin başına; "Ahâli ve" kelimesini de ekletir, akılları sıra işin içine halkı da katarlar. Bu arada eli tabancalı çeteciler civar kahveleri boşaltır "Tu Allah belanızı versin alçaklar. Vatan elden gidiyor, siz burada pinekliyorsunuz" der, zorla dışarı çıkarırlar. O gulgule içinde Enver Bey binek taşına sıçrar. Elindeki kağıdı gösterip kabînenin istifa ettiğini açıklar. Hadiseyi bildirmek için saraya (Dolmabahçe'ye) doğru yola çıkar. NUTUK, SLOGAN Kürsü, Ömer Naci'ye kalır, ünlü hatip elindeki tabancayı sallaya sallaya, yumruğunu dizlerine vura vura nutuk atar. Ziya Gökalp ise diplomat edasıyla konuşur; "Milletimiz Edirne ve Adaları düşmana veren kabineyi devirmiştir" buyururlar. Talat Bey dâhiliye nazır vekili imzasıyla telgraflar çeker, valilere "Kâmil Paşa kabinesi millet tarafından düşürüldü" malumatını yollar. Ve istedikleri olur, Mahmûd Şevket Paşa'yı sadarete çıkarmayı başarırlar. İpleri ele geçirir geçirmez örfî idare ilân eder, muhalif avına çıkarlar. Birçok günahsızı toplar Bekir Ağa bölüğüne tıkarlar. Darağaçlarında sallanan vatanperverlerin çetelesi dahi tutulmaz. İstanbul muhafızlığı hafiye teşkilâtına döner, halka korku salar. Dişlerinin geçmediği ağır isimleri ise sürgüne yollar, kurtulurlar. Bir zamanlar Abdülhamid Hana sansürcü diyenler, basını âdeta cendereye alırlar. Ve son bir cümle... Yıktıkları kabine Edirne hususunda dik durmuştur ama Mahmûd Şevket Paşa hükümeti aynı dirayeti gösteremez. Sadece Edirne'yi değil bütün Rumeli'yi düşmana bırakan anlaşmaya imza koyar (30 Mayıs l912 - Londra Konferansı). Ancak örgüt içi hesaplaşmalar yüzünden Mahmut Şevket Paşa da suikasta uğrar. Daha da şaşırtıcı olanı Talat Paşa, en yakın adamı Yakup Cemil'i cellada yollar Pis iş... İhtilal, çocuklarını yer vesselam! Söylenenler yazılanlar... * Talat Paşa meşhur Bulgar komitacı Sandansky'e taş çıkartır. Onun habis bir zekâsı vardır. Ağ örmeye, tuzak kurmaya, pusuya yatırmaya, harmanyola çevirmeye müsait, hilekâr, düzenbaz, kalleş bir zekâ... (Cenap Şahabeddin) * Talat Paşa Bab-ı âliye Komitacılık ruhunu sokmuş ve devleti Balkan çetesi gibi idare etmiştir. Bilhassa yalancılık şöhreti genişlemiştir. (İsmail Hami Danişmend) * Yalancıydı, en hafif tarafı atlatmaktı, birisi bir şey istedi mi "tamam" derdi, "bayramdan sonra!" -Ama efendim, bayram geçti. -Kurbandan sonra... (Dr. Adnan Adıvar) * Talat Bey hileden başka meziyeti olmayan birisiydi. (Süleyman Nazif) * Ne yalanı ne de zulmü ahlaksızlık sayardı. (Hususi katibi Falih Rıfkı Atay) * Evet, hükümet işlerinde yalan söylerdi. (Yakın dostu, hatıralarını yayınlayan Hüseyin Cahit) * "Meşriki Azami Osmani" adıyla kurulan Türkiye mason locasının ilk üstadı azamı yapıldı. Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'na girmesinde ve Osmanlı devletinin paramparça edilmesinde baş rol oynadı. (Büyük Meydan Larousse) İhtisası ihtilal  TALAT PAŞABÂB-I ÂLİ BASKINI Enver Beyin peşine taktığı 200 kadar nümayişçi bakanlar kurulunu basar, kanlı bir ihtilale imza atarlar. İhtisası ihtilal  TALAT PAŞAMAHMUT ŞEVKET PAŞA İhtilalci İttihatçılar tarafından sadarete getirilir, ancak teşkilat içi dengelerle oynayınca kaldırılır ortadan... İhtisası ihtilal  TALAT PAŞATALAT PAŞA DENETLEMEDE... Hem İttihat ve Terakki Cemiyetini elinde tutan hem de resmen Sadrazam olan Talat Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü ismidir o yıllarda... Haftaya: Ermeni kurşunuyla...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.