J. Wolfgang Goethe İslâm hayranı Alman

A -
A +

Goethe, hukuk tahsilini bitirdikten sonra doktora yapmak üzere Strassburg Üniversitesi'ne kaydolur (1770). O günlerde ünlü teolog Gottfried Herder de Strassburg'a gelir ve geçirdiği bir ameliyatın ardından hastahaneye yatırılır. Goethe Herder'e geçmiş olsuna gider ve dostça karşılanır. Onun sohbetlerinden öylesine keyif alır ki gün gelir Herder'in yanından ayrılamaz olur. Herder, hakikatleri bulmak için çabalayan genç edibi çok sever ve ona bir Kur'an-ı kerim tercümesi hediye eder. Bu tercüme aksaklıklarla, noksanlıklarla (hatta hatalarla) doludur ve elbette murad-ı ilahiyi aksettirmekten uzaktır. Goethe tercümenin ehil ellerce yapılmadığını fark eder ama yine de tesirinde kalır. Eğer o hakiki İslâm âlimleri ile tanışabilse çok farklı olacaktır. Doktorası biten Goethe Strasburg'dan ayrılır ama Herder'le düzenli yazışırlar. İşte o mektuplardan birinde "Kuran'da Musa'nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum" der, "Ya Rabbi şu dar göğsümü genişlet!" İlk basamak, son basamak Goethe o günden sonra açıktan açığa İslâm'ı savunur, mesela Eckerman'la yaptığı bir söyleşide "görüyorsunuz İslâm'ın hiçbir eksiği yok, kaldı ki bizim sistemlerimizin hiçbiri onu aşamadı. Zaten ondan daha ileri gidebilmek de mümkün değildir. Fazilet merdiveninde hangi basamakta durduğunu merak ediyorsanız Müslümanlara bakacaksınız, zira onlar ölçüdür. Bana sorarsanız biz ilk basamakta oyalanmaktayız, Hazreti Muhammed ise son basamağa çoktan varmış. Şüphem yok ki o hep zirvede kalacak. Mademki İslâm Allah'a teslim olmak mânâsına geliyor, öyleyse hepimiz İslâm'da yaşayıp, İslam'da ölmekteyiz. Bu sözlerin sahibi ben J.W. Goethe tevhidi (Allah'ın birliğini), teslise (üç Allah inancı) açıkça tercih ederim. Zira bir olan Allah'a iman ruhu yükseltir. Bu inanç, insana kendi iç aleminin vahdetini (birliğini) gösterir. Goethe'ye göre Kur'an-ı kerimin üslubu muhtevasına ve gayesine uygun bir şekilde kat'i, yüce, haşyet verici ve hakikaten muhteşemdir. Evet, Kur'anın içinde pek çok tekrarlar vardır. Ama bu tekrarlar insanı usandırmaz. Aksine sizi çekmeye başlar ve hayranlığınız gitgide artar. Bu kitap ebediyen tesirini kaybetmeyecek ve diğer milletleri de tesiri altına alacaktır. Uydum hazır olan imama Napolyon savaşları esnasında, Fransızlara karşı savaşan Ruslar, Weimar şehrine girer ve uzunca bir müddet şehirde kalırlar. Rus ordusunun içinde hatırı sayılır miktarda Müslüman vardır. Goethe onlarla tanışır, bu temiz yüzlü samimi insanlara tez ısınır. (Eğer, Prof. Robert Sommers, Carl Knetsch ve Bernt Engelmann gibi araştırmacılara bakarsanız zaten Goethe'nin soyu da Selçuklu Beylerinden Sadık Selim Sultan'a uzanır.) Şairimizin hatıra defterinden anlaşıldığına göre; Müslüman askerler Goethe'ye izzet ve ikramda bulunur, onu hoş tutarlar. Şairimizin evinden Müslüman misafirler eksik olmaz. Vazife uzayınca şehri tutan Başkırtlar Weimar Protestan Lisesi'nin salonunu mescide çevirir, namazlarını cemaatle eda etmeye başlarlar. "İnsanın yaptığı, söylediğinden iyidir. Bilmek ve istemek yetmez, yapmalı" diyen Goethe, Başkırtlarla birlikte saf tutar. Üstelik bunu kimseden saklamaz. Ömrünün son 13 yılında Kadir gecelerini kutlayan Goethe "İslâm, yaşıma uygun bir şiir ilham ediyor. 'Allah'ın sırrına varılmaz' iradesine teslimiyet, bir karar üzerinde durmayan dünyaya karşı rindane tavır, iki âlem arasında yalpalayan sevgi ve mecâzda ifadesini bulan has hâkikat... Bütün bunlar bir ihtiyara yetmez mi?" der. Yeter be üstad... Vallahi yeter!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.