Kendine inanmayan adam: Darwin

A -
A +

Evrimi din edinenler tek bir şeye, "tesadüf"e tapınırlar. Ancak onlara, "haydi siz dediklerinizi şartlarını sağlayarak gerçekleştirin" derseniz fena bocalarlar. Nitekim birileri bunların ellerinden tutar, önlerine hesapsız imkanlar açar. Bütün Darwinciler kafa kafaya verir ama bırakın hücreyi, proteinleri, en basit aminoasitleri bile yapamazlar. Kimyasal evrimin mimarlarından Alexander Oparin modern laboratuvarlarda inatla çalışır ama görüşlerine yardımcı olacak tek bulgu yakalayamaz. Bir başka Darwinci Leslie Orgel ise DNA ve RNA'nın akıllara durgunluk veren yapısını öğrenince geri adım atar. Aslında bu teori farelerin buğdaydan, böceklerin yemek artıklarından oluştuğunu söyleyen Ortaçağ hurafelerine dayanır. Ateşli evrimcilerden Heckel toprağı canlandırabilmek için çok uğraşır ama kendini ihtiyarlatır. Aksi gibi o günlerde Pasteur "cansız cisimlerden hayat oluşmaz" deyince inkarcılar karaya vururlar. Neyse, masalı dinlemeye devam edelim... Efendim o bir hücre çoğalmış, doku olmuş, kimileri gel biz karaciğere takılalım demiş, kimileri bağırsakçılık oynamakta karar kılmış. Organlar bir araya gelip balık olmuş, balıklar kavağa çıkmış, yılanlar uçmaya kalkmış. Ağaç yapraklarına sulanan ceylanlar zürafa olmuş, otlayanlar keçi kalmış. Suda avlanan ayılar, balinalaşmış, karada dolananlar ayılıklarına yanmış... Cahillik parayla değil ya... O devirde biyokimya, mikrobiyoloji ve genetik üzerine çok şey bilinmediği için bunları çürütmek vakit alır. Ancak en basit hücrede bile 2 bin farklı protein ve her proteinde bin kadar aminoasit bulunur. Bunların tesadüfen dizilmeleri mümkün değildir zira protein sentezi DNA şifrelerine uygun olarak sürüp gitmektedir. Bir DNA şifresi kağıda dökülse bir milyon sayfalık kitap olur ki bu 40 tane Britannica Ansiklopedisi demektir. Yeryüzündeki bütün laboratvuarlar bir araya gelse tek protein yapamaz, çünkü tek aminoasit diziliminin doğru çıkma ihtimali 950 sıfırlı rakamlara karşı birdir ki, buna "sıfır" denilse yeridir. Bu bir farenin klavyenin tuşları üzerinde gezinip insanlık tarihini hatasız yazması kadar imkansız bir şeydir. İş aminoasitle de bitmez her hücrenin içinde enerji santralleri, bilgi bankaları, depolama sistemleri ve rafineriler vardır. Bitki hücreleri fotosentez denilen bir işlemle su, karbondioksit ve güneş ısısından nişasta üretirler. Hücreler üreyip çoğalabilir ve kendilerini koruyabilirler. Kısacası her hücre şehir gibidir ve görevini bilir. Bir hücre aslan yelesinde ayrı vazife yapar, kurt gözünde ayrı. Ama o devrin mikroskopları hücreyi flu bir su damlası gibi gösterdiği için Darwin hücrenin muhteşem yapısından habersizdir. Evrimci bilime düşman Kaldı ki her hayvan avlanırken, pusu kurar. Hepsi yavrularını korur ve doyururlar. Evrimciler kademe kademe gelişmeyi savunsalar da basite indikçe akıl almaz incelikler bulurlar. Mesela bir bakteri, kamçısıyla öyle şeyler yapar ki aynı iş onlarca elektrik motoru, sayısız sensör, termostat ve bunları yöneten güçlü bir kompüterle başarılamaz. Halbuki söz konusu kamçı sadece 250 molekülden meydana gelir ki basitleştikçe mükemmelleşir. İnsan gözü çok basit görünür ama birbiriyle uyumlu 40 sistemin varlığı tespit edilir. İşte bu "indirgenemez komplekslik" evrimcileri çılgına çevirir. Tribolitlerin petek gözlerinin içinde yüzlerce göz daha bulunur ki, bulanık su altında berrak görebilir. Bu mükemmel gözün 530 milyon yıl önce yaratılmış olması ve hiç değişmemesi nasıl izah edilir? Öyle ya eğer değişim var idiyse yüz milyon yıllık kaplumbağalar niye aynı kaldı sorusu akla gelir. Nitekim Kambriyen çağını inceleyen zoologlar hiçbir ortak ataya sahip olmayan yüzlerce tür bulurlar ve teori kendiliğinden geberir. Ahmaklık=Hatada ısrar Kurbağaları karaya çıkan balık gibi sunmaya çalışan Darwinciler pulların nereye gitiğini anlatamazlar. Kaldı ki balıkla kurbağanın iskelet sistemleri ayrıdır ve yüzgeçler asla ayak şekli alamaz. Hele sürüngenin uçtuğunu söylemek ham hayaldir. Zira kuşların sadece iskeletleri değil beslenmeleri ve solunumları da farklıdır. Bir kuş 8 bin metrede rahat soluk alır ve tüyleri hem genetik, hem fizyolojik olarak puldan ayrıdır. Nitekim tavus kuşunu inceleyen Darwin hasta olur, teorisinden soğur. Bir sivrisineğin kızılötesi görüş sistemine haiz olması, kan emdiği bölgeyi uyuşturması ve pıhtılaşmayı durdurması. Karıncaların şehirler kurması, yarasanın sonar kullanması, arılarının geometriden anlaması apaçık Allahü teâlânın varlığını gösterir. İnkar cephesi üst üste yenilgiler alınca akıl almaz bir sahtekarlığa kalkar. İnsan kafatasına orangutan çenesi uydurup gömer, güya kazıdan belge çıkarırlar. İsterseniz Piltdown adamı diye sunulan ve insanlığı 40 yıl oyalayan maskaralığı da yarın anlatalım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.