Ordu'nun teepeeleeri

A -
A +
Hangimiz hayalini kurmuyoruz ki... Şu plaza köşelerinden bir kurtulsak, alıp başımızı dağlara vursak... Gidip basit bir kulübe edineceksin uzaklarda, nasıl olsa bu saatten sonra çorbamız tekaüd aylığı ile de kaynar. Üç beş evlek de toprak edinirsin... Hani domat biber ekecek kadar.
Ayağın toprağa basar, elin çapa çekiç tutar, spor mu istiyorsun al baltayı git odun yar...
Klima, kalorifer meraklısına kalsın, bir çingene sobası yeter artar. Bel kalınlığındaki ağaçları dilim dilim dilimleyen maharetli insanlara imrenmişimdir hep.  Bunlar kütüğü asla elle taşımaz vurur baltayı saplar, atarlar omuzlarına. İnceden zemin etüdü yapar itina ile oturturlar. Sonra "hıh" diye bir ses ve o malum vınlama... Çatırt! 
Kütük ayrılıverir iki yana. Diyelim budağa denk geldi kopmadı. Ustası kaldırır bu sefer tersine vurur, olmadı bir daha. Sonra kenardan kenardan başlar üçgenler çıkarmaya. Çıraları daha da bir inceltecek, kaldıracaktır kuytuya...
 Mâlum odun ateşi yemeğe ayrı bir nefaset katar. Hele bir çayı olur on numara. Sabahın seherinde kalkmış semaverini kurmuşsun, kıymık kozalak derken suyu kaynatmışsın. Geceden kalma bir serinlik, gölgeler ısınmamış daha, otlarda su habbeleri parlıyor nokta nokta. Uzaktan uzağa horoz, çıngırak sesleri, havada odun dumanı ile karışık ekmek kokusu. Buruk bir çay buharı, haydi diyor adama. Bahçeden körpe hıyarları toplamışsın, nane, maydanoz, roka... Tulumdan peynir çıkartmış, sapsarı tereyağını eritmiş, beş on yumurta kırmışsın tavaya...
Kenarda birkaç kovanınız olsun artık, eh civarda kekik, ıhlamur da varsa... Balınız esans kesilir adeta... 
Süt kendi hayvanınızdan olsun, kaşık batmasın yoğurdunuza. Üşenmeyip de süzdürmüşseniz yeme de yanında...
Mısır ekmeği tabii ki kuzinede pişmiş olacak, icabında sac üzerine yufka atarsın odunun bol nasıl olsa... Yaylada bir kuzine edineceksin hem ocak, hem soba... Üstüne güğüm oturtacaksın ki mızlasın, küle patates, kestane gömeceksin,  pancar, kabak artık ne olursa... 
Diyelim misafirin gelmiş buyursun ağaçlarla oyalana dursunlar, incir, üzüm yesinler, fındık ceviz kırsınlar. Alıverirsin oklavayı eline börekler açarsın onlara...
Sapır-saçma konuşuyorsam aşırı oksijendendir, belgesel çekmek için Ordu Çambaşı yaylalarına çıkmıştık da...
 

YAYLALAR YAYLALAR
Siz hiç Karadeniz'de orman yangını duydunuz mu? Oluyordur zahir ama nadir. Niye? Yerler sırılsıklam anam, pabucun burnu hiç kurumuyor. Ağaçlar yosuna durmuş, koyunlar otlarken sulanıyor. Karadeniz dağları dik mi dik, sarp mı sarp... Doruklar da kar buz, oluklar da serin sular.
Efendim çobancağızın canı çekmiş bir kuzu kesip kavurmuş, sıcak sıcak yumulmuş, duman duman buhar buhar.  İyi de sen tut çeşmeye aban, git su iç kana kana.
Pınarın soğukluğuna bakın ki midesindeki kebapları dondurmuş, sanırsın beton dökmüşler bağrına. "Yandım anam yandım" diye haykırmış. İşte o gün bu gündür "Çoban bağırtan" diyorlar o suya.
Ordulular soruyorlar suyun iyisini nereden anlarsın?
-Bilmem.
-Çayından.
Hakikaten bir çay getiriyorlar pırlanta. Lebrenk (dudak rengi) lebriz  (bardağın dudağına kadar) ve lebsuz  (dudak yakacak ısıda) Önce kokluyorsun, sonra yudumluyorsun, gözün açılıyor, enerji yayılıyor damarlarına. Çayda yayla suyu ve odun ateşi çok önemli. Ama aynı malzeme ile sahilde yap olmaz. Niye? Çünkü su deniz seviyesinde 100 derecede kaynar, otu haşlar, yakar, burar. Yaylada çaydanlık 90 derecede tıkırdar, belki daha da aşağıda...
TURŞUNUN BAŞŞEHRİ
Çambaşı ahalisi kendini turşuya vermiş, millet üşenmiyor taaa Ordu'dan Giresun'dan Sivas'tan gelip turşu tedarik ediyor. Burada iki hususiyet öne çıkıyor, biiir zerzavat organik, ilaç gübre görmemişler, akşamdan sabaha mayışmıyor. İkincisi de su. Gli gli çeşmesinin suyu turşu için biçilmiş kaftan, yukarıdakiler de güzel ama aşağıdakilere bakma.
Onlardan da oluyor da o kadar oluyor... Kıtır kıtır ses çıkarmıyor, eriyip gidiyor zamanla. Ahali turşu hususunda kendini aşmış, sirke nohut faslını da arkada bırakmış erik koruk ekşisi kullanıyorlar. Sabah aç karnına yesen dokunmazmış, denemedim ama bunu yazıyorum bir kenara.   
Fırınlar mis gibi kokuyor, kuru odun, has buğday, ekşi maya... Eh ustalık da var tabii, nasıl kabarıyor kucaklar almıyor.
Türkün aklı dağlardadır malum, bir zamanlar yaylalar insan kaynarmış. Düşünün 40 bin vatan evladı Turnalık'ta 40 bin yiğit de Çambaşı'nda yaşarmış. Kervanlar burada durur, mallar yayılırmış tezgahlara. Taaa o devirlerde iki tane eczanesi ve otuza yakın hanı varmış.  Orduda Giresun'da bulunmayan ürünler görücüye çıkarmış burada.
Çambaşı halen Türkiye'nin önde gelen yaylalarından biri. 77 tane obası var ki Ordulular "bağlak" diyorlar onlara. Ormanlar, kanyonlar, yüze yakın şelale, yeşil otlaklar... Henüz elektriğin ulaşmadığı, cep telefonunun çekmediği yaylalar var,  hele şu güzelliğe bak. 
Son yıllarda turizme merak salmışlar. 23 ayrı güzergâh belirlemişler.  Macera isteyenlere macera sunuyorlar, manzara arayanlara manzara.  Yaylada parasız pulsuz yaşamak kabil. Kırmızı benekli alabalıklar, çeşit çeşit mantarlar. Nisanda kuzugöbeği, mayısta çaman... Ağustosta böğürtlen, çalı çileği, yaban mersin,  taflan...  Biliyor musunuz karacalar da bayılırmış bunlara. Bir zamanlar keçi sürüsü gibi karaca varmış, yolda çıkıverirmiş karşına. Eh o kadar karacanın dolandığı yerde kurt tilki de olacak tabii. Ve beyaz kartal.
Tüyü bitmedik kurdun tilkinin arkasından konuşmasak iyi olacak... Ama o avcılar var ya avcılar... 
Karadeniz yaylalarını bilirsiniz sis çöktü mü suya düşmüş gibi ıslanırsınız adeta. Havada asılı milyarlarca damlacık, insanı nasıl serinletiyor, klima yaklaşamıyor yanına.
Bazlama yapıyorlar çok lezzetli,  mısır kaynatıyorlar haza süt, sanki muhallebi akıyor ağzına. Et ucuz ve leziz,  mangalcılar köz yelliyorlar telaşla.
GÖLKÖY ULUGÖL     
Uzanıyoruz Gölköy'e doğru. Burada hakikaten bir göl var Ulugöl diyorlar adına. Süleymaniye ve Haruniye Köyü hududunda bir krater gölü. Etrafı tabiat parkı ilan edilmiş, tuvaletler çeşmeler hazır, banklar kamelyalar, ne arıyorsanız fazlasıyla... Bu serinlik alabalık için bulunmaz nimet, nitekim hayli yumurta bırakmışlar suya.
Bu sene fındık olanda iyi var olmayanda hiç yok. Mart 30, yine yeşillendi fındık dalları derken bir don vuruyor, yüksekler kuruyor adeta.
Ama iki yüz rakımın altında mahsul çok, hem ambarlar dolusu fındık, hem misli misli fiyat. Yaşadılar.
Karadeniz köylüsü eskisi gibi değil, artık tek ürüne bel bağlamıyor. Fındık olmadı, kivi. Kivi olmadı, çilek. Sadece mavi ladin denilen mübarek yetiyor da artıyor. Düşünün bir köy "yüz bin fidan" sipariş almış, muhatap devlet, çek senet yok, tiko para.
Ordu gezilesi bir şehir, sahil klasik Karadeniz, hırçın dalgalar, balıkçı takaları, ahşap konaklar.  Dağlar da resimdeki gibi "Şekil 1 A", giden pişman olmuyor asla.
 

 

Şehrimiz göz kamaştıracak
Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu: "Allah Ordu'ya güzellikler bahşetmiş, masmavi deniz, yemyeşil  dağlar, derin vadiler, ürkütücü kanyonlar, serin yaylalar.
Yayla hususunda Türkiye'nin 24 adet tescilli kültür ve turizm merkezi var sekizi Ordu'da. Bizde Karadeniz otoyolu sahilden geçmedi bu yüzden kıyılarımız eskisi gibi. Pırıl pırıl deniz, dantel gibi koylar, balık zengini sofralar....
Bu arada bölünmüş yollar hizmete girmek üzere. Akdeniz ve GAP daha da yakınlaşacak.
Türkiye'nin tek deniz dolgu sistemi ile yapılan havaalanı Ordu'ya büyük hareket getirecek, şehrimiz kabuğunu kıracak.
Artık Ordu'da sadece fındığa bağlı bir ekonomi yok, geleceği çok parlak.
Nedendir bilmem insanlarımız dünyanın öbür ucunda güzellik arıyor. Halbuki burada Alp dağlarını artamayacak manzaralar var. Sanırım tatilciler de sahile doydu, değişiklik arıyorlar. Düşünün aşağıda hava 40 derece iken yaylalarda yorgansız yatılmıyor. Kekik kokulu dağlar, kara gözlü kuzular. Çoğumuzun adını bile bilemediği otlar burada nefis yemeklere dönüşüyor, damak zevki için yurt dışına gidenler Ordu'ya buyursunlar.
Bir turist ne arar?
Tarih, medeniyet  doğa...
Hepsi bir yana yöre insanının misafirperverliğini görmenizi isterim, burası bir huzur şehri. Karadeniz turuna çıkanlar Ordu'ya atlamasınlar  gezileri eksik  kalacak yoksa.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.