Paylaşılamayan adam: Turgut Özal

A -
A +

Özal'ın büyük bir ikna kabiliyeti vardır, IMF ve Dünya Bankasının kaşarlanmış kurtlarını bile yumuşatır onlardan her istediğini almayı başarır. Dünya Bankası bu zeki ve dişli genci bir yere yazar ve günü gelince bünyesine alır. Özal burada 5 yıl çalışır ve büyük tecrübeler kazanır. Yurda dönüp Sabancı Holding'de işe başlar. O günlerde bir Japon firması Türkiye'de otomobil üretmek için çalmadık kapı bırakmaz. Ancak sadece devletle çalışmak ve bazı beyleri beslemek zorunda kalırlar. Zira bürokraside solun ezici bir ağırlığı vardır ve onlar hâlâ "Edirne'den Van'a kadar, benim kocaman yurdum var" gibi ilk mektep şiirleri okumaktadırlar. Onlara göre yabancı sermayeye "buyur" demek vatanı satmakla eşdeğerdir. Koca koca adamlar "İster savaş ister barış, vermem ondan bir tek karış" diye gırtlaklarını yırtarlar. Gel de mebus olma Solcu gençler babalarının malı gibi tüm duvarları kızıla boyar, yumruklarını havaya kaldırıp "sermayeye hayır" diye haykırırlar. Özal bu gidişe dur demek için meclise girmesi gerektiğine inanmaya başlar. 1977 seçimlerinde AP'den Kayseri adayı olma sözü alır, ancak ne "gel" ne "git" der, habire oyalarlar. O da abisi Korkut'un desteğiyle MSP'den İzmir adayı olur ama iyi ki kazanamaz. Hoş, Necmeddin Bey'le de anlaşamaz. Erbakan da bir tür devletçidir ve hazine parası ile ağır ve hantal bir sanayii kurmaya kalkar. Halbuki Endonezya, Malezya gibi ülkeler teknoloji satıp para basmaktadırlar. Özal, bunları anlatmaya hazırdır ama dinleyen olursa... Turgut Özal seçimin ardından kürsülere çıkar, devletin zirvesindeki insanlara ekonominin alfabesini öğretmeye başlar. Ona göre güçlü devlet, memuru çok olan devlet değildir. Devlet babalık mabalık yapamaz, ulufe dağıtamaz, iş bağışlayamaz ve asla kutsallaştırılamaz. Kıymetli olan devlet değil insandır. Bu memlekette bürokrasi kalkmadıkça, üretim (ve tüketim de) artmadıkça, müteşebbis özendirilmedikçe, KİT'ler özelleştirilmedikçe bi numara olmaz. Ankara pijama dikmekle uğraşmamalı sadece alt yapıya bakmalıdır. Kalkınma ancak inançla olabilir, bunun için İslâm ahlâk ve faziletine, Türk gelenek ve kültürüne bağlı kalınmalıdır. Bunda ne var yani diyorsunuz değil mi ama o günlerde bunlar herkesin söyleyebileceği ve herkesin sindirebileceği sözler değildir. Ah Karaoğlan! Ecevit'in iktidar olduğu yıllarda (78-79) ekonomi rayından çıkar, margarin, çay, şeker, sigara, tüp, akaryakıt bulunmaz. Devletin kasasında kömür parası bile olmadığı için resmi daireler buz tutar. Türk'ün itibarı kalmaz, Lüksemburg gibi üçüncü sınıf ülkelerden 1 milyon dolar borç alabilmek için el oğuştururlar. Stokçular deli para kazanır, kaçakçılık akıl almayacak kadar artar. Yurdışında çalışanlara, maaşları yollanamaz, döviz fiyatlarını üç beş adam belirler, Tahtakale dal budak salar. Enflasyon alır başını gider, paranın değeri kalmaz. Yapılan ara seçimleri Demirel kazanır ve önüne koca bir enkaz koyarlar. Sadece petrol için ayda 250 milyon dolar lâzımdır ama hazinede 20 milyon dolar bile bulunmaz. Şimdi ona "iş bilen, iş bitiren" insanlar lazımdır, Demirel, Turgut Bey'i Güniz Sokakta ağırlar ve birlikte çalışma kararı alırlar. Özal ekonominin tek elden yönetilmesini ve bazı ürünlerden devlet desteğinin kalkmasını arzular. Vergi sistemini yeniler, ithalat ve ihracata liberallik getirir. Bu arada Türk halkı "eşel-mobil", "konvertibilite", "toplu konut" gibi terimleri öğrenir. Teknik konulara girmeyelim Demirel ekonominin dümenini Özal'a bırakmakla iyi yapar, 24 Ocak Kararları ile memleketi krizden çıkarırlar. Yoksa CHP kafasındaki statükocularla gelişme, yenilik, atılım olamaz. Tonton amca "hiç merak etmeyin" der, "bundan böyle 50 milyon dolar için Bakanlar kurulu değil benim yardımcılarım karar alacak. Üç kuruşluk tohum ithali için 5 sene analiz yapılmayacak, tohumlar o gün alınacak, köylü işine bakacak". Devlet kapısında sineklenenler bu tavır karşısında çok telaşlanırlar. Özal enfarktüs geçirdiği günün ertesinde bile Fransa'ya koşar, kredi toplantısından istediğini alır çıkar. Turgut bey ve ekibi kısa bir sürede 1.5 milyar dolar dış kredi bulur ve 7 milyar dolar borcu ertelemeyi başarırlar. Hazine nefes alır, ihtiyaç maddeleri bollanır, esnaf bırakın mal saklamayı, satmak için uğraşmaya başlar. Ancak siyaset sertleşir Ordu uyarı mektupları yazar ama ne iktidar ne de muhalefet üstlerine alınırlar. Özal'ın arkasında meclis gücü yoktur ve iktidardayken dilini yutan Ecevit bas bas bağırıp, ortalığı yıkar. Meclisin gerginliği sokağa da akseder, anarşinin şirazesi çıkar. Ve asker yönetime el koyar. Eylül'den sonra... El koyar ama bıçak sırtında giden ekonomiyi rayında tutmak Evren'in de boyunu aşar. Özal'ı hürmetle evinden alır Başbakanlıktaki odasına koyarlar. Ancak koridorlar kışla gibi asker kaynar, çalışma zemini sağlanamaz. Özal, MGK'da ellerini iki yana açar ve "ben arkadaşlarım olmadan ne yapabilirim ki" der. Onun verdiği listedeki isimlerden bazılarını göreve başlatır, bazılarını da gözaltında tutarlar. Özal, Oramiral Bülent Ulusu'yu çok ferahlatır. Ancak korktuğu başına gelir, müdahele eden çok olur, ekonomi yönetiminde çokbaşlılık başlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.