Sahibinden az kullanılmış çöl kumu...

A -
A +
Fransızlar Mağrip ülkelerinde şeytanın aklına gelmeyecek hilelerle hükümranlık kurar, yerli halkı hayvan yerine koymazlar. Tunus Beyi taaa 19 Mart 1956'ya kadar ay yıldızlı bayrağı dalgalandırır. Gelgelelim elinde yetki filan yoktur. Durur ama sureta.
Douz, Tozır gibi iç bölgeler Osmanlıya sadık kalırlar, daha geçtiğimiz yıllara kadar hutbeyi Abdülhamid Han-ı saninin adına okurlar.
Fransa'nın ilgisi alakası daha ziyade Cezayir'de olduğu için Tunus'la uğraşmaz. Laik, antidemokratik bir zulüm devleti kurdurur, bu günler için yetiştirdiği kadroyu sahaya salar.  Fransa'da tahsil yapan ve bir Fransız albayın dul hanımı ile evlenen Burgiba da bunlardan biridir mesela. Nitekim kralları imrendiren salahiyetlerle donatılıp oturtulur koltuğa.
O yıllarda muhalefetin Burgiba'yı yerinden indirecek gücü yoktur. Bunu Burgiba da bilir, koltuğun tadını çıkarmaya bakar. Eğer İleri yaşlarında zihni melekelerini kaybedip, sapır saçma konuşmasa başta duruyor olabilirdi hala.
Arap baharına kıvılcım olan Tunus devrimi ne kadar oturdu bilmiyoruz ancak mevcut hükümet adımlarını ihtiyatla atıyor. Tek başına iktidar olmak yerine koltuğu paylaşmayı tercih ediyor. Nitekim Mısır'da Mursi'nin başına gelenler ne kadar haklı oldukların gösterdi halka. Eee bu kadar siyaset yeter. Tunus gibi renkli bir ülkede anlatacak çok şey var daha...
Tunus'un güneyine doğru ilerlerken büyük sahranın içine düşüyoruz adeta. Allah'ın hikmeti işte çöl kapısında vaha şehirler sıralanıyor Douz, Kebili ve Tozır, Fizan'dan bile uzakta....
 

ÇOK BÜYÜK SAHRA
 Sahara tam 12 Türkiye büyüklüğünde bir çöl. Taaa Kızıldeniz'den başlıyor, Atlas Okyanusuna uzanıyor. Üzerinde sadece Tunus değil, Fas, Cezayir, Libya, Mısır, Sudan, Mali, Nijer, Moritanya ve Batı Sahra da yer alıyor. Çöle girince insan ne kadar aciz olduğunu anlıyor, ot yok, kök yok, ne altına sığınacağınız bir gölge ne de ağzınızı ıslatacağınız damla. Diyelim bir başınıza kaldınız, yürü yürü nereye kadar? Burada bin kilometrenin lafı bile olmaz. Tabii sahranın her yeri kum değil, yüksek dağlar da var, göçebelere mekan oluyorlar. 
Tozır'ın hemen yanı başında 5 bin kilometre kare büyüklüğünde bir tuz gölü. Şat el Cerid! Bir başka ifadeyle bahr-i milh diyorlar... Yani "tuz derya"...
Tunus'ta hemen hemen her tezgahta çöl gülleri ile karşılaşıyorsunuz. Jeologların selenit dedikleri taşlar tuzlu suyun buharlaşması ile meydana geliyor. Aslı saydam ve renksiz ama araya toz toprak girince bulanıyor.
Tuz ve toz... Normalde bunların hakim olduğu alanda hayat olmaması lazım ama...
Cenab-ı Hakk baldan tatlı sular ihsan etmiş, kanallar hurmalıkların eteklerine uzanıyor.
Zaten ne demişler hurma başında güneş istermiş, ayaklarını salmalıymış suya.
Tunuslular turizm işini biliyorlar. Belki abarttığımı sanacaksınız ama neredeyse hane sayısı kadar otel pansiyon var. At arabası gezileriyle, merkep, ATW, deve turlarıyla misafirleri oyalıyor fulus basıyorlar adeta.
Hurmaları çok meşhur. Aman yanlış anlaşılmasın dilerseniz biz yerliler gibi temmır diyelim onlara. Tunus temmırı akranları gibi ağdalı değil, hem liflice hem de şekerden yana fukara. Yaşlılar için biçilmiş kaftan, kan değerleriniz zıplamıyor bir anda.
Sahi yazın kavuran, kışın donduran sahrada bir turistin dikkatini çekecek ne olabilir ki? Fotoğraf makinalarınız, kameralarınız kum doluyor ayrıca. Su altı kamerası kullanıyorum onun bile haznesinden kum çıkıyor.
Otelleri umumiyetle iki katlı. Asrın teknolojisi ile bina edilseler de mahalli figürlere yer veriliyor. Ne bileyim bir bakır kapı tokmağı bir kafesli pencere, duvara asılan kilimler, halılar evvel zamanlara götürüyor. "He ya Tunus'taydık di mi" dedirtiyor insana.
Diyelim bir ailesiniz küçük oğlanın eline çöl tilkisi sıkıştırıyorsunuz, büyüğüne de bir şahin. Fotoğraf meraklılarından alacağınız bahşişler yetiyor de artıyor.
Büyük sahra gibi bir çöle turist çekmek kolay mı?  Zor ama başarıyorlar.
Tuareg deyince biliyorum aklınıza Volkswagenin jipi geliyor. Ama bu bir kabile. Osmanlı devrinde Tevarık deniyor onlara. Fransızlar Tevarık'ı nasıl telaffuz ediyorlarsa ediyor lakin Tuareg olarak geçiyorlar yazıya. Bizim özentiler de oradan alıyor.
TUAREGLER ARASINDA
Tevarık terkedilmiş insanlar manasına geliyor, çölün derinliklerine başlarına buyruk yaşıyor, aranılıp sorulmaktan hoşlanmıyorlar.
Tevarıklar sadece Tunus'ta değil Çad, Mali, Nijer ve Cezayir'de bulunuyorlar, hatta Libya'da. Erkekleri sarıklarını (havli derler) hem kafalarına hem yüzlerine doluyor, güneşten, rüzgârdan korunmaya çalışıyor.
Ata bindiklerinde sarıklar uçuşuyor çok da karizmatik görünüyorlar? 
Alayı çay tiryakisi, üç beş dal bulan hemen ocak yakıyor.
Berberiler renkli insanlar, konukseverlikleri ile gönlünüzü kazanmayı biliyorlar.
Saatlerce tezgahlarını çekiyorum, sabrediyorlar bana.

 

HARB-İ?NÜCUM STAR?WARS
Çölün derinlikleri Amerikan film endüstrisinin de dikkatini çekmiş, bir plato kurmuşlar zamanında. Star Wars, Arapların tabiri ile Harb-i nücum burada çekilmiş mesela. Film platosu görülmemiş bir şey değil, Tunuslu turizm operatörleri heyecanla anlatıyor, satmasını biliyorlar.


Soylu atlar diyarında
Berberi kavimler at beslemekten hoşlanıyorlar. Hızla koşan bir atın üzerinde ayakta durabiliyor, amuda kalkabiliyorlar.
Malum güçlü hayvanlar kabadır, fil gibi gergedan gibi ve bütün zarif hayvanlar güçsüzdür ceylan gibi... Güçle zerafetin birleştiği tek hayvan var at. Hele o Arap atları, bakmaya kıyamıyor insan.
Gelgelelim çölün kahramanları kesinlikle develer. Yayvan patileri ile yağ gibi kayıyorlar kumda. Mübarek hayvan ayağa kalktı mı hayli yükseliyorsunuz, hani iki katlı otobüsler olur ya...
Çok salladığını söyleyemem, keyifli bir yolculuk aslında. 
Peki çöl insanların yaşadığı çadırlar? 
Evet öyle bir kampa gidiyoruz, kuskus kebap ikram ediyorlar.  İsterseniz konaklayabiliyorsunuz burada. Tamam kulübeciklerin yıldızı yok ama yıldızlı gecelerlerle kalabiliyorsunuz başbaşa... 
Derin bir sessizlik, uçsuz bucaksız sahra... Zavallı bir hiçsiniz yerle gök arasında.
Alberto Vazquez Figueroa'nın yazdığı Tuareg beklenmedik finali ile şok eden bir roman...
Şöyle ki bir tevarık kapısını çalan misafiri ağırlıyor, iyi de askerler gelip konuğunu tutuklamasınlar mı. Mani olamıyor onlara. Ama yanlarına bırakacak değil, alıp silahını vuruyor sahraya... Buraya bir mim koyalım da tadı kaçmaya...  
Adam sinemaya gitmiş yer gösterici ışık tutup buyur etmiş koltuğa. Şimdi bahşiş vermesi lazım ama oralı olmuyor, pişkin pişkin kusura bakma bilader diyor bozuğum yok da. "Hiç önemli değil abi. Katil avukat. Sonra demedi deme bana!"


Ölmeden toprağa...
Ve geliyoruz Matmata'ya bu havalinin Berberileri tercihlerini yerleşik hayattan yana kullanmışlar. Küçük              küçük tepecikleri oymuş muhteşem konaklar yapmışlar. Ortada bir avlu kenarlarda mutfak, banyo, kiler ve irili ufaklı odacıklar. 
Berberiler sanatkar insanlar ev eşyalarını kendileri yapıyor ve renkli kilimler dokuyorlar.
En büyük ikramları taze pişmiş ekmek, bir tabak bal ve bir çanak zeytinyağı sunuyorlar yanında. Ekmeğinizi bandırıp bandırıp yiyorsunuz. 
Bunlar bilmediğimiz lezzetler değil ama hem balları hem yağları kokulu, yediriyor insana.


Kundurama kum doldu
Bilmem şovun bir parçası herhalde jip şoförleri kum yığınlarına toslayıp mahsusçuktan batıyor. Öbür araba gelip halat bağlıyor itiyorsunuz kakıyorsunuz macera oluyor güya.
Bizim şoför dağıtır geçerim dediği yığının bu kadar uğraştıracağını hesaplayamamış olmalı ki iki tonluk alamet kuma oturuyor. Tek tek tekerleklerin önünü boşaltıyoruz rüzgar anında dolduruyor bıraksan arabayı gömecek dakkada.  Bakın şu işe ki çelik halatın kopası tutuyor, mahalli bir urgan bağlıyorlar yemiyor. Bu arada kumları kamçı gibi çarpıyor suratımıza.
Çöl kumu ince ötesi, adım atmak ne mümkün, doluveriyor kunduranıza...
Tozır adı üzerine tozuyor, burnumuz tıkanıyor, dişlerimizin arasında tıkır tıkır taneler yuvarlanıyor, saçlarımız tarak yürümez hale geliyor. 
Orada kalmıyoruz tabii, kurtarıyorlar sonunda.
Tunus bir Türk'ün en rahat edeceği ülkelerden biri... Kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz, hoş onlar da yerli gibi davranıyorlar sana bana.

YIRTICI?AMA TAVŞAN POSTUNDA
Çöl tilkileri iki karışlık hayvanlar, zaten yarısı kulak. Bu iri kepçeler radar gibi, av bulmalarına yarıyor.  Üstelik yelpaze gibi de kullanabiliyor serinliyorlar. Ağırlığı çok olsun iki okka, tüyleri krem rengi, karınları akça pakça. Eğer kürkkolikler şuncağızı da öldürüp giymeyi düşünüyorlarsa, yuh artık ama. Arapların fennek dedikleri hayvancıklar birer avcı ama insanı ısırmıyorlar. Fennek tavşan manasına da geliyor, o kadar zararsız yani, hiç korkma...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.