Şehr-isebz Denov

A -
A +
Şehr-isebz Denov

HEM GÖZE HEM GÖNLE... Alaaddin Attar hazretlerinin defnedildiği "Serkabristan" çok bakımlı, hem göze hem gönle hitap ediyor. Mahalleli onun adını taşıyan mescidi silbaştan yapıyor. Belli ki imkânları dar, dolgu tuğla ve oluklu sacla işi kotarmaya çalışıyorlar. Şehr-isebz Denov

Köylüler, Kadı Muhammed Zahid Hazretleri'nin mescidini ellerindeki malzemelerle yapmış, kabri ucuz karolarla kaplamış... Şehr-isebz Denov

Derviş Muhammed Hazretlerinin kabri, Büster kasabasına bağlı Düsferar obasında... Şehr-isebz Denov

KENDİNE HAS MİMARİ Hacegi Muhammed Emkenegi Hazretlerinin Emkene kasabasındaki dergâhı. Şeybaniler döneminden kalan Mescid, yöre mimarisinin bütün hususiyetleriyle dikkat çekiyor. Bakım onarım çalışmaları devam eden mescitte ne yazık ki mimari dokusuna uygun malzeme kullanılmıyor. TACİKİSTAN SINIRINDA Denov Özbekistan'ın Tacikistan sınırındaki şehri. Normalde Afganistan hududuna kadar inmeli ve Tirmizi'den tekrar tırmanmalısınız yukarılara. Bu güzergâh git gel 1600 kilometre. Bir günde çok zor! ZAHMETİNİZE DEĞİYOR Dağ yolunu seçecek olursanız menzil kısalıyor, gelgelelim asfalt bozuk, arabayı hırpalıyor. Zaman zaman sel yataklarından geçseniz de, tekerlekler suyun içinde dönse de... Değiyor! Semerkant'tayız... Buraya kadar gelmişken Alaaddin Attar ve Kadı Muhammed Zahid hazretlerini ziyaret etmeli ama... Ama Denov vilayeti hayli sapada. Şaka değil 800 km var arada... O gün serbest zaman... İsteyen otelde yatsın, isteyen alışverişe çıksın. Dileyen için Şehr-i Sebz gezisi var. Hasan ağabey (sağ olsun) "Denov'a gidiyorum" diyor "geliyor musun?" Ne demek geliyor musun, ilaç soruyor? Hayreddin ağabey de katılıyor, üç oluyoruz. Şüphesiz diğerleri de istiyor ama ekseri yaşlılar. Zaten çok yoruldular, mesafeyi gözleri almıyor. NASİPTE VARSA Neyse haritaya yayıyoruz masaya... Bakıyor, bakıyor, bi daha bakıyoruz. Kaşgaderya bölgesi geçilecek, Afganistan hududundaki Tırmiz'e inilecek. Surhanderya'ya dönülecek, yürü bu defa Tacikistan sınırına... 1600 km filan... Yetişiriz inşallah! Geceden çıkıyoruz yola, işler tıkırında gitse bile ertesi gün dönebileceğiz ancak. Özbekistan'da şehir girişlerinde kontrol noktaları var. Arabalar durduruluyor, polis evrakları kontrol ediyor, bagajlarınızı açtırıyor. Kaçak eşya taşıyıp taşımadığınıza bakıyor. Peki içlerinden biri "Denov'da ne işiniz var" diyebilir mi? Der valla... Eğer yabancı olduğunuzu anlarlarsa. Bu ülkede bildiğiniz vizenin yanı sıra tek tek şehir vizeleri de almanız gerekiyormuş. Bilsek alırdık ama... Mani olurlarsa nasip değilmiş diyeceğiz artık. Hani karınca Harameyn yoluna çıkmış da... SERKABRİSTAN Şoförümüz Recep çelimsiz arabasından beklemediğimiz bir performans ile gaza yükleniyor. Ben ki süratten hoşlanırım birkaç defa "aman yavaş" demek zorunda kalıyorum. Bir sapağa geliyoruz, kenara çekip soruyor: "Dağ yoluna vurayım mı?" - Vurursan n'olacak? - Yol 200 km kısalır en azından. - Eh vur o zaman! Neyse kazasız belasız varıyoruz Denov'a, bir çorba içip başlıyoruz araştırmaya . Alaaddin Attar Hazretleri bu şirin belde de ikamet etmişler. Mahalleli onun adını taşıyan mescidi silbaştan yapıyor. Belli ki imkânları dar, dolgu tuğla ve oluklu saçla işi kotarmaya çalışıyorlar. Oradan bir mihmandar alıyoruz, bizi Alaaddin-i Attar Hazretlerinin sevenleriyle sohbet buyurdukları bir mevkiye götürüyor. Gözümüz o yıllara dair bir iz nişane arıyor ama nafile. Buhara'da okuyan ve Şah-ı Nakşibend hazretlerinden icazet alan Damlanur Muhammed Hazretlerinin kabri sadece bir tümsek... Ne bir taş var, ne de kubbe... Alaaddin Attar hazretlerinin defnedildiği "Serkabristan" bakımlı ama. Hem göze hem gönle hitap ediyor. Mübareğin ayak ucunda, yine Kasr-ı Arifan'da yetişen Şadi Şeyh adlı bir Allah dostu yatıyor. Ziyaretçiler şuurlu, kimin huzurunda olduklarını biliyor, feyz almaya bakıyorlar. O ne edep, o ne saygı... İnsan imreniyor. Ama içlerinden ikisi daha farklı... Yüzlerinden asalet akıyor. Tanışıyoruz. Meğer Alaaddin Attar hazretlerinin torunlarıymışlar (Şah-ı Nakşibend hazretlerinin de torunu oluyorlar aynı zamanda) Gelin mihman kalın diyorlar. İyi olur ama vaktimiz daralıyor. Bir başka sefere... İnşallah. VAHŞİMAR Vedalaşıyoruz.. Külüstür Daewoo asfalttan sapıp tepelere vuruyor. Döne döne zirveye tırmanan yol patikadan hallice. Zaman zaman zemin bozuluyor taşlar arabanın altında yuvarlanıyor. Dönüp bakıyorum Denov şehri avuç içi kadar kalmış. Yanında masmavi bir göl peydahlanmış. Başı dumanlı bir dağın yamacında yol bitiyor. Şoför kontağı kapatıyor. "Geldik" diyor, "Evet, Vahşi Mar!" Şahmarandan hatırlayın "mar" yılan demek oluyor. Bir zamanlar havalide çok saldırgan ve zehirli yılanlar varmış. Mübarek tekkesini kurduktan sonra, alıp başlarını gitmişler, bir daha da uğramamışlar. Özbekistan'da silsilei aliye kabirleri içinde en garibi Kadı Muhammed Zahid Hazretlerininki. Her ne kadar köylüler büyük hürmet gösteriyorlarsa da güçleri bir yere kadar. Mescidi ellerindeki malzemelerle yapmış, kabri ucuz karolarla kaplamışlar. Dileriz alimlerin velilerin türbelerine kaynak aktarmaktan çekinmeyen Özbek hükümeti buraya da el atar, diğerleri gibi gül bahçesine çevirir tez zamanda. DÜSFERAR Dönüş yolunda şoförümüze hiç karışmıyoruz, neşesi yerine geliyor, düzü buldu mu pedalı döşemeye yapıştrıyor. Tam gaz ilerliyoruz. Ancak vakit hızla akıyor, gün devriliyor, gölgeler uzuyor. Daha evvel gitmiş görmüş olsak tamam da daha kabirler aranacak sorulacak. İşin tuhaf yanı yerli halk o büyükleri bizim bilmediğimiz isimlerle tanıyor. Sizin neyi kastettiğinizi anlayamıyorlar. Nitekim korktuğumuz başımıza geliyor. Tam ümidimizi kaybetmek üzereyken namaz kıldığımız mesciddeki bir ihtiyar önümüze düşüyor. Adrese teslim derler ya tek tek gösteriyor. Derviş Muhammed Hazretleri, Kadı Muhammed Zahid hazretlerinin yanında yetişmiş (zaten yeğeni oluyor) Kabri Büster kasabasına bağlı Düsferar obasında... Dolu dolu akan bir ırmağın yanı başında... Dergâh halen faal, müminleri ağırlıyor. Ortada bir kazan Buhara pilavı. Sormuyorlar bile girip kolumuza oturtuyorlar sofraya... Bursa'mızın manevi mimarlarından Emir Sultanın Hazretlerinin babası, Şemseddin Külâl da burada medfun. Derviş Muhammed Hazretlerinin baş ucunda ise Necmeddin Parande yatıyor. Parande uçan demek. Şöyle ki namazın sünnetlerini burada kılıyor, farza Mekke'de duruyorlar. Kabristanda Asya'ya feyz saçan alimler, fakihler, mutasavvıflar... Hangi birini anlatsak? EMKENE Hacegi Muhammed Emkenegi Hazretlerinin dergâhı bir tepe üzerinde. Şeybaniler döneminden kalan Mescid çok sanatlı, yöre mimarisinin bütün hususiyetlerini taşıyor. Ancak duvarları çatlamış, tamire muhtaç. Bakım onarım faaliyetleri başlamış, sanırım seneye gelenler pırıl pırıl bir mescid ve güllük gülistanlık bir bahçe bulacaklar. Nakşi büyüklerinin kabirleri genelde açık olur. Bu mübareğin kabrini beton kolanlar ve demir profillerle kapatıyorlar. Bir bildikleri vardır herhalde, keşke tarihi dokuya yakışan malzemeler kullansalar... Ne yana baksanız hatıra... İçinde onlarca kişinin oturup halka kurabileceği çınar kimleri gördü acaba? Bunun Asya'nın en yaşlı çınarı olduğu söyleniyor. Hacegi Emkenegî hazretleri, Derviş Muhammed hazretlerinin oğlu. Babasının ma-nevi mirasına da varis oluyor. Sadece Emkene kasabasını değil Asya'yı mektebe çeviriyor. Mesela talebelerinden Muhammed Baki Billah'ı Hindistan'a yolluyor. O da İmam-ı Rabbani gibi cevheri keşfediyor. Serhend, Paniput, Delhi, Agra... Meşaleler yanıyor Hindistan'da... (Rahmetullahi aleyhim ecmain) Şehr-isebz Denov

BUYUR ETTİLER AMA... Vahşimar köylüleri o gün dergâhta bir araya gelmiş, bir koç kesip kazana vurmuşlar. Israrla davet ediyorlar ama "yapın şuradan bir ekmek arası" diyecek kadar bile zamanımız yok. Daha Şehr-i Sebz'e ulaşmalı... Silsilei Zehebin izinde Silsile-i aliyye büyüklerinden 12'si Özbekistan'da medfun. Abdülhalık Goncdüvani, Arif-i Rivegeri, Mahmud-ı Encirfagnevi, Ali Ramiteni, Muhammed Baba Semmasi, Seyyid Emir Külal ve Şah-ı Nakşibend hazretlerini Buhara'da; Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini Semerkand'da, Derviş Muhammed ve Hacegî Emkenegî hazretlerini ise Şehr-i Sebz'de ziyaret edebilirsiniz. Alaaddin Attar ve Kadı Muhammed Zahid hazretleri için yorucu bir yolculuk yapmanız gerekiyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.