Sıradışı bir çocuk: Malatyalı Turgut

A -
A +

Savaş bitmiş ama yokluk, kıtlık bitmemiştir. Malatya kendi yağıyla kavrulan fukara bir şehrimizdir. İşte Sadık Beyle Hafize Hanım bu kasaba irisinde mütevazı bir hayat sürmektedir. Sadık Bey ilk mektebi dışarıdan bitirmesine rağmen bankada çalışan bir kâtip, Hafize Hanım ise parmakla gösterilen muallimelerden biridir. Bu ikisinin esmer, tombul, kıvırcık saçlı, çok sevimli bir çocukları olur (1927) Hafize Hanım (Kürt asıllı olmasına rağmen) ona bir Türk büyüğünün adını (Turgut) verir. Derken Söğüt'e tayinleri çıkar. Bu şirin kazada iki maaş giren başka ev yoktur ve onların haricinde kimsede radyo bulunmaz. Turgut sessiz sakin ve fazlaca cömert bir çocuktur. O da çember çevirir, derede yüzer, saklambaç oynar. Malatyalı olmaları hasebiyle cebinde kuru kayısısı, bademi, pestili eksik olmaz, bunları arkadaşlarına dağıtmaktan büyük bir zevk duyar. Derken tayinleri Silifke'ye çıkar. O zamanlar yöre ulaşımında merkepler mühim bir yer tutar. Turgut ilk binişinde eşekten düşüp kolunu kırar. Hafif yollu çolak kalır bu yüzden askerî okula alınmaz ve "pilotluk" hayalleri yatar. ? 25 lira çıkmayınca Turgut onbeşine geldiğinde babası Mardin'e tayin olur ama koca şehirde lise bulunmaz. Kabataş'ta okumayı çok ister ama 25 lira daha ucuz diye onu Konya Lisesine yollarlar ve "leyli" eğitim başlar. Sonra kardeşi Korkut ve dayıoğlu Hüsnü ile (Doğan) birlikte Kayseri'de buluşurlar. Turgut, 1945 yılında İstanbul'a gelir, birçok okul kazanmasına rağmen İTÜ mühendislikte karar kılar. Süleyman ve Şevket Demirel, Necmeddin Erbakan, Mehmet Turgut da aynı çatı altında okumaktadırlar. Turgut, cemiyetçilik yapmadan duramaz. Kulüpler kurup, Anadolu çocuklarını bir araya toplar. Siyasetle yakinen ilgilenir, mesela milliyetçi gençlerle birlikte Sertel çiftinin çıkardığı Tan gazetesini basarlar. Kâh TRT'yi protesto eder, kâh Mimar Sinan'ı anma toplantısı yaparlar. CHP iktidarı, Mareşal Fevzi Çakmak'ın cenazesini ortada bırakınca büyük bir grupla naaşı omuzlar, caddelerden sel gibi akar, kabrine bırakırlar. Demokrat Parti iktidara gelince Turgut'un kuşları uçar, "bu işler bizi aşar" demez, heyecanla kalkınma projeleri hazırlar. Nitekim mezun olup da devlet hizmetine girince bazılarını gerçekleştirme fırsatı yakalar. Bu kabiliyetli genç Fatin Rüştü Zorlu'nun dikkatini çeker, onun önünü açar. Eli ekmek tutmaya başlayınca ailesi Turgut'un başını bağlar. Evet Malatya eşrafından Hacı Hasan Bey'in kerimesi Ayhan pırlanta gibidir bir kızdır ama mizaçları uyuşmaz. Ne yazık ki ayrılırlar. Devlet, Turgut Bey'i 1952 yılında Amerika'ya yollar. Çocukluğundan beri "bir Türk'ün dünyaya bedel" olduğunu sanan delikanlının ayakları yere basar. İlk defa enerji nakil hattı, televizyon, otoban görür ve bazı şeyleri "sorgulamaya" başlar. ? Nişantaşlı Semra Turgut Bey, ABD dönüşü EİEİ'de (elektrik idaresinde) iş başı yapar. Burada Semra adlı hanım hanımcık bir kızı gözünü kestirir ancak yaklaşamaz. Akşamları ayrılırken kızın daktilosunu bozar, ertesi gün şipşak tamir eder işi bağlar. Daktilo o kadar sık bozulmaya başlar ki senli benli olurlar. Turgut Bey, Semra Hanıma "bir kız arkadaşım var ona ne hediye alsam" diye sorar. Semra ne derse alır "pat diye" önüne koyar. "Daktilo Semra" bu genç mühendisten hoşlanır ama "evlilik" lafını ağzına bile almaz. Bir gün Turgut daireye çikolata ile gelir ve millete dağıtmaya başlar. "Hayrola" diyenlere "Semra'yla söz kestik" der, kızcağız bu oldu bittiye boyun eğer, itiraz gibi bir şansı kalmaz. Ve biliyor musunuz, o günden sonra daktilosu hiç bozulmaz. Turgut Beyin böyle muziplikleri vardır. Elinize tutuşturduğu kalem çarpar, sigaraları patlar, çakmağından su çıkar. Hatta helikopter pilotlarıyla anlaşıp ani pikeler yaptırır, arkadaşlarını korkutmaktan zevk duyar. Özal Ordonat Okulunda Yedeksubay öğrenci Demirel'e hocalık yapar... Derken 27 Mayıs ihtilali olur, ordu yönetime el koyar. İlerliyen yıllarda DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) kurulur, onu teşkilata alırlar. Bu arada Ragıp Gümüşpala ölmüş, öğrencisi (Demirel) AP'nin başına geçmiştir. Süleyman Bey, Özal'ı DPT Müsteşarı olarak bürokrasinin zirvesine atar. Doğrusu DPT'de çok elit bir kadro vardır ve büyük işler yaparlar. Ancak İlhami Soysal "takunyalılar DPT'yi ele geçirdi" diye yaygara koparınca kurumun tadı kaçar. "Milli Şef"imiz hışımla ayağa kalkar, o bilindik üslubu ile tehdide başlar. Doğrusu Demirel o günlerde daha delikanlıdır, bürokratlarına sahip çıkar, "din ve vicdan hürriyeti diye bir şey var. Bana kimse baskı yapamaz" der, kestirip atar. Özal münakaşalarla uğraşmaz işine bakar. Büyük projelerin alt yapısını hazırlar. Mesela Boğaz Köprüsü gibi bir esere imza atar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.