Son kale: Kandiye

A -
A +

Girit'te 21 yıldır süren çatışmalar Venediklileri çok yıpratır, çok yorar. Venedik Doç'u fevkalade yetkilerle donattığı bir elçiyi İstanbul'a yollar. Bunu ne Padişah ne de Sadrazam kabul eder, Sadâret Kaymakamı ve Üçüncü Vezir Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın huzuruna çıkarırlar. Elçi derhal barış imzalamak istediklerini söyler ve tek şart olarak Kandiye Kalesinin kendilerine bırakılmasını arzular. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa güçlü olmanın getirdiği bir tavırla "geç bunları" diye elini sallar, "biz de Kandiye'nin anahtarlarını getirdiğinizi sanmıştık. Madem öyle değildir, neyi konuşuyoruz. Görüşme bitmiştir bu kadar!" Elçi alttan almaya bakar, sesine en kibar tonları oturtup "Paşa Hazratleri" der, "İnanın Venedik Senatosu dahi kaleyi size terke âmâdedir. Ancak Papa ve Güneş Kral (14. Louis) bize zamanında ettikleri yardımların peşini bırakmıyor, bunaltırcasına hesap soruyorlar. Biz Allah'a güveniriz Şeyh-ül İslam Minkârizâde Yahya Efendi "Demek ki Venedik cumhûru Papa ve Françeskalara dayanmaktadır. Devlet-i âliyye gibi sadece Allahü teâlâya güvenseniz başınız ağrımaz" diyerek taşı gediğine koyar. Osmanlılar o günden sonra Kandiye kuşatmasına hız verir, Girit'teki son Hıristiyan Kalesini almak için hücum başlatırlar (1 Muharrem 1080) Köprülü Fâzıl Ahmet Paşa 8 tünel birden kazdırır, zaten evvelki yıllardan binlerce lağım açılmıştır, toprağın altı köstebek yuvasını andırır. Bu esnada serdârı ziyaret eden Venedik murahhası "eğer işin parayla çözülür tarafı varsa en ağır savaş tazminatını ödemeye hazırız" teklifiyle kapı çalar. Fâzıl Ahmet Paşa "Ben tüccar değil askerim. Alımdan satımdan anlamam" der ve bu yolu kesinkes kapar. Morosini Avrupa'nın en ünlü kurmaylarından biridir, kaldı ki Fransızlar bizzat Mareşal Fenelon'u bölgeye yollar, Noailles Dükâsı sayısız kont ve şövalyeler yanında yer alırlar. Derken Fransız donanması da adaya gelir Venediklilerin "Hurrraaa!" çığlıkları arasında 15 bin tecrübeli asker karaya çıkar. Derken 35 parça gemiden müteşekkil Haçlı donanması yöreye demir atar. Yine çoğu Fransız olmak üzere Maltalılar, Venedikliler ve bizzat Papanın askerleri kavgada yerlerini alır, gemilerden tabyalarımızı dövmeye başlarlar. Hasılı iş artık Kandiye'yi aşar, bir din ve itibar savaşı olur çıkar. Bu nasıl bir imandır!.. İşte tam o günlerde Sadrazamın ihtiyar validesi Ayşe Hatûn, Samsun Vezirköprü'den çıkar gelir ve titrek ellerine, bükük beline bakmadan bastonunu kaptığı gibi kaleye doğru koşar. Bu nasıl bir imandır anlatılamaz, sanki yaşlı bir kadın değil, koca dağ yürür, sesi gökgürültüsü gibi çınlar. İşte ansızın başlayan bu saldırıyla Türkler takviye birliklerini söker atar, Kandiye Dukasını (ve yerine geçen Alman asıllı Baron Von Frisheim'i) öldürmeyi başarırlar. Haçlı saflarında tarifi zor bir panik yaşanır, o adı büyük şövalyeler silahlarını toplayamadan gemilere doluşurlar. Morosini hâlâ direnebileceğini sanır ama başkomutan kalenin altının köstebek yuvası haline geldiğini anlayınca en doğrusunu yapar. "Papa bozulur mu, Kral Louis kızar mı" demez beyaz bayrağı çeker, anahtarları Serdâr'a (Fâzıl Ahmed Paşa'ya) yollar. Minkarizade'nin dediği gibi olur. Allahü teâlâya güvenenler daima haklı çıkarlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.