Süzme sahtekâr Roger Patterson

A -
A +

Evrim, ayakları yere basan bir nazariye değildir, ona Darwin bile şüpheyle bakar. Islıklanıp yuhalanmaya hazırdır ama suskunluğun bu kadarından korkmaya başlar. Ancak ateistler bu köksüz teoriye "bila kayd-ü şart" sahip çıkar, adeta "din gibi" kutsarlar. Bırakın tartışmayı, tartışma teklifine bile katlanamazlar. Gelgelelim bilim ve teknoloji geliştikçe teori çatırdar. Antrapologlar, genetikçiler derken karşılarına "DNA" gibi bir "mania" çıkar, güvendikleri dağlara kar yağar. Güçlü finans çevrelerinin desteklediği araştırmacılar gece gündüz laboratuvarlara kapanır, çılgınlar gibi hücre imaline kalkarlar. Lakin en basit aminoasiti bile yapamazlar, nerde kaldı proteine yaklaşsınlar. Başarısız oldukça saldırganlaşır hile ve desiseden medet umarlar. Evrimcileri en çok "maymunla insan arasında niye bir ara tür yok" sorusu zorlar. Bu yüzden eski iskeletleri inceleme ihtiyacı duyar, kafatası avcılığına başlarlar. Dünyanın dört bir yanından kemik toplar ama aradıklarını bulamazlar. Hani derler ya "kork Allah'tan korkmayandan", evrimciler de "bulamıyorsan imal et" yoluna sapar, orangutan çenesine insan dişi monte edip gömer, üç beş yıl sonra söz konusu bölgede kazı başlatırlar. Üstelik bu netameli işi "British Museum" gibi itibarlı bir kuruluşun kanatları altında yaparlar. Darwinistler, Nebraska, Piltdown, Jawa ve Pekin Adamlarıyla insanları tam 40 yıl uyuturlar. Tek dişe çene, çeneye yüz, yüze beden, bedene aile yakıştırırlar. Evrimci ressamlar hayal güçlerini konuşturur, çizdikleri resimlerle Ansiklopedilere servis yaparlar Ancaaak... Ancak Dr. Kenneth Oakley adlı bir işgüzâr "flor testi" denilen bir usulle kemik yaşlarını tespit etmeye başlayınca foyaları meydana çıkar. İtirafçı militanlar bülbül kesilir, eylemi nasıl gerçekleştirdiklerini anlatırlar. Kocaayak efsanesi Bu flor testi denen belâ yeryüzünde dolandıkça iskelet üzerinde oynayamazlar. Öyleyse... Öyleyse yaşayan ama ele geçirilemeyen bir canlıdan bahis açmalı ve insanları bir 40 yıl daha oyalamalıdırlar. İllüzyonist medyayı ustalıkla kullandıkları için işi Amerikalılara havale eder, San Fransisko Üniversitesinden Roger Patterson ve Bom Gimlin'i göreve atarlar. Önce bir kalıp yaptırır Koliforniya ormanlarına kocaman kocaman ayak izleri bırakırlar. Yöre halkı çok heyecanlanır, şerif bürolarına ihbarlar yağar. Evrimci çete derhal 'Bigfood Araştırma Projesi"ni hayata geçirir, kurulması düşünülen "Kocaayak Enstitüsü" için veri toplamaya başlarlar. Tertiplendiği üzere Roger Patterson başkanlığındaki ekibi bölgeye yollarlar ...Ve film başlar. (1967) Dalevereciler basını sürekli bilgilendirir, habire merak pompalarlar. Kocaayak avcıları çemberi daralta daralta hedefe yaklaşır, Bluf Creek civarlarında küçük bir "prodüksiyon" yapar ve noktayı koyarlar. Anlatılanlara bakılırsa Mr. Roger ve arkadaşları at sırtında bir çayı geçiyorlardır ki su başında çömelmiş "Kocaayak"a rastlarlar. Yaratık birden ayaklanınca atlar ürker ve şaha kalkar. Ama Roger'in elinden kim kurtulabilir? Kamerasını omuzladığı gibi fırlar, hem kovalar, hem de kayıt yapar. Kocaayak durup durup poz verir, son kez objektife el sallar ve ormanın derinliklerine dalar. Ben de gördüm ben de!.. Filmi izleyen uzmanlar bunun kesinlikle fotomontaj olmadığını söyleyince heyecan artar, yorumculara iş çıkar. Birileri durmadan senaryo üretir, kocaayakları odun keserken, ateş yakarken gördüklerini anlatırlar. Hatta yatarken dişlerini fırçaladıklarını, kalkınca saçlarını taradıklarını söyler işi ballandırırlar. Şimdi hücum zamanıdır inananları tefe koyar, salyalı sloganlarla dine saldırırlar. Bu arada "UFO uçtu, uzaylı kaçtı" dümeninden iş çıkaramayan sinemacılar konuya eğilir, gazeteciler kocaayaklı hikâyeler yazarlar. Hayal gücü yüksek olanlar halkaya katılır bazı veledler kocaayağı kavanozdan şeker çalarken gördüklerini haykırır, evde kalmış kızlar yüzü Elvis Presley'e benzeyen bir kocaayağın kendilerini tacize yeltendiği iddiasında bulunurlar. Palavracı zamparalar dişi bir kocaayak ile dost hayatı yaşadıklarını, dolunaylı gecelerde filanca koruda buluştuklarını anlatırlar. Kocaayakların yer altında şehirleri olduğunu ve araba tamirinden bile anladıklarını söyleyenler birbirini kovalar. Demirciler "körük çekiyor, demir dövüyor" diye yeminler eder, çobanlar "iki gözüm önüme aksın ki koyun güdüyor, peynir basıyorlar" diye tafsilat yaparlar. Yani herkesin kocaayağı "kendine göredir" ve insanlar onlardan "hoşlanmaya" başlar. Bu arada hukukçular "eğer bir suç vaki olursa kocaayakların yargılanıp yargılanamayacağını" tartışır, hekimler "onların tıp bilgisini de yabana atmamak gerektiğini" savunurlar. Mr. Roger belki yüzüncü kez kocaayağı nasıl gördüğünü kamerayı nasıl omuzlayıp kayda girdiğini anlatacaktır ki hesapta olmayan bir şey olur. O gün goril postuna bürünüp "Kocaayak" kılığına giren "Harry Cambally" adlı vatandaş vicdanının sesini dinler ve hadisenin "mizansen" olduğunu itiraf eder. Roger'ın kamerayı nasıl bilerek flu tuttuğunu ve mahsusçuktan titrettiğini anlatarak gizli kapaklı bir şey bırakmaz. Mr. Roger "hee öyle yaptım n'olacak" pişkinliği ile üste çıkar. Darwinistler bundan böyle "akıllı uslu tertipler düzenleme" kararı alırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.