"Tonton Amca" Çankaya'da Turgut Özal

A -
A +

Turgut Bey iyi yer, iyi çalışır, rejimden hiç hoşlanmaz. Semra Hanım davetlerde onu gözaltında tutsa da "aaa şuna bak" deyip dikkatini dağıtır, el çabukluğu ile dolmaları köfteleri yuvarlar. Yurtdışı gezilerde sabahlara kadar çiğköfteli muhabbetler yapar, kendinden habersiz 'mangal' yapanlara çok kızar. İstanbul'a geldiğinde Harbiye Ordu Evinde kalır ama gecenin bir yarısı korumalarını atlatıp Taksim'deki sandviççileri denetlemeye çıkar. İşte bu yüzden hastahane koridorlarından kurtulamaz. Göz, prostat derken, kalbi teklemeye başlar. De Bakey'in yaptığı ameliyatta yüreği 35 dakika durur ama Cenab-ı Hak onu milletine bağışlar. Özal sıradışı bir liderdir ve yaptığı hamlelerle birçoklarının nasırına basar. Güç odaklarına beni korkutamazsınız mesajları yollasa da, yolu bir hesaplaşmaya çıkar. 1988 Parti Kongresinde Kartal Demirağ adlı bir tetikçi salona sızar ve ansızın ateş etmeye başlar. Onu kelimenin tam manası ile Allah (Celle Celalüh) korur. Elinden isabet alır, göğsüne yönelen kurşun mikrofonun koluna çarpar. Sevenleri Özal'ı kanlar içinde görünce çok korkarlar ama Turgut Bey kendini çabuk toparlar. Kürsüye çıkıp "Allah'ın verdiği canı ondan başkası alamaz" diye haykırır ve bir mânâda yolundan dönmeyeceğini açıklar. Muhalefet sertleşiyor! Özal'ın hızı üç ameliyat ve bir kurşunla azalmaz ama muhalefet sertleşir, parti erimeye başlar. Demirel meydan meydan dolaşır tencere dövüp kadınları peşine takar. Özal oy kaybettiğini anlamayacak kadar saf değildir ve yenileceği maça çıkmaz. Siyasi mevta olmaktansa kariyerini Cumhurbaşkanlığı ile noktalamaya bakar. Hazır elinde meclis ekseriyeti varken postu Köşk'e atar. Başbakanlığı döneminde mevzuatı tırpanlayan, usulle uğraşmaktansa kestirmeden yol alan, "yap-işlet-devret" gibi pratik çareler bulan, pişmanlık yasası gibi akıllıca hamlelere imza atan, mahalli idarelerin önünü açan, KEİB ile Rusya kapısını aralayan , en önemlisi de Türk insanına güven aşılayan Özal'ın sivil Cumhurbaşkanı olarak da yapacağı çok şey vardır. Evet, millet "Tonton Amca"sını Çankaya'ya yakıştırır ancak enteresandır elinden tutup yükselttiği Mesut Yılmaz onu kutlamaktan bile kaçar. Dahası partiden Özal'ın izini kazıyabilmek için çok çabalar. Bu kadro genç ama heyecansızdır, sanki iktidardan korkarlar. Özal Çankaya'nın resmi havasını da dağıtır, Köşk'te arabesk dinler, Red Kit okur, köfte yoğurtur, yine eşe dosta şakalar hazırlar, BMW'si ile asfalt paralar, hasılı halkı gibi yaşar. Birileri "korkarım bu adam Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasına mastika çaldıracak" deseler de işine gelmeyeni duymaz... O nesil çok şey görür, asırlara yayılamayacak değişimler yaşarlar. Bir ara Todor Jivkov soydaşlarımızı kara listeye alır onları çoluk çocuk trenlere bindirip Anadolu'ya yollar. Özal bu kalifiye insanların gelmesinden rahatsız olmaz, ancak adını değiştirmeyenlerin Belene Kampına kapatılmasına dayanamaz. Aysel'lere, Naim'lere sahip çıkar. Ama zulüm payidar olmaz, Bulgaristan Todor'a da kalmaz. Derken Rusya karışır, Gorbaçov yakalanır, Yeltsin iktidarı eline alır. Ukrayna, Beyaz Rusya derken Baltık ülkeleri ayaklanır. Azarbeycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan bağımsızlığını kazanır. Polonya'da, Macaristan'da, Çekoslovakya'da, Romanya'da iktidarlar, Almanya'da duvarlar yıkılır. Yugoslavya ipi kopmuş kolye gibi dağılır. Bu arada Saddam, Kuveyt'e girer. Özal'a göre bu kolay kolay ele geçmeyecek bir fırsattır. Türkiye risk almalı, askerimiz Irak'a girmeli Musul ve Kerkük'te kalıcı olunmalıdır. Başkan Bush'la yaptığı samimi telefon konuşmalarında mesuliyet yüklenebileceğini söyler ve teklifi mâkul tarşılanır. Ancak Necip Torumtay onun gibi düşünmez ve istifasını sunar. Özal onun yerine Doğan Güreş Paşayı atar. Baasçılar Halepçe'de insanları filitlerken Türkiye peşmergelere kapılarını açar, onları insanca karşılar. Özal Cumhurbaşkanı olmuş bir Kürt çocuğudur ve Kürt kartını Kürtleri ezenlere (İran'a, Irak'a, Suriye'ye) bırakmaz. O yasakların ters teptiğine inanır, nitekim bir zamanlar el altından satılan Kürtçe kasetlerin işportaya düşünce cazibesi kalmaz. Bir koyup üç almak... Özal hem Doğuyu hem Batıyı bildiği için Bush'un da, Saddam'ın da reflekslerini okur, seyirci değil, oyuncu olmaya kalkar. O, "bir koyup üç alalım" diye yırtınır ama Mesut Yılmaz riskten hoşlanmaz. Bu arada Demirel nezaket hudutlarını aşar, Özal'a "Çankaya'nın şişmanı" diye hakarete başlar. DYP ile SHP el ele verir onu indirmeye uğraşırlar. Özal'ın desteği ile yükselenler (İmren Aykut, Adnan Kahveci, Eyüp Aşık, Güneş Taner, Vehbi Dinçerler) karşısında yer alırlar. Özal Başkanlık sistemini arzularken onlar "kokmaz bulaşmaz" bir Cumhurbaşkanından yanadırlar. Yanisi şu ki yine eskiye dönülür, statükocular güç kazanırlar. Halbuki Özal yeni bir değişim planı ile ülkenin önünü açmayı arzular. Buna "İkinci Cumhuriyet" ya da "Neo Osmanlılık" denilebilir ki imparatorluk kültürünü öne çıkaran "yayılmacı" bir sistemdir. Özal TC'nin Adriyatik Denizinden, Çin Seddine kadar uzanan coğrafyada çok şey yapılabileceğine inanır, gelgelelim bu fırsat her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktadır. Elbette savaştan, işgalden bahsetmez ama Türkiyenin "hegemonya" kurmak gibi bir şansı vardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.