Türkiye'nin Mahmut Amcası

A -
A +
Türkiye'nin Mahmut Amcası

İhlas Yuva mescidinden bir yaprak daha düştü... Veysel Odabaş, Kasım Amca, Kadir Perihanoğlu, Mustafa Kılıçarslan, Emin Garbi Amca, Vehbi Abi, Mustafa Güntekin, Remzi Abi derken Mahmut Amca... Sabah namazlarına herkesten önce gelirdi, yatsıdan en son o çıkar. Genelde aydınlatılmayan köşede oturur, sütunu siper yapar. Gözlerimiz onu arayacak desem yalan olur şimdi, mübarek gölge gibiydi zaten, sessizce girer çıkar. Sanırım gazetede çalışan herkes Mahmut Amcaya şükran borçlu. Çünkü bu müessesenin kuruluşunda çok emeği var. Bundan 40 yıl evvel... 1970'ler filan... Enver Ağabey henüz çiçeği burnunda bir asistan. Epeydir gazeteciliği düşünüyor ama kime danışsa, "aman aman" diyorlar, "altında kalırsın sonra!" Kendilerine göre haklılar. Öyle ya bina kiralanacak, döşenecek, dayanacak. Yazar, muhabir, teknik eleman... Odacıyı, çaycıyı geç bi kalem ama işin kağıdı var, matbaası var. Kime satacaksın sonra, hem nasıl dağıtacaksın? Para olsa kolay ama Enver Abi'de kuruş yok. Kendisi İETT'yi kullanıyor, 86'yı (Eminönü-Edirnekapı) kaçırırsa 90'ı (Draman) bekliyor. Mahmut Amca Babıali'nin eskilerinden. İşi biliyor. Sen gönlünü ferah tut Abi diyor en güzelini yaparız icabında. İşte beklenen ses bu, çöl ortasında vaha! Mahmut Amca fikir vermekle de kalmıyor, elini koyuyor taşın altına. Haber seçiyor, sayfa çiziyor, alım, satım, maaş, avans hep ondan soruluyor. O cılız bütçe ile işleri yürütmek kolay değil. Boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz, kılı kırk yarıyor. Kâh muhasip, musahhih... Kâh muharrir, muhabir... Her işe koşuyor, hani nerede bir boşluk varsa... Dilerseniz sözü bırakalım, onu arkadaşları anlatsın... Kuleli'den Cağaloğlu'na Mahmut Amca Malatyalıdır. Küçük yaşlarda İstanbul'a gelmiş, dokumacıdır aslında... Yeşildirek'te bir tezgahı vardı, kendi halinde tıkırdar. Eniştesi Remzi Bey de (iki gün önce defnettik) gömlekçiydi Sultanhamam'da... O zamanlar talebeyiz, gömleği ondan alırız. Para filan istemez, yaz tahtaya... Mahmut Abi'nin matbaacılık macerası 1953 yılında başlar. Askerliğini Kuleli Lisesinde yapmaktadır. Mektebin bir matbaası vardır, komutan sorar "kim anlar bundan?" Çıt yok. Mahmut Amca kalkar, "Ben dokumacıyım" der "ikisi de mekanik değil mi sonunda." Fevkalade de başarılı olur. Bilirsiniz kağıt kokusu tiryakilik yapar, virüsü kapar mı orada? Askerden sonra kararı karar, artık gazeteci olacak. Tabii dine millete hizmet gibi bir derdi var, malum o günlerde matbuatı başkalarından soruyorlar.. Kadıköy Müftüsü büyük alim Mekki Efendi (Rahmetullahi aleyh) eniştesi Remzi Abi'nin evinde ders verirdi o zamanlar. Meraklı gençlere Farisi okuturlar. Garibin dört iskemlesi vardı, biri üç ayak. O da bana düşer, bir dalsan var ya tepetaklak. Hiç unutmam Sadi-i Şirazi'nin Gülistan'ından başlatmışlardı. Metinler su gibi, Farisi desen kulak okşar. Aman ya Rabbi o ne zevk, o ne tat! (Ahmed Ünal Yükler) Değişmez "kasa"mız Son günlerde Mahmut Abi yoğun bakımda, bizim de kulağımız seste idi... Dün sabah, çok erken saatlerde telefon çaldı. Vakitsiz çalan telefonlar zaten beni hep ürpertmiştir. Bu sefer durum daha da ilginçti. Zira telefon çalarken sesli uyarı kısmı da arayanın Mahmut Genç olduğunu söylüyordu. "Eyvah!.." diyerek koştum. Maalesef telefon Mahmut Abinindi. Oğlu Ahmet hüzünlü haberi verdi.. * * * 29 yıl boyunca mütebessim yüzüyle şereflenen şanslılardanım... Meğer, kimseyi kırmadan da yöneticilik yapılabilir, hiç bağırmadan da otorite sağlanabilirmiş. Gazetemiz için hayati değer taşıyan bir meziyetini ise sonradan fark ettik. Değişmez 'kasa'mız Mahmut abiden para alabilmek için çok ciddi gerekçeleriniz olmalıydı. Ve bu, kriz yokken de böyleydi. Eskiden, 'Mahmut Abi bizi çok sıkıyor' diye düşünürdüm ama şimdi dua ediyorum. Çünkü onun sayesinde, har vurup, harman savurmadık asla. Bizi hem vakıf malını israftan korumuş. (Enver Abilerden defalarca dinlediğimiz Hüthüt kuşu menkıbesindeki tehlikeden kurtarmış) Hem de krizin esamesi yokken de krizdeymişiz gibi davranarak büyük krizlere hazırlamış. Gazetemizin sahibi iki yıl önce bize, "İdari-mali bütün sorumluluk senin. Ne yaparsan yap, gelir ve gideri dengele" talimatını vermiş, yol haritasını da bir cümle ile özetlemişti: "On kazanmaktansa, bir tasarruf daha önemlidir." Meğer Mahmut Amca yıllardır bu düsturu uyguluyormuş. Cenab-ı Hak makamını âli eylesin. (Nuh Albayrak) Sabah'tan Hakikat'e 1968 yılıydı sanırım. Üniversite öğrencisiyim daha. Muammer Topbaş'ın çıkardığı Babıali'de Sabah gazetesine gelir giderdim. Mahmut Amca ile orada tanıştım. Sonra gazeteyi Mehmed Şevket Eygi, satın aldı. Yönetime Zeki Celep'i getirdi. Zeki Bey, yaşlı, bıkkın, problemli tiplerden usanmıştı, hevesli, heyecanlı, gençlerle çalışmak istiyordu. Mahmut Amca bahsetmiş olmalı, beni de buldu ve hiç ummadığım anda işe aldı. Büyük bir şevkle çalışıyor, her gün yeni şeyler öğreniyorduk. Zeki Bey önümü açtı, hatta hiç unutmam bir gün "birinci sayfayı sen yapacaksın" deyip denize attı. Altından nasıl kalkarım, dondum kaldım. "Amerika'yı tekrar keşfetmenin âlemi yok" dedi, "başarılı bulduğun gazetelerden birini önüne yay, taklit et gitsin, hepsi bu kadar!" Derken Mehmet Emin İnler diye bir genç geldi, onunla çok iyi anlaştık. Sonra rahmetli Hasan Gürbüz... Korkunç zeki bir insandı. Kısa sürede hepimize fark attı. Bir yandan okulumuz var. Buna rağmen sabahtan gelir üçüncü sayfayı yaparız. Öğleden sonra birinci sayfayı atarız. Yetmez gece nöbete kalırız, değişiklikleri girer çıkarız. Bazen ancak sabaha karşı döneriz yurda. Mahmut Bey idari işlere bakardı. Çok şefkatliydi, saygı uyandırır insanda. Her işi usulüne göre yapar. Net, berrak, onunla çalış hiç başın ağrımaz. Hakikat Gazetesi bizim için yeni bir heyecandı. Nitekim Hasan Gürbüz, Mehmet Emin İnler; Ali Taban ve Mahmut Abi, Enver Ağabeyi yalnız bırakmadılar. Benim "iki yıl daha kalırım" diye verilmiş bir sözüm vardı, "sözünden cayma" dediler "sana güvenenleri yolda koyma!" İki yıl sonra ben de katıldım onlara. Gazetemizin adı bilahare Türkiye oldu. O sıra Yüksel Metin adlı bir ortağımız var. Parasızlık, çift başlılık, krizin biri bitiyor, öbürü başlıyor. Zor günler vesselam. Bu sıkıntıları hep Mahmut Amca ile aştık, hesap kitap onun üzerindeydi zira... (Suphi Birpınar) Manzarası güzel ama... Ben gazeteciliği ondan öğrendim, çırağı sayılırım. Hem yazarlık yapardım hem de ajanstan bülten getirmek fotoğraf getirmek gibi işlere koşardım. Kendisi Anadolu yakasında otururdu buna rağmen çok erken gelir. Düşünün sabah namazını Çağaloğlu'nda kılar. Yağmur, sis onu durduramaz, velev ki kar bora fırtına... Gazetenin her bölümünde çalıştı, her tarafta mesuliyet aldı, sorumlu olmadığı yerleri de denetler, aksaklık görürse koyvermez düzeltmeye çabalar. Herkesin yükünü alır ama insanlara yük olmaktan pek korkar. 92 yılında İhlas Yuva'dan ev aldı. Bir akşam çaya çağırdı gittim. Evi 11'inci kat. Mübarek "manzarası güzel ama" dedi iç çekerek, "korkarım cenazem zor taşınacak!" (İsmail Kapan) Kasası kapalı, eli açık Söylenenin fevkinde çalışırdı. Erenköy'den sabah yola çıkar, kulağında radyo, dizinde defter, not tutar... Gelene kadar üstün körü gündemi yapar. Hem idareci, hem sayfa sekreteri, hem istihbarat müdürü, hem de kasaya bakar... Eskiden iş ağır, bir ufak hata oldu, koş matbaaya... Klişeler kurşunlar yerinden kalkmaz. Sırf bu yüzden matba açtık ama o gidip dışarıdan da iş aldı yükü arttı. Hani masraf azalsın hesabı, yağmasa da damlar. Şakacıdır, nüktedandır ama yine de korkulur ondan. Geç gelene şöyle gözlük üstünden baksa yeter, en büyük ceza! Bir işe tamam dediyse tamamdır, hiç arkana bakma... Başı sıkışan ona koşar, Mahmut Amca avans isteyeni felaket yorar ama kendinden isteyeni boş çıkarmaz. Mutlaka bir şey sıkıştırır avucuna.. (Ali İbrahimoğlu) Ferah odalarda Evvelsi gün bir rüya gördüm. Yola gidecekmişim, dönmüş gelmişim. "Sen niye gitmedin" diye sordu. - Abi bi helalleşeyim dedim. Hani gidip dönmemek, gelip görmemek var. Omuzlarımdan tutup alnımdan öptü. "Bana yukarıda ferah bir oda vereceklermiş" dedi, "bol bol görüşürüz orada..." (Mehmet Bilgi) Başımız kel mi? Çay dağıtıyorum. Herkese verdim ona kalmadı.. Güldü. Oğlum bizim başımız kel mi? Bir yandan eliyle saçlarını okşadı, birkaç tel kalmıştı ancak. (Faik Dağlı) Türkiye'nin Mahmut Amcası

Hakikat Gazetesi'nin ilk sayısında Genel Yayın Müdürü Mahmut Genç Amcanın imzasıyla bir makale yayınlandı... Neysek oyuz hâlâ... 40 yıldır değişmedik, heyecanımız kaybolmadı. Türkiye'nin Mahmut Amcası

Gazetemizde (ve diğer gazetelerde de) işi omuzlayıp sürükleyen gençlerin çoğu Mahmut Abiden öğrendi işi... Mesela Ali İbrahimoğlu gibi (Yıl 1975)... Türkiye'nin Mahmut Amcası

Enver Ağabey gazete kurma fikrini dile getirdiğinde bazı dostları "aman aman" derler "sakın ha!" Mahmud Amca cesaret verir ve daima durur yanında. Türkiye'nin Mahmut Amcası

Gazetemizde yaşlılar olagelmiştir. Hepsine "abi" denir, bir tek Mahmut Genç'e "Amca!"
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.