Ucuzdan kazanan adam: Samuel Walton

A -
A +

İZ bırakanlar - İRFAN ÖZFATURA "Tek bir patron tanırım: Müşteri! İnanın kızdırmaya gelmez yoksa hepimizi işten atar!" Yaşı 50 ve üzerinde olanlar mahalle bakkallarını iyi hatırlar. Bunlar genellikle tel gözlüklerini burunlarının üzerinde tutan ihtiyarlardı. Öyle fazla çeşit olmazdı, bir leğen helva (glikoz hayata girmemişti daha, kum gibi dağılır, ağzınızı ılıcık yapardı) bir teneke peynir, bir sele zeytin ve sepet sepet yumurta... Ama samanlar arasında! Raflarda mor renkli ispirto şişeleri, kalem, kalemtıraş, dosya kağıdı, zarf ve birkaç rengi solmuş makara. Un, şeker, pirinç çuvalları gaz varilinden mesafeli de dursa petrolümsütrak kokarlardı. Çocukları için para harcanacak yer değildi, sütlü Ender şekerini (ki çifti beş kuruştu) saymazsanız geriye haftalardır beklediği için ıslak ıslak olmuş un kurabiyeleri kalırdı. Henüz kaymaklı bisküvi keşf olmamıştı, parasına kıyan iki pötibörün arasına lokum sıkıştırır, keyfine bakardı. Kızlar bütün paralarını üzerinde küpeli zenci resmi olan Zambo cikletlerine yatırır, oğlanlar topaç misket gördüler mi dayanamazlardı. Henüz filtreli sigara ile tanışmamıştık, beyler Bafra tüttürür, hanımlar Gelincik aldırırlardı. Sabun "kalıp" ve "mayii" olmak üzere ikiye ayrılırdı, hem çivit ve kola (ne işe yarıyorlarsa) pek satılırdı. Bu efsaneleri Mintax yıktı, Puro, Fay, Pop ise dibini kazıdı. Traş sabunu Arko olmalıydı, jilette "Job" bir numaraydı. Mahalli meşrubatları içerdik, mesela Nil gazozları Ümraniye Kısıklı havalisinde destandı. Neden sonra Çamlıca ile tanıştık, Ankara, Elvan derken işin çivisi çıktı. Üsküdar'da birkaç şarküteri çalışırdı, onlar da çeşit boldu, kelle peyniri, kaşar, yağ bal, tahin pekmez ve pastırma sucuk da satarlardı. Zaman zaman Migros'un kamyonları (burunlu Magiruslardı) kenar semtlere gelir, kepenk açarlardı. Birleşin marketleşin! Genellikle muhtarlığa da bakkallar bakar, mührü yelek ceplerinde saklarlardı. Münasebetler daha insaniydi, parası olmayan veresiye defterine yazdırır, hayırseverler fukaranın borçlarını çizdirir, ellerini dudaklarına götürüp "benden bahsetme" diye fısıldarlardı. Köy bakkalları şüphesiz daha organizeydi onlar basma bazen, yün orlon, kınnap urgan, orak tırpan, kova kazan, opon jipon da bulundurmak zorundalardı. Halimizden memnunduk, tıkırdayıp gidiyorduk. Rahmetli Özal esnafa hitaben niye "gücünüzü birleştirin marketleşin" diyordu, bir mana veremiyorduk. Bakkallar loş izbelerden aydınlık dükkanlara taşınınca marketleştiklerini sandılar ama aliminyon vitrin taktırıp camlı buzdolabı almakla çağ atlanmıyordu. Halbuki "Tonton Amca" çok uluslu zincirlerin neler yapabileceğinin farkındaydı. Bizi uyarıyordu... Carfeur, Metro, Real, Bahause, Medyamarkt.... Ben tavrı daha net, hikayesi daha renkli birini anlatacağım size. Wal-Mart'ı mesela... Samuel Murrsell Walton 1918 yılında Kingfisher'de (Oklahoma) doğar. Sıradan bir çocukluk geçirir, paten kayar, basketbol oynar. Teşkilatçı mı teşkilatçıdır, nitekim sınıf başkanı olmakta zorlanmaz. Annesi Nancy Lee ev kadınıdır. Babası Thomas Gibson iki de bir (ve yerli yersiz) "çalışmalı, çalışmalı yine çalışmalı" diye öğüt veren ama hiçbir başarıya imza atamamış sıkıntılı bir memurdur. Bu yüzden olacak masa başı dendi mi Samuel'in cinleri tepesine çıkar. Kâh inek güder, kâh gazete satar ama memuriyete kesinlikle yanaşmaz. Bir ara ticarete olan merakını diploma ile taçlandırmayı arzular, Missoure Üniversitesi'nde iktisat teorileri üzerine kafa yorar. "Yüksek lisans da mı yapsam acaba" diye bocalarken Penney mağazalarında staja başlar. Evet o sadece bir tezgâhtardır ama zikrolunan şirketin "müşteri merkezli" satış felsefesini iyi kavrar. Eğer maksat para kazanmaksa lüks ve pahalı ürünler yerine sürümü olan malları toplamalı, fiyatları olabildiğince ve alabildiğince kırmalıdırlar. Gören fukara sanır 2. Cihan harbinde istihbarat subaylığı yapar, esir kamplarına bakar. Buradaki tecrübeleri yığınların koyunlaştırılıp güdülebileceğini gösterir ona. İnsanların güçlüye boyun eğdiklerini anlar. Savaştan sonra kayınpederinden bir miktar borç alır ve bir başına mağazacılık işine dalar. Aynı sokakta dükkanı olan bir arkadaşı "bu günlerde naylon külotlar, kadın çorapları iyi gidiyor, haberin olsun" deyince derhal harekete geçer, söz konusu imalatçının bütün mallarını kapatır, açıkta tek ürün bırakmaz. Evet ani kararlar alır ve rekabette dostluk tanımaz, babasına bile acımaz. Sam, değişik yerlerde ve değişik isimlerle bir çok mağaza açar ve bunları bir zincirleştirebilmek için gece gündüz yolları arşınlar. Ne iştir bilinmez ucuzcular, ucuz yaşarlar. Sam da kendisine vakit ve para ayırmaz. Toplantılara bir limuzin ile değil kirli bir kamyonetle gider ve bundan hiiiç utanmaz. Yeni elbisesine "oooo" diyenlere derhal etiketini gösterir "40 dolar" der, "kendi mağazamdan!" Lâkin işi için hiç fedakarlıktan kaçınmaz, (bazıları binme bu külüstüre düşeceksin deseler de) zor zahmet uçabilen bir tayyare edinir ve yurt sathına dağılan mağazalarını kontrol altında tutar. Kimi günü bir kamyon şoförü ile geçirir, kimi gün akşama kadar tezgâhtarlık yapar. Mağazacılığın her kademesinde çalışır, bu yüzden kimse ona kül yutturamaz. Nitekim Wal-Mart diğerlerinden sağlıklı ve hızlı büyür. 1970'de 825 dolara elli hisse alanlar 1992'de dolar milyoneri (1.3 milyon dolar) olurlar. Rakiplerine acımaz Sam malı alırken kazanır, az kâra burun kıvırmaz. Küçük rakamlara da "he" der ama sürümü "büyük" yapar. Özellikle güçlü markaların elde kalmış mallarını eritmekten pek hoşlanır. Zira bu kampanyalar alana da satana da yarar. Onun sisteminde insanlar tezgahtardan ziyade mal ile karşı karşıya kalmalıdırlar. Böylece daha az personel ile daha çok iş yapar. Wal-Mart'lar özellikle taşra esnafının tozunu atar. Olta takımından, pekmez kavanozuna kadar binlerce ürün sattığı için bakkallar, kasaplar, (hatta berberler) kepenk kapatırlar. Bazı bölgelerde nümayişler başlar, ancak mağazaya protesto için girenler bile bir şeyler alırlar. Bazı uyanıklar da "Samuel'i durdurmanın on yolu" adlı kitaplar yazar, parayı bulurlar. Wal-Mart'ın muazzam depoları vardır ve eksilen malları anında yerine koyar. İlk işi kendi dağıtım ağını kurmak olur, nakliyecilere kuruş kaptırmaz. Bu öyle bir sistemdir ki hiçbir kamyon yüksüz marşa basmaz, boşa mazot yakmaz. Sam, yerli sanayicilerin Uzak Doğulu firmalar tarafından sıkıştırıldığı yıllarda zorda kalanların mallarını pazarlar böylece hükümetten de teşvik kapar. Sonra plağı değiştirir bizzat kendisi Çin mallarına oynar, getirdiği ıvır zıvırı tatlı kârlarla satar. Sırf, Noel öncesinde vurduğu vole yeter de artar. Yaklaşık 5 bin Çinli firma Wal-Mart ile çalışır. Çekik gözlüler Wal-Mart'a, Rusya, Avustralya ve Kanada'dan daha fazla mal yollarlar. Hasılı cirosunu 300 milyar dolara yükseltir ve bütün rakiplerinin tozunu atar. Ailesi, Arkansas eyaletinde avuç içi kadar bir taşra kasabasında (Bentonville) yaşar. Anne Helen sabah 6.30'da kahvaltılarını hazırlar. Mütevazı görünürler ancak her birinin 20-25 milyar dolar serveti vardır, Bill Gates'i bile alıp satarlar. Bu da oyunun bir parçasıdır aslında, hem gözden ırak durur, basına malzeme olmazlar. Hem de aile ortaklığı dümenine vergiden yırtarlar. "Arkansas'ımızı geliştirelim" sloganı ile göz boyar, at yetiştirip, tay sever dikkat dağıtırlar. Evet, Sam, şahsi serveti birçok ülke bütçesinden fazla olan bir dolar milyarderidir ama hayatı boyunca sıradan bir işçi gibi yaşar. ...Ve gözlerini sıradan bir tekaüd gibi yumar (1992). Devlet gibi... * Wal-Mart hakkında iş kanunlarını çiğnemek, kaçak göçmen çalıştırmak, çevre korunmasına dair maddeleri ihlalden pekçok suçlama yapılırsa da güçlüye bir şey olmaz. * O, bir yere tezgâh açtı mı elinden geleni ardına koymaz, rakiplerini silmeye bakar. Dile kolay bu şirret şirket, ABD'de 31 süpermarket zincirini batırır, 24'ü ile de mahkemelik olurlar. Ezdiği küçük esnaf hadde hesaba sığmaz. * Para gücü olduğu için girdiği ülkedeki toptancıları ele geçirir. Gün gelir fiatı kendi belirler, eski müşterilerini kaybeden zavallıları hizaya sokar. * Wal-Mart sendikalardan hiç hoşlanmaz. İcabında hizmet satın alır, yine de işçi örgütlerine bulaşmaz. Çin, Bangladeş ve Latin Amerika'da kurduğu tesislerde çocukları kullanır, ülkeye kaçak giren göçmenleri öldüm fiyatına çalıştırır. * Wal-Mart çatısı altında iki cürüm asla affedilmez "zaman hırsızlığı" ve "sendikalaşma!" * Bayanlara da ağır işler gösterir, bir an önce bıktırıp istifa etmelerini sağlar. Yerine alacakları daha ucuza mal olur zira. * Wal-Mart son iki başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti ve Başkan Bush'a destek olur ve bu hamlesi "ayrıcalık" olarak geri döner ona.. * Amerikan işgallerine katılan askerlerin kurduğu vakfa (Foundation to the Veterans of Foreign Wars-VFW) bağışlar yapar ve sınır ötesindeki yankilere hediye paketleri yollar. Arkasında Evangelistlerin durduğu "United Way" adlı vakfa oluk oluk para akıtırlar. Kutu kutu pense Wal-Mart maliyetleri nasıl azaltır? Bundan 10 -15 yıl önce deodorantlar karton kutu içinde satılırdı. Kutunun bir maliyeti vardı ve raflarda yüzde 20 daha fazla yer tutarlardı. Gidip deodorant üreticilerini ikna ettiler ve kutuyu bıraktırdılar. Bir bakarsınız bedavadan ucuza gözlükler... Standın başına bir göz hekimi koyar, gözlükler para tutmasa da muayyene ücreti size yazar. Aslında her ürün ucuz değildir, domatesi düşürürken, biberi çakarlar. Adam oyalamasını iyi bilirler, arabalar dolusu mal kaldıranlar orayı "Bol-Mart" sanırlar. Müşteriyi kapıdan içeri soksunlar tamam. Gece alkollüler, evsiz yurtsuzlar, hiperbakkalı dolanır, saatlerce koridor turlarlar. Onlardan bile rahatsız olmaz, sinekten yağ çıkarmaya bakarlar. Peki bu market Türkiye'ye girerse n'apar? Herhalde diğerlerine yaptığını... En azından gider Çukurova'daki bütün bostanları kapatır, karpuz kavun almak isteyenler mecburen mağazaya doluşurlar. Lügatında vicdan diye bir kelime bulunmaz. Beypazarı'nın filan mahallesinde 80 katlı ev baklavası yapıp çorbayı kaynatan dul kadının bile işine göz diker, batırmaya bakar. İnanın Afyon'da haşgeşçi, Uşak'ta tarhanacı kalmaz. Ancak millet olabilirsek, şuurlu davranırsak oyunlar boşa çıkar. (Nitekim bu canavar Endonezya ve Almanya'da hüsrana uğradı haberiniz ola) Aksi takdirde yazının başında anlattığımız bakkallara döneriz, "bir zamanlar kendi marketlerimiz vardı" diye masal anlatırız çocuklarımıza. Rakamlarla Wal-Mart * Wal-Mart Stores Inc. 2006 cirosu 316 milyar dolara ulaştı ve 11.2 milyar dolar net kâr açıklandı. Yanisi şu ki; Wal-Mart'ın hepimizin cebindekinden, şirketlerimizin kasasındakinden, hatta devletimizin hazinesinden büyük gücü var. * Yeryüzüne dağılan 5 bine yakın şubesinde 1.6 milyon kişi çalıştırıyor (Çin ordusundan kalabalık). Her sene 600 bin eleman işe girip, çıkıyor. * Her hafta Wal-Mart'tan 127 milyon Amerikalı alışveriş ediyor. Saatte 40 milyon dolar ciro yapıyor ve her dakika 23 bin dolar kâr ediyor. * Sıradan bir Wal-Mart'ta 140 bin ürün bulunuyor. Eğer her gün, 50 değişik ürün alsanız bile aynı ürüne sıra gelmesi için 7.5 yıl beklemeniz gerekiyor. * Evet, hasımlarından daha ucuz ama çalışanlarına diğer marketlerden yüzde 35 daha az ücret veriyor, sağlık sigortasına karışmıyor. Zaten elemanlar aldıkları ücretten ziyade şok indirimlerde mal kapatıp kazanmaya bakıyorlar. İşin çakallığını onlar da biliyorlar. * Wal-Mart, Japonya, İngiltere, Kanada, Almanya, Portoriko, Çin, Brezilya, Güney Kore ve Arjantin'de organize. Sadece Meksika'da 640 mağazası bulunuyor. ABD'de her hafta 6 yeni mağaza açıyor. * Raflardan yılda 2 milyar dolarlık mal araklansa da umursamıyor. Zira güvenlik için edeceği masrafın astarı yüzünü aşıyor. * ABD'de gıda ve ilaç satışlarının yüzde 19'una imza atıyor. Her 11 saniyede ambara yeni bir sebze meyve kamyonu giriyor. * Özetlersek tek başına dünyanın en büyük 30'uncu ekonomisi ve her yıl yüzde 11 büyüyor. Sam'ın dört vârisi (Walton'lar) dünyanın en zengin on kişisi arasında sayılıyorlar. Kendi dağıtım ağıyla 320 bin çeşit ürün ve değişik noktalardaki 5 bin mağaza... Wal-Mart mükemmel bir dağıtım ağı kurar. Kamyonlar gece-gündüz yol yapar, mal yetiştirmeye çalışırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.