Üniversite kapılarında Vivian Malone

A -
A +

Amerika... 1952 Alabama ırk ayırımcılarının kalesidir o yıllarda... Eyalet Üniversitesine henüz bir siyahi adım atamamıştır, atamaz da... Hayır öyle bir kanun yoktur ama teammüller hukukun bile önündedir uygulamada. Autherine Lucy ufak tefek bir kızcağızdır, eziktir siliktir, siması Afrikalıyım diye bağırır adeta. Kaydını vekaletle filan yaptırmış olmalıdır, belki de postayla! Neticede beklenen olur, üniversite içinde fırtına kopar. Gün geçmez ki nöbetçi nümayişçiler toplanmasın, "onu bize verin öldürelim" diye haykırmasınlar. Irkçı saldırgandırların "Let's kill her" sloganları kampüsten taşmaya başlar. Lucy okumaktan çoktaaan vazgeçmiştir ama idealist bir avukat olan Thurgood Marshall ona sahip çıkar. Bıkıp usanmadan yüksek mahkemenin eşiğini aşındırır, üç yıl süren davadan sonra "zencilerin diledikleri Devlet Üniversitesine girebileceklerine dair" karar çıkar. (1955) Lucy, 1956-57 öğrenim yılında okuluna döner, ancak ırkçılar onu çürük yumurtalarla karşılar, ağza alınmaz hakaretler yağdırırlar. Derslere ancak polis korumasında girebilir, "istemezükçüler" ortalığı kaldırır koparırlar. Eyalet makamları bu defa "can güvenliği sağlanamıyor, disiplin zedeleniyor" diye bir kulp takar, çocuğun bir defa daha ayağını kaydırırlar. Thurgood Marshall tekrar dava açar ancak eyalet mahkemesi duruşma tarihini yıllar ötesine atar. "Tamam okuyabilir" kararı çıktığında Lucy yaşlanmıştır artık, mücadele edecek, gücü takadı kalmaz. 1-0... Maçın ilk yarısını derin beyazlar kazanırlar! EL Mİ YAMAN... Haziran 1963... Olanları bilmiyormuş gibi iki siyahi genç Alabama Devlet Üniversitesi'nde okumaya kalkar. Kayıt bürosuna gelip lüzumlu evrakları alırlar. Hemen bir yerlere haber uçar. Vali George Wallace pek öfkelenir, adeta kanı donar. Nasıl olur da Alabama Üniversitesine iki pislik (!) kayıt yapar? Sarı benizli, kızıl, kumral, ela gözlü, çakır, çilli ya da çilsiz çocuklar arasında mürekkep lekesi gibi iki siyah! Bu cüretkâr hamle, küstahlık, kalkışma, diklenme, isyan değildir de nedir? Nerededir bu devlet? Aymazlığın bu kadarı da fazladır ama! Bakar alaka zayıf, bizzat ve şahsen hadiseye el koyar. Hukuken yapacağı pek bir şey yoktur fakat iki tıfıla da papuç bırakacak değildir ya! Bunları da yıldıracaklardır elbet, Lucy'i nasıl kovaladılarsa... DİŞLİ VALİ Başkan Kennedy olaya Washington'dan müdahaleye niyetlenirse de Vali Wallace başkan maşkan sallamaz. "Federal hükümetin, eyaletlerin eğitim politikalarına karışmaya hakkı yok" der, merkezi dinlemeyeceğini açıklar. Kennedy iki garip çocuğun protestocuları aşamayacağını bilir, ki bu ırkçı vali yandaşlarına mani olmaz. Hele bir kan dökülürse, al başına yeni bir kaos. Direnişler, grevler, boykotlar... Bu yüzden Alabama'ya ulusal muhafızları göndermeli, hiç değilse kayıtlarını yaptırıncaya kadar gençlere eskort olmalıdırlar. Ancak vali, zikrolunan muhafızları eyalet sınırından içeri sokmaz. Kendisine tezahürat yapan Ku Klux Klan bozuntularına "Vali kaldığım sürece buraya tek siyah bile adım atamayacak" sözü verir, kürsüyü yumruklar. Alkışlandıkça coşar, mikrofona salya saçar. Kennedy bu oldu bittinin altında kalmaz, büyük salahiyetlerle donattığı Adalet Bakanı Yardımcısı Nicholas Katzenbach'ı Alabama'ya yollar. Ancak vali onu da yıldırır, "sen bu işe karışma" der ve resmen kovar. Bakan yardımcısı "eşinin ve çocuklarının sıhhati açısından" geri adım atar. KÖPEKLERE RAĞMEN! Valiye yaranmayı düşünen polis şefleri iki gencin üzerine kurt köpeklerini salmaktan yanadırlar, ancak öğretim üyeleri "bizim işimiz bilim, kapımız öğrenmek isteyen herkese açık. Irkı ne olursa olsun, isterse talebe bile olmasın" derler, "bildiklerimizi sakınacak değiliz ya!" Yeri gelmişken söyleyelim Batılı üniversiteler ilke inkilap bekçiliğine kalkışmaz, rejime sadık diye intihalcileri arkalamazlar. Bilimi savunurlar, halka açıktırlar. Müteşebbislerle de el ele tutuşur, teorideki imkanları pratiğe taşımaya çalışırlar. Mesela diyeceksiniz? Mesela elektrokimyanın babası diye anılan Michael Faraday ilk mektep mezunu bile değildir ama Sir Humpry ve Mr. Volta'nın derslerine girer çıkar. Postunu üniversite kütüphanelerine yayar, ona kimse kimlik sormaz. Hikayemize dönelim, kayıtta son gün, son saatler... Vali Wallace sabahın alacasında üniversite kapısına dikilmiş, bekleye bekleye gerilmiştir. Asabidir, bir o yana, bir bu yana koşar. Kayıtların kapanmasına dakikalar kala Vivian Malone ile James Hood görünür. İki genç ağır adımlarla kapıya yaklaşırlar. Vivian boylu poslu, sevimli bir kızdır. Dimdik yürür ve kuşatmayı yarar. O kadar kararlıdır ki ırkçılar tutulur kalırlar... Vali Wallace iş başa düştü deyip kapıya dayanır, kollarını iki yana açar. Ancak Miss Vivian onu bakışlarıyla ezip, aşağılar. Sanki yakasından fiskeyle sinek kovar... James Hood'a Vivian'ın anaforunu kullanmak kalır sadece, bu defa golü zenciler atar. BAŞKAN ADAYI Irkçı vali işin peşini bırakacak değildir, adamlarını üzerlerine salar. Servis şoförleri, yurt çalışanları sinirlerini bozar, amansız bir yıldırma harekatı başlatırlar. James ne yazık ki baskılara dayanamaz ve Huntsville Üniversitesi'ne yatay geçiş yapar. Ama Vivian yıkılmaz, her sabah inançla mevziye yürür, bir başına cenge çıkar. "Saçını boya, krem mrem kullan, göze batma" diyenlere inat renginden utanmaz, zaferlerine zafer katar. Halbuki 18'indedir daha! Amerika'da bir profesörün "ama biz de onların notunu kırarız" demesi mümkün değildir. Olsun, o arkadaşlarından daha fazla çalışır, işini şansa bırakmaz. Nitekim bileğinin hakkıyla diplomasını alır (1965) ve adalet bakanlığında çalışmaya başlar. Alabama'da ırkçıların gücü kolay kolay azalmaz. Vali olacak fanatik, 1987 yılına kadar makâmını kaptırmaz. Hatta 4 defa Başkanlığa oynar. O ve ekibi Teksas, Louisiana, Güney Carolina Mississippi gibi güney eyaletlerinden tulum çıkarırlar. AFFETTİM GİTTİ Ancak gün gelir yaşlanır, siyaseti bırakır. Hastane köşelerinde pineklerken bazı şeylerin farkına varır. Şimdiki aklı olsa torunu yaşında bir kızcağızla mı uğraşır? Ziyaretçilerinin gitgide azaldığı ve keşkeli cümleleri daha fazla kurmaya başladığı günlerden birinde kapısı çalınır. Güleç yüzlü bir kadın kibarca "girebilir miyim" der, elindeki çiçekleri yatağının yanına bırakır. Kendisini tanıtmaya gerek yoktur, zira yıllar evvel yüzüne tükürürcesine bakan afet zihnine kazınmıştır? Siyahi kadın "sıhhatiniz nasıl, umarım ıztırabınız yoktur" gibi birkaç klişe cümleyle gönlünü alır ve bana müsaade diyerek kalkmaya davranır. Sabık vali yatağından fırlar ve önüne geçip kollarını açar. Pişmanlıkla Vivian'ın yüzüne bakar ve kırık dökük hecelerle "görevimi yaptığımı sanıyordum" diye mırıldanır, "şimdi düşünüyorum da... Hataymış onlar!" Vivian gülümser ve müşfik bir tonla "affettim gitti" der, "ben zaten kin tutmam." Samimi olmalıdır, derinleşen gamzelerine ve ışıldayan gözlerine bakılırsa... Eğer o gün Vivianlar yenilgiyi kabul etselerdi, bugün Condaleezza Rice (ki o da bir Alabamalıdır) Bakan olabilir miydi acaba?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.